Sıdk (Doğruluk); “hakikati konuşmak, gerçeğe uygun bilgi vermek, dürüst ve güvenilir olmak, vaadine sadâkat göstermek” anlamında kullanılmaktadır. Halk arasında oldukça yaygın olan “sözünde- özünde sadâkat ifadesindeki sadâkat kelimesi de, “sıdk” kökünden türetilen bir kelimedir. Zaten bu kelimeden kastedilen mana da, sözünde özünde doğruluktur.

Sıdk kelimesi Kur’an- ı Kerim’de yaklaşık 130 yerde geçmektedir. Söz konusu bu kavramla ilgili ayetlerde verilen mesajlar ise, Kur’an’da sadece bizim Peygamberimize ve dolayısıyla Müslümanlara yönelik olmayıp, diğer bütün Peygamberlere ve onların ümmetlerine de şamil olduğu görülmektedir. Tarih boyunca insanlığa rehber olarak gönderilen Peygamberlerin ortak özelliği “sıdk” sahibi olmaları yani doğru ve dürüst olmalarıdır. Zira sözünde ve davranışlarında samimiyetsizlik görülen birinin, Peygamberlik bir tarafa, küçük bir toplumun bile güven ve itimadını kazanarak onları bir fikir altında toplaması mümkün değildir. Kaldı ki Peygamberlik, yüce Allah (cc)’ın kullarından dilediğine takdir ettiği kutsal bir dava olup, bütün Peygamberlerin sözlerinde ve davranışlarında tutarlı olmaları zaruridir. Hiçbir Peygamber bundan en ufak bir taviz vermemiştir. Hz. Yahya ve Hz. Zekeriya gibi gerekirse ser vermişlerdir, ama Allah’a verdikleri sözden dönmemişlerdir.

Doğruluk konusunda Peygamber Efendimiz bizlere en güzel örnektir. O’nun hayatında yalana asla rastlanmamıştır. Sadece kendine inanalar değil, inanmayanlar dahi onun doğruluğunu tasdik etmişler ve kendisine Muhammedü’l-Emin demişlerdir. Çünkü doğruluk ve dürüstlük büyük bir erdem ve kişinin çevresine güven vermesini sağlayan yüce bir niteliktir. Bunun içindir ki, Peygamberimizin İslamiyet’e davet ettiğini duyanlar, ilk önce onun doğru ve dürüst biri olup olmadığını sormuşlardır. Peygamberimizin dürüst olduğunu, şimdiye kadar hiç kimseyi aldatmadığını ve yalan konuşmadığını öğrenenler şu değerlendirmeyi yapmışlardır: “İnsanlara karşı dürüst olan bir kimse Allah’a karşı niçin dürüst olmasın.” (Buharî, Bedu’l-Vahy, 6) Hz. Peygamber’in “el Emin” güvenilir olmasını temin eden özelliği de onun doğru sözlü, sözünde duran bir yapıya sahip olmasındandır. Hz. Peygamber’in terbiyesinden geçmiş olan ashabı da asla doğruluktan ayrılmazlardı. Hz. Ebu Bekir Efendimiz gibi hak ve hakikati zihni, gönlü ve diliyle tereddütsüz tasdik edip her şart ve durumda bunu haykırmış, doğruluktan bir an olsun taviz vermemişlerdir.

Bizlere düşen görev ve sorumluluk Hz. Peygamberi ve sahabeyi örnek edinmek ve Allah’ın (cc); “Doğrularla beraber olun.”(Tevbe 119) emrini dikkate alarak haktan, hakikatten ayrılmamak ve ayeti kerime gereğince doğrularla beraber olmaktır. Asla yalana ve yalancılara iltifat etmemektir. Çünkü mümin, acı da olsa gerçeği söyleyen, kendisi, ana-babası ve akrabalarının aleyhine bile olsa doğruluktan ve adaletten ayrılmayan kimsedir. (Nisa, 135)

İslam dini, “Başarıya ulaşmak için her yol mubahtır” yöntemini reddeder. İslam’da önemli olan temiz başarı elde etmektir. Amaç kadar amaca ulaştıran yolun doğruluğu da önemlidir.

Allah Resulü (sav) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Doğru sözlülük iyiliğe, iyilik de cennetin yolunu açacağında şüphe yoktur. Kişi doğru sözlülüğe devam ettikçe, Allah nezdinde sıddıklar derecesine ulaşır. Yalan ise kötülüğü, kötülük de cehenneme götürür. İnsan yalancılık yapa yapa nihayet Allah katında yalancılar defterine kaydolur.” (Müslim, Birr, 105) Hadis-i şerifte doğru sözlülüğün peşinden, güzel ameller dile gelmiştir. Demek ki, kişi sadece doğruyu söylemekle yetinmeyip, davranışlarının da sözleriyle uyum sağlaması gerekmektedir. Yine Peygamber Efendimiz şaka yollu dahi olsa asla yalana tevessül etmemiştir. Günümüzde yalansız, alaysız ve küfürsüz mizah olamayacağını düşünenlerin alması gereken dersler var burada. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:“İnsanları güldürmek için yalan söyleyen kimselere yazıklar olsun”(Ebû Dâvûd, Edeb, 80)

Efendimiz için en sarsıcı ayet hangisidir biliyor musunuz? Şu ayetin kendisini ihtiyarlattığını söylüyor Peygamberimiz; “emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (Hud,112) Yüce Rabbimiz en dürüst kuluna, ‘emrolunduğun gibi doğru ol, yaptıklarını görüyorum’, diyor. Bu ayet bizim için de sarsıcı olmalı değil midir? Doğruluk, dokuz köyden kovulmayı göze alabilmektir. Belki yalnız olmaktır, ama yanlış olmamaktır. İstikâmet üzere olmak, dosdoğru olmak gerçekten güç, güç olduğu kadar da onurlu ve Müslümanda bulunması gereken ahlâkî bir davranıştır. Doğruluk hayatın temel ilkesidir. Doğruluk bir insanda imandan sonra bulunması gereken en önemli haslettir. Çünkü imandaki sadakat duygusu bunu gerektirir. Bu konuya ışık tutan bir rivayet şöyledir; Abdullah oğlu Süfyan (ra) şöyle demiştir: Peygamberimize (sav): “Ey Allah’ın Resulü, İslâmiyet hakkında bana öyle bir öğüt ver ki, sizden sonra artık kimseden bir şey sormaya ihtiyacım kalmasın, dedim. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav): “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol.” buyurdu. (Müslim, İman, 13) Hadis-i şerifte iki ana noktaya dikkat çekilmiştir; biri Allah’a iman, diğeri de doğruluk. Bu iki ana nokta gerçekleştirildiği takdirde diğer yanlışlıklardan da korunmak mümkün olabilecektir. Aksi takdirde yalan; kin ve düşmanlığın yaygınlaşmasına ve işlerin daha da kötüye giderek içinden çıkılmaz bir hâl almasına sebep olacaktır. Doğruluğun olmadığı bir evde veya toplumda huzurdan ve karşılıklı güvenden bahsetmek mümkün değildir. Birkaç örnekle konumuzu daha iyi anlamaya çalışalım. Örneğin eve geç gelen koca doğru söz söylemeyerek eşine karşı nerede olduğunu saklar ise veya kadın evinde olanlar hakkında kocasına doğru bilgileri sunmaz ise böyle bir hayat yavaş yavaş eşlerin birbirinden uzaklaşmalarına sebep olacaktır. Özellikle çocuklarımızın yanında doğru olmayan davranışlar sergilememiz, doğruluğa aykırı sözler söylememiz telafisi mümkün olmayan hataları beraberinde getirecektir. Mesela evde aile birlikte beraber otururken telefon geldiğinde baba, telefona bakan çocuğuna, “babam evde yok de” derse o zaman çocuk, doğru sözün bazı zamanlarda söylenmeyeceğini zanneder ki, bir zaman sonra büyüdüğünde babası “neredeydin?” diye sorunca, çocuk kötü ortamlarda olsa dahi iyi ortamda olduğunu söyleyecektir. Bu yalana  başvurmasının altında yatan temel sebep ise aileden almış olduğu yanlış eğitimdir.

Yine aynı şekilde yalan üzerine bina edilmiş ticari hayatta, ne esnaf ne de müşteri bir fayda elde edemez. Müşteriyi aldatan esnaf aslında kendisini aldatmış demektir. Aldata aldata en sonunda müşterisi kalmayan esnaf elbette iflas edecektir. Esnafı aldatan müşteri ise yine kendini aldatmış demektir. Özellikle borçlu olunan yerlere zamanında borçların ödenmemesi sebebiyle esnaflar mağdur olmakta ve nice küçük müesseseler bu şekilde kapanmak zorunda kalmaktadır. Buda küçük esnafın yok olmasına sebep olmaktadır.

Yine aynı şekilde arkadaşlarımızı seçtiğimizde doğruluk hassasiyeti olan arkadaşları seçmemiz bizim yararımıza olacaktır. Çünkü arkadaşlık ilişkileri ancak doğrulukla sürdürülebilmektedir. Doğru sözlü olmayanların zararlarının mutlaka bir gün bize dokunacağını çok iyi bilmekteyiz. Bu sebeple biz de arkadaşlık ilişkilerimizde doğruluktan asla taviz vermememiz gerekir. Şeyh Sâdî-i Şîrâzî, sâdıklarla beraberliğin faziletini ve bunun zıddına sadıklardan ayrılmanın hazin akıbetini şöyle ifade eder: “Ashâb-ı Kehf’in köpeği Kıtmîr, sadıklarla beraber olup onlara sadâkat gösterdiği için büyük bir şeref kazandı, namı Kur’an-ı Kerîm’e geçti. Nuh ve Lût’un hanımları ise, fâsıklarla beraber oldukları için cehenneme duçar oldular.”

Bugün Allah’a ve peygambere iman etmiş kişiler olarak medeniyetimizi yeniden ayağa kaldırmak, örnek ve öncü bir toplum oluşturmak istiyorsak yolumuzun doğruluktan geçtiğini unutmamalıyız. Yunusun deyişiyle “cümleler doğrudur, biz doğru isek; doğruyu bulamayız biz eğri isek.” Öyleyse özümüzde sözümüzde, tutum ve davranışlarımızda, birbirimizle ilişiklerimizde ve hayatımızın her safhasında doğruluğu kendimize şiar edinirsek ailemizden komşularımıza, akrabalarımızdan şehrimize, ülkemizden bütün dünyaya iyiliği ve doğruluğu yaymış oluruz.

Ziya Paşa’nın şu anlamlı sözlerini kendimize rehber edinelim ki Rabbimizi her daim yanımızda bulabilelim: “İnsana sadâkat yaraşır, Görse de ikrah, Yardımcısıdır doğruların, Hazreti Allah.” Yüce Rabbim özü ve sözü doğru olanlardan eylesin. Yalana, yanlışa saptırmasın. Hatalarımızı affeylesin. Kusurlarımızı bağışlasın. Allah’a emanet olun.