Şirk kavramı, sözlükte ortak koşmak anlamına gelmektedir. Istılahî mânada ise şirk, tevhîd kelimesinin zıddıdır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerîm’de insanları şirkin her çeşidinden sakındırmış, tevhide, yani Allah’ı birlemeye davet etmiştir. O’na gerek zâtında, gerek sıfat ve fiillerinde başkalarını şerik, yani ortak kılmaktan, yalnız Allah’a mahsus olan ibâdette başkalarını O’na ortak koşmaktan şid­detle menetmiştir.

Tarihi süreçte topyekün olmasa da insanoğlu şirkin farklı çeşitlerine düçar olmuş ve tevhitten uzaklaşmıştır. Ancak Cenab-ı Hak lutfu ve hikmeti gereği şirke bulaşmış toplumlara elçiler göndererek onları tevhide davet etmiştir. Bu durumun en somut örneklerinden, Yüce Allah’ın son peygamber olan Hz. Muhammed’i müşrik bir topluma göndermesidir. Ne var ki, eskide olduğu gibi günümüzde de şirkin farklı türleri bulunmaktadır.

Şirk Çeşitleri

  1. Şirk-i İstiklâl: Allah ile berâber ayrı ayrı ilâhlar edinmek. İlâhların sayısı iki, üç ya da daha fazla olabilir. Yunan mitolojisindeki ilahlar ile Hinduizm’deki birbirinden bağımsız ilahlar anlayışı, şirkin bu türüne örnek olarak verilebilir. Bu tür şirk anlayışında bir tanrı bir işle uğraşırken diğer bir tanrı başka bir işle uğraşmakta ve diğer tanrının işine karışmamaktadır. Bu inanç esasen bir tür şirket ortaklığına benzemekte ve yaratıcının insan seviyesine indirgemekten ibarettir. Ancak Yüce Allah bu tür bir anlayışı şöyle reddetmiştir: “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka tanrılar bulunsaydı kesinlikle yerin göğün düzeni bozulurdu. Demek ki arşın rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir.” (Enbiyâ, 21/22) Bu tür şirk anlayışında her bir ilâh bağımsız kabûl edildiği için buna şirk-i istiklâl denir. İslâm nazarında bu anlayış mutlak küfürdür. 
  2. Şirk-i Takrîb: Allah ile berâber başka tanrılar da kabûl etmek ama o sahte ilâhların/putların kendilerini Allâh’a yaklaştıracağına inanmak. Hz. Muhammed’in ilk muhatapları olan Mekke müşrikleri böyle bir şirk inancına sahiptiler. Mekke toplumu dinsiz bir toplum değildi fakat dinlerine şirk bulaşmıştı. Bu nedenden dolayı Hz. Peygamber Yüce Allah’ın emriyle onları tevhid dinine davet etti. Bu çirkin anlayışlarını nasıl temellendirdiklerini Kur’ân şöyle anlatmıştır: “Dikkat edin/hakîkate kulak verin!: Gönülden, tam bir samîmiyetle bağlanılan din; her türlü şirk, nifak ve dünyevî maksaddan uzak îman, ibâdet ve itâat ancak Allâh’a mahsustur. (İnsanlardan olsun, melek veya cinlerden olsun,) O’ndan başka birtakım koruyucular ve işlerin havâle edileceği merciler edinip de, “Biz onlara ancak bizi Allâh’a yaklaştırsınlar diye ibâdet ediyoruz.” diyenlere gelince, Allah, onlarla mü’minler arasında bu şekilde tuttukları farklı yollarla ilgili hükmünü elbette verecektir. Allah, yalancı ve alabildiğine nankör hiç kimseye hidâyet nasîb etmez.” (Zümer, 39/3)
  3. Şirk-i Teb’îz: Ulûhiyet alanını parçalamak ve uydurulan her bir tanrı için görev alanı belirlemek. Hristiyanların teslis akîdesi tam bir şirk-i teb’izdir. Hristiyanların ilâh anlayışına göre üç ayrı tanrı vardır. Her birinin ayrı vazîfeleri mevcuttur. Onlar bu anlayışlarını; Baba, Oğul ve Rûh’ul-Kudüs diye ifâde etmişlerdir. Onlara göre Îsâ Peygamber hem tanrı, hem de tanrının oğludur. Kur’ân bu anlayışı şirk kabûl etmiş ve nihâî hükmünü şu âyette belirtmiştir: “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir!” diyenler, kesinlikle kâfir olmuşlardır. De ki: “Eğer Allah, Meryem oğlu Mesih’i, annesini ve yeryüzünde bulunan herkesi helâk etmek dilese, O’na karşı kimin elinden bir şey gelebilir; O’nu kim engelleyebilir?” Doğrusu göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunan herşeyin mutlak mülkiyeti ve hâkimiyeti Allâh’a âittir. O, dilediğini yaratır. Allah, herşeye hakkıyla güç yetirendir.” (Maide, 5/17)
  4. Şirk-i Taklîd: Şirk ehlini, geçmişi körü körüne taklîd etmeye dayanan bir şirk türüdür. Ataları putlaştırmanın ve onların hayat tarzlarını mutlak doğru kabûl etmenin kötü sonucudur. Taassup şirk-i taklîd’in en karakteristik yanıdır. Kur’ân-ı Kerîm, taklîde dayalı şirki şöyle haber vermiştir: “(Hakka tâbî olmayıp bâtılda direnen) kimselere: “Allâh’ın indirdiği (Kur’ân’a) tâbî olun!” dendiği zaman, “Hayır, bilakis biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz (gelenek, âdet, görenek ve inançlarımıza) tâbî oluruz.” derler. Ya ataları, hiçbir şeye aklı ermiyor ve hiçbir şekilde doğru yol üzerinde değilseler de mi?” (Bakara, 2/170)
  5. Şirk-i Esbâb: Herşeyin yaratıcısı Allah olmasına rağmen, O’nu devre dışı bırakıp sebepleri ilâhlaştırmak. Böyle bir şirk çeşidinde tabiat olayları yaratıcı yerine konmaktadır. Şirkin bu türü kadîm dönemlerde de olmasına rağmen; ateizmin, deizmin ve özellikle de pozitivizmin gelişmesiyle berâber daha da canlılık kazanmıştır. Modern dönemlerde tanrı tanımaz anlayış etkin hâle geldikçe Müslümanlar dahî bilmeden bu şirk türünden etkilendiler. Sebepler dâhil herşeyi yaratan Yüce Allah’tır. Dolayısıyla sebepleri müsebbib yerine koymak şirktir.

Şirkin bu açık ve zahirî türleri yanında gizli olan şirk çeşitleri de bulunmaktadır. Nitekim İslam âlimleri şirki Allah’a ortak koşma (büyük şirk) ve amellerde Allah’tan başka etkenleri göz önünde bulundurma (küçük şirk) diye iki kısımda ele almışlardır. Her konuda İslam toplumuna rehberlik eden Resûl-i Ekrem ümmetini bu konuda da şöyle uyarmaktadır: “Karanlık gecedeki (siyah) taşın üzerindeki (kara) karıncanın kımıldamasından daha gizli hareket eden şirkten sakınınız.” (Hâkim, Müstedrek, II/30) Resûl-i Ekrem’in bu uyarısı günümüzde daha net bir biçimde anlaşılmaktadır.  Ayrıca Resûl-i Ekrem, amellerde ihlâsı yok eden riyayı “küçük şirk” diye nitelemiştir. Şöyle ki Hz. Peygamber, “Ümmetim için gizli şirk ve şehvetten kaygı duyuyorum” demiş, “Sizden sonra da hâlâ şirk olacak mı?” sorusuna, “Evet, fakat güneşe, aya, taşa ve puta tapmak şeklinde olmayacak, insanlar ibadetlerini riya için yapacaklar” cevabını vermiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 124).

Yüce Allah Kur’an-ı Kerîm’de yukarıda isimleri zikredilen şirk çeşitlerini ismen zikretmese de içerik olarak aynı özellikleri taşıyan her türlü şirki kesin bir dille reddetmiştir. Bu bağlamda Allah’a ortak koşmanın bütün bu türleri, özellikle putperest­lik, güneş, ay ve yıldızlara ve tabiat güçlerine, iki veya daha çok ilâha tapmak ve Hristiyanların teslis inancı, Kur’an-ı Kerîm’de şiddetle reddedilmiş, hakîkî tevhîd inancı bütün beşeriyete telkin edilmiştir. Böylece gerçek itaat ve ibâdetin ancak Allah’a yapıla­cağı, Allah’ın emirlerini terk ederek, başka bir kimsenin emirleri­ne veya süflî arzularına itaat etmenin bir nevi şirk hükmünde ol­duğu, birçok âyet-i kerimede açıkça ifade edilmiştir.

Cenab-ı Hak ümmet-i Muhammed’e ve bizlere tevhitten ayrılmamayı nasip etsin. Rabbim bizleri şirkin büyüğünden-küçüğünden, açığından-gizlisinden ve her türlü şirkten muhafaza eylesin!