SELMANI FARİSİ'NİN SADAKAT VE TESLİMİYETİ
Selman artık hürdü. Gönlünü o ilahı nur pınarından istediği gibi doyuracaktı. Rahmet ve şefkat Peygamberi Efendimizin inci tanesi sözlerini, sohbetini hiç kaçırmayacaktı. Bundan sonra o, Peygamberimizden hiç ayrılmadı. Tenhalarda o sevgili ile başbaşa kaldı. Geceleri birlikte çöllere çıkıp sohbet etti. Efendimiz Selman'daki sadakat ve teslimiyeti, onun İslâm'a kavuşma yolunda çektiği çileleri, sabır gayret ve azmi gördü ve onunla daha yakından ilgilendi. Onun Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile başbaşa kalışlarını Hz. Aişe annemiz şöyle naklediyor: "Birçok geceler Selman, Resûlullah ile yalnız sohbet ederdi. O sırada zevceleri dahi hizmetlerine giremezdi."
İşte bu birliktelikler Selman'ı veliler zincirinin başı yaptı. Onu kölelikten mana sultanlığına çıkardı. Bu ilahî feyizlenme kalpten kalbe aktarılarak bugünlere ulaştı. Rabbimiz bizlerin gönüllerini o ilahî feyizle doldursun. Bu yüce yolu insanlığın hizmetinde daim kılsın. Amin.
SELMAN UL-HAYR
Selman-ı Fârisi (r.a. ) kısa zamanda ashabın sevgilisi, Resûlullah (s. a .)'ın gözdesi oldu. O, Hendek Savaşının tek yıldızıydı. Hendek kazma teklifi ondan geldi ? Bu savaşta o, bütün maharet ve becerisini gayret ve hizmetini gösterdi. Bu yüzden ona 'Selman ul-Hayr' lakabı verildi.
"SELMAN BİZDENDİR. EHL-İ BEYT'TENDİR"
O, tek başına on kişinin kazdığı yeri kısa zamanda bitirmişti. Onun hizmetteki süratı, firaseti ve işbilirliliği herkesin dikkatini çekti. Ensar ve muhacir arasında paylaşılamaz oldu. Her iki taraf da: "Selman bizdendir." diyordu. Bu durumu gören iki Cihan Güneşi Efendimiz: "Selman bizdendir. Ehl-i Beyt'tendir." buyurarak hem ashabın arası telif edilmiş oldu, hem de Selman'a iltifat ederek kendi ailesine dahil edildiğini duyurdu.
Ne yüce şeref !.. Ne mutluluk!.. Ne seâdet !.. Allah'ım bu şeref ve mutluluğu bizlere de nasib et!..
Selman her şeyiyle kendini İslâm'ın hizmetine vermişti. İslâm onun kanı, canı, damarıydı. Bir gün Sa'd İbni Ebi Vakkas (r.a.) ona, nesebini sordu. O da: "İslâm'a dahil olduktan sonra neseb aramam. Lâkin ben Selman ibni İslâm'ım." dedi. Hz. Ömer (r.a.) da Selman'ı destekleyerek "Ben de Ömer ibni İslâm'ım. " dedi.
PEYGAMBERİMİZİN TAVSİYESİ
O son derece sâde ve zâhidâne yaşadı. Ömrü boyunca bir yolcuya yetecek kadar dünyalığı kendine kâfi gördü. Evlendiği gece odasının süslendiğini görünce "Resûlullah bana, dünyadaki eşyan bir yolcunun azığı kadar olsun." buyurdu diyerek eve girmedi. Süs eşyaları kaldırıldı da öyle girdi. Aynı tavrı ölüm döşeğinde de gösterdi. Ziyarete gelenlere hem sevinir hem de ağlardı. Ağlayışını şöyle izah ederdi: "Dünyadan ayrılıp, ölümden korktuğum için ağlamıyorum. Resûlullah (s a )'ın tavsiyesine uyamadığım için ağlıyorum. O bana; Dünyadan ayrılırken sermayeniz bir yolcunun azığından fazla olmasın." buyurmuştu. İşte buna ağlıyorum derdi. Halbuki o vefat ettiğinde geriye bir leğen bir kap bir de abdest ibriği bıraktı. Hepsine 15-20 dirhem kıymet biçildi.
İşte saâdet çağı simâları!.. O yıldız insanlar inançlarını hayata geçirmek için tavsiyelere böylesine titizlik gösterirlerdi. Rabbimiz cümlemize uyanıklık versin. Halimizi ıslah edip bizi onlara lâyık etsin.. Amin.
Hz. Ömer (r .a) devrinde İran fethine katılan Selman (r .a ) Medayin'e vâli tayin edildi. Vâlilik onun hayatını değiştirmedi. Aldığı maaşı fakirlere dağıttı. Sepet örer ve kendi el emeği ile geçinirdi. Doğru dürüst ne evi ne giyeceği ne de yiyeceği vardı. Bunlar onun için bir gaye değildi. Yemekte ısrar edenlere Resûlullah'tan şöyle duyduğunu söylerdi: "Dünyada iken karınlarını çokça doyuranlar kıyamet günü en çok acıkanlar olacaktır."
"Cennet üç kişiye müştaktır. Ali, Ammar ve Selman." buyurulan bu yıldız insan Medayin'de vali iken vefat eyledi. Rabbimizden şefaatlerini niyaz ederiz. Amin.