Öncelikle Ramazan-ı Şerifinizi tebrik eder, bu kutlu mevsimin cümlemize hayırlı ve bereketli olmasını Rabbimizden niyaz ederim. Rabbim azami istifade etmeyi nasip eylesin.
Kıymetli okurlar
Dinimizin emir ve yasakları elbetteki bizlerin iyiliği içindir. Bizi bizden daha iyi bilen, bize bizden daha yakın olan Cenabı Allah’ın yapılmasını istediği şeylerde büyük faydalar, yasakladığı şeylerde ise büyük zararlar bulunduğu şüphesizdir.
İşte Ramazan Orucunun da temel gayesi temel hedefi insanları takvaya eriştirmektir. Bu bizzat Kur’ân-ı Kerîm’de “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız ve takvaya erişmeniz için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı (…)” (Bakara: 2/183–184) şeklinde ifade edilmektedir. İnsanı maddi ve manevi bir eğitim sürecine taşıyan oruç, kulun, kısa sürede kalbi ve ruhu üzerindeki günahlardan sıyrılmasını sağlar. Çünkü oruç, “kad eflaha men zekkâhâ” ayeti hükmünce insanı nefis terbiyesiyle kurtuluşa ulaştırır. Nasıl ki sadaka ve zekât, inananları günahlardan temizler, mallarını bereketlendirir, onları arındırıp, yüceltirse (Tevbe: 9/103) bedenin zekâtı olan oruç da insanı nefsinin hâkimiyeti altında ezilmekten kurtarır. Oruç tutan kişi, büyük cihadı gerçekleştirip nefsinin zincirlerini kırarak Allah’ın ipine sarılmış olur. Nefis insanı bencilleştirip yalnızlığa iterken, insan Allah’ın ipine sarılmakla sosyal bir varlık olduğunu yaradan ve yaratılana muhtaç bir varlık olduğunu kendi kendine yetemeyeceğini farkeder. Oruç ibadeti nefsin isteklerine iradi olarak uzak durma olması yönüyle bir irade eğitimine, açlık ve susuzluğun verdiği sıkıntıya dayanma yönüyle de sabır eğitimine dönüşmektedir. Kişinin yaşam sürecinde başarılı bir periyoda sahip olabilmesi şüphesiz irade eğitiminden geçmektedir. İradesi zayıf insanlar hayatta başarılı olamadığı gibi, uhrevî açıdan da sonları iyi değildir. Çünkü ibadetler hemen hemen bütünüyle iradesi güçlü insanların ifa edebileceği bir konum ve nitelik arz etmektedirler. Bu noktada oruç, nefsin isteklerinin kontrol altına alınmasında, ruhun arındırılıp yüceltilmesinde etkili olmaktadır. Nitekim orucun değişik biçimlerde de olsa hemen bütün din ve kültürlerde riyazet ve mücahede yolu olarak benimsenmiş olması bu gerçeği ifade etmesi yönüyle dikkat çekicidir.
Kıymetli okurlar
Her ibadette olduğu gibi oruç ibadeti için de bazı prensipler fıkhı hükümler söz konusudur. Oruç ile ilgili fıkhi hükümler çok geniş olduğu için yazımızın bu bölümünde sadece oruç ibadetini bozan temel maddelere ve oruç tutmamayı mubah kılan mazeretlere kısaca değineceğiz.
Orucun temel unsuru, yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak, nefsi bunlardan mahrum bırakmak olduğu için, oruçlu iken bunlar ve bu anlama gelecek davranışlar orucu bozar. Yemek ve içmek, yenilip içilmesi mûtat olan her şeyi kapsamı içine alır. Sigara, nargile gibi keyif veren tütün kökenli dumanlı maddeler ile uyuşturucular ve tiryakilik gereği alınan tüm maddeler oruç yasakları kapsamına girer (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, 386-387). Her ne sebeple olursa olsun, ağızdan alınan ilaçlar da aynı hükme tabidir.
Orucu bozan şeylerin bir kısmı sadece kazayı gerektirirken, diğer bir kısmı hem kaza, hem de kefareti gerektirir.
1- Orucu Bozup Sadece Kazayı Gerektirenler: Yolculuk, hastalık, ileri derecede yaşlılık gibi meşru bir mazerete dayalı olarak bozulan orucun, sadece kaza edilmesi gerekir. Ayrıca, kasıt olmaksızın yemek-içmek; beslenme amacı ve anlamı taşımayan, yenilip içilmesi mutat olmayan veya insan tabiatının meyletmediği şeylerin yenilip içilmesi orucu bozar ve sadece kazasını gerektirir. Ramazanda bir mazeret olması halinde tutulmayan oruçlar, gününe gün kaza edilir. Ancak mazeretsiz olarak Ramazan orucunu tutmamak büyük günah olup ayrıca bundan dolayı tevbe ve istiğfarda bulunmak gerekir. Ramazan ayı günahların affı için bir fırsattır. Diğer günlerde tutulan oruç kıymet itibariyle Ramazanda tutulan orucun yerini tutmayacağı bilinmelidir. Ramazanda en çok sorulan sorulardan biri de unutarak yemek veya içmenin orucu bozup bozmayacağıdır. Unutarak yemek ve içmek orucu bozmaz. Peygamber Efendimiz, "Bir kimse oruçlu olduğunu unutarak yer, içerse orucunu tamamlasın, bozmasın. Çünkü onu, Allâh yedirmiş, içirmiştir." buyurmuştur (Buhari, Savm, 26; Müslim, Sıyâm, 17). Ancak unutarak yiyen içen kişi, oruçlu olduğunu hatırlarsa hemen ağzındakileri çıkarıp ağzını yıkar ve orucuna devam eder. Oruçlu olduğunu hatırladıktan sonra yeme-içmeye devam eden kişinin orucu bozulur. Yine kendiliğinden kusmakla oruç bozulmaz. Ancak kişinin kendi isteği ve müdahalesiyle meydana gelen kusma, “ağız dolusu” olması halinde, orucu bozar.
2- Ramazan orucunun, mazeretsiz olarak bozulması durumunda hem kefaret, hem de bozulan orucun kaza edilmesi gerekir.
Yani niyet ederek başladığı orucu meşru bir mazeret olmaksızın kasten bozması durumunda hem kaza hem kefaret gerekir.
Oruç kefareti iki kameri ay veya 60 gün ara vermeksizin oruç tutmaktır. Buna gücü yetmeyen, 60 fakiri bir gün doyurmaktır. Adet halinde bulunan kadınlar, bu günlerinde kefaret oruçlarına ara verirler. Bu durumlarından çıkar çıkmaz ara vermeden kefaret orucuna devam ederek 60 günü tamamlarlar.
Şafii mezhebine göre mazeretsiz olarak ramazan orucunu yeme-içme ile bozulması durumunda kefaret değil sadece kaza gerekir. Ancak kasıtlı bir şekilde cinsel ilişki şeklinde bozulması durumunda hem kaza hem kefaret gerekir.
Kıymetli okurlar
İslâm dini, kişileri güçleri nispetinde sorumlu tutmuş, güçlerini aşan veya sıkıntıya yol açan durumlarda kolaylaştırıcı hükümler getirmiştir.
Aşağıdaki mazeretlere sahip kimselerin Ramazanda oruç tutmakla yükümlü olmayıp daha sonra kaza etmelerine veya yerine fidye vermelerine ruhsat tanınmıştır:
a) Yolculuk: Yolculuk, Ramazan ayında oruç tutmamak için ruhsat olarak kabul edilmiştir. Yolculuk esnasında tutulmayan oruçlar, daha sonra kaza edilir. Kur’an’da “Ey inananlar! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allâh’a karşı gelmekten sakınasınız diye, size de sayılı günlerde farz kılındı. İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde tutar. Oruca dayanamayanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir. Kim gönülden iyilik yaparsa, o iyilik kendisinedir. Eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha iyidir.” buyrulmaktadır (Bakara 2/183-184).
Geceden oruca niyetlenip de, gündüz yolculuğa çıkan kimse, dilerse bu orucunu bozar, dilerse tamamlar. Geceden oruç tutmaya niyetlenip gündüz ise yolculuğa çıkmak zorunda olan kimse yolculukta zorluk çekerse orucunu bozabilir. Ancak orucunu tamamlaması daha uygundur.
b) Hastalık: Oruç tuttuğu zaman, hastalığının artmasından veya uzamasından endişe edilen kimse ile, hastalığı sebebiyle oruç tutmakta zorlanan kişilerin Ramazan ayında oruç tutmayıp, iyileştikten sonra bunları kaza etmelerine izin verilmiştir. Yukarıda zikredilen ayet buna işaret etmektedir. Uzman bir hekim tarafından oruç tutması halinde hasta olacağı bildirilen kimse de hasta hükmündedir.
c) Hamilelik ve Çocuk Emzirme: Oruç tutmaları kendilerine veya çocuklarına zarar vermesi halinde, hamile kadınlar oruçlarını tutmayabilirler. Emzikli kadınlar da, sütlerinin kesilmesi ve çocuklarının zarar görebileceği durumlarda oruç tutmaya bilirler.
d) Zor Ve Meşakkatli İşlerde Çalışmak: Ağır işlerde çalışmak zorunda olan kişilerin oruçlu olarak çalıştıkları takdirde sağlıkları risk altında kalacaksa ramazan ayında tutamadıkları oruçlarını uygun bir zamanda kaza ederler.
e) Yaşlılık: Oruç tutamayacak kadar yaşlı olan kimseler, oruç yerine fidye verebilirler. Bakara suresinin 184. ayetinde, bu şekilde olup da oruca güç yetiremeyenlerin, oruç tutmayıp fidye vermeleri gerektiği hükme bağlanmıştır. İyileşme umudu olmayan hastalar da aynı hükme tabidir.
Kıymetli Okurlar
Son olarak bilindiği üzere tıbbın gelişmesi ile ilgili günümüzde pek çok yeni muayene ve tedavi yöntemleri ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla oruç ibadeti ile ilgili. Örneğin Astım Spreyi, Endoskopi, Dil altı hapları vb. bir çok yeni fıkhi durum söz konusudur. Bu konularda il ilçe Müftülüklerimizden veya Diyanet İşleri Başkanlığımızın Alo 190 Fetva hattından mazeretler ile bilgi alınabilir.
Sıhhat ve afiyet dolu bir ramazan dileğiyle...