“Yerde ve göklerde her ne varsa ona teslim olmuştur.” (Ali imran 83).
Gördüğümüz ya da göremediğimiz her şey bir gaye ile yaratılmıştır. Yerde ve göklerde her ne varsa insan için, insanın hizmeti için yaratılmıştır. (Lokman, 31/20). Sayısız nimetler ihsan edilen insanda, Allah Teala’yı tanıma ve ibadet etmek için yaratılmıştır. (Zâriyat, 51/56).
İnsanın, yaratılış gayesi olan "ibadet" görevini ifâ edebilmesi için her şeyden önce îmân etmesi gerekir. Bu hakikatın temeli "Lâ ilâhe illallah"dır.
Kıymetli okurlar;
Kelime-i Tevhid "Lâ ilâhe illallah", sadece insanların değil, aynı zamanda bütün evrenin dinidir. “Yerde ve göklerde her ne varsa ona teslim olmuştur.” (Ali imran 83), “Hiç bir şey yoktur ki onu tespih etmesin.” (İsra 44) ayeti kerimeleri bu gerçeği ifade eder. Evrende milyonlarca yıldız ve gezegen her biri kendi yörüngesinde hareket etmekte (Yasin 40), bal arısı bal yapmakta, ipek böceği kozasını örmekte, koyunlar süt çeşmesi olmakta, dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesiyle gece ve gündüz, güneşin etrafında dönmesiyle muntazam olarak mevsimler oluşmaktadır. Vel hasıl evren "Lâ ilâhe illallah" hakikatini kabullenmiştir. Cenabı Allah, bu teslimiyeti insandan da beklemekte dünya hayatında imtihana tâbi tutmaktadır. İmtihan gereği imân edip etmemeyi insanın iradesine bırakmıştır. Allah, imân veya inkâr etme konusunda insanları serbest bırakmakla birlikte onlara ısrarla imân etmelerini emretmiş, onlara yol göstermek amacıyla peygamberler ve kitaplar göndermiştir.
İman, Allah'a ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.)'ın Allah tarafından haber verdiği kesin olarak belli olan şeylerin doğru olduğuna tereddütsüz inanmak, bunların hak ve doğru olduğunu içinden şeksiz ve şüphesiz tasdîk ve itiraf etmek anlamında olup "küfür" kelimesinin zıddıdır. Îman, "icmâli îman" ve "tafsîlî îmân" olmak üzere iki kısma ayrılır.
"İcmâli îman", îman edilecek şeylere kısa ve topluca îman etmek demektir ki bu, konu başlığımızı oluşturan kelime-i tevhîd ile ifade edilir. "Allah'tan başka ilah yoktur. Muhammed O’nun elçisidir.” "Lâ ilâhe illallah" cümlesinde iki unsur vardır. Birisi olumsuzluk ifade eder. Bu, cümlenin (lâ ilâhe) "ilâh yoktur" kısmıdır. Allah'tan başka bütün ilâhları ve ma'budları reddetmek demektir. Diğer kısmı ise olumluluk ifade eder. Bu, cümlenin (illallah) "ancak Allah vardır" kısmıdır. Bu kısım, sadece Allah'ın varlığını, birliğini, tek ma'bûd oluşunu ikrar etmeyi ifade eder.
"Tafsîlî îmân", ise Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, öldükten sonra dirilmeye, cennet ve cehenneme, sevap ve ikaba, kaza ve kadere; Kitap ve Sünnet ile Hz. Muhammed'in Allah tarafından tebliğ ettiği ve tevatür yoluyla sabit olan kesin haber ve hükümlerinin her birine ayrı ayrı îman etmek demektir.
ÎMÂN ESASLARI
Peygamber efendimiz cibril hadisi olarak bildiğimiz hadis-i şerifte îmân esaslarını altı olarak saymıştır. Bunlar; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine âhiret gününe ve kadere îmân etmektir. Bu hadiste sayılan îmân esasları Kur'ân-ı Kerimde muhtelif âyetlerde geçmektedir. Mesela Bakara suresinin 177. ve 284. ile Nisa suresinin 136. âyetlerinde "Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe" îmân geçmektedir.
Kur'ân'da "kadere îmânedin" şeklinde bir âyet yok ise de bir çok âyet, "kadere îmânı" ifade etmektedir. Kur'ân'a îman kadere de îman etmeyi gerektirmektedir. Çünkü Kur'ân'a îmân eden, onda bildirilen esaslara da îmân eder.
1-ALLAH'A İMAN
Allah'a îman;Allah’ın varlığına, birliğine, yaratan, yaşatan, rızık veren ve besleyip büyütenin yalnız Allah olduğuna, O’ndan başka ibadete layık ilah ve ma’bud bulunmadığına, bütün kemal sıfatlarla muttasıf ve noksan sıfatlardan münezzeh bulunduğuna îman etmeyi gerektirir. Allah'a îman edebilmek için Allah'ı tanımamız gerekir. Elbette Cenab-ı Allah’ı hakkıyla anlayamayız, ahireti hakkıyla anlayamayız zira bunlar gaybe iman konularıdır. Her şeyiyle sınırlı olan insanını sınırsız olanı kavrayabilmesi beklenemez. Bu sebeble biz Cenab-ı Allah'ı isim ve sıfatlarıyla tanıyabiliriz.
Allah Teala'nın beş çeşit sıfatı vardır:
a) Zâtî sıfatlar; vücut (vardır), kıdem (varlığının evveli yoktur), beka (varlığının sonu yoktur), vahdâniyet (tektir, eşi ve benzeri yoktur), muhalefetün lihavadis (yaratıklarından hiç birine benzemez), kıyam binefsihî (varlığı kendindendir, yaratılmış değildir).
b) Sübûtî sıfatları; hayat (diridir, yaşamaktadır), ilim (her şeyi bilir), semi' (her konuşulanı işitir, gizli âşikâr bütün sesleri ve duaları duyar), basar (küçük büyük her şeyi görür), irade (dilediği olur, dilemediği olmaz), kudret (her şeye gücü yeter), kelam (peygamberlerle vahiy yoluyla konuşmuştur), tekvin (yaratıcıdır, her şeyi O yaratmıştır).
c) Selbî sıfatları, Allah hakkında düşünülmesi mümkün olmayan sıfatlardır. Mesela
"Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, her şey O'na muhtaçtır. O'ndan çocuk olmamıştır (kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir). Hiçbir şey O'na denk ve benzer değildir" (İhlas,112/2-4). “O (yaratıkları) besleyendir ve (kendisi) beslenmeye ihtiyacı olmayandır” (En'am, 6/14)."Allah, kullarına asla zulmedici değildir.” (Al-i İmrân, 3/182) . Zikredilen bu âyetlerde geçen sıfatlar selbî sıfatlardır.
d) Haberî sıfatlar, Âyet ve hadislerde bildirilen ancak mahiyetini insanların tam kavrayamadığı sıfatlardır. Allah'ın yüzü, gözü, eli, gelmesi, dünya semasına inmesi, arşı istiva etmesi gibi nitelikler bu tür sıfatlardır.
e) Fiilî sıfatlar. Rızık vermesi, canlıların hayatlarına son vermesi gibi sıfatlar bu türü sıfatlardır. Kelam âlimleri Allah'ın fiilî sıfatlarını "tekvîn" sıfatı ile ifade etmişlerdir.
2- MELEKLERE ÎMAN
Meleklere îmân, âyet ve hadislerle sabittir. Evrende küçücük bir yer kaplayan dünyamız bu kadar mahlukat ile dolu iken, uçsuz bucaksız evrenin boş olması düşünülemez. Evrende yalnız olmadığımız şüphesizdir, bunlardan bir grup meleklerdir.
Melekler şu özelliklere sahip varlıklardır:
a) Nurdan yaratılmış, latif ve ruhanî varlıklardır. Onlarda; yemek, içmek, erkeklik, dişilik, evlenmek, uyumak, gençlik ve ihtiyarlık gibi insanlara ait özelliklerden hiç biri yoktur. (Enbiya, 21/19-20).
b) Allah'a isyân etmezler. Hangi iş için yaratılmış iseler o işi yaparlar. Daimî olarak Allah'a ibadet ve itaat ederler (Nahl, 16).
c) Melekler bir anda Allah'ın emrettiği bir mekândan diğer bir mekâna intikal edecek, hatta yerleri ve gökleri dolaşacak bir kabiliyette yaratılmışlardır. Onların kanatları vardır. (Fâtır, 35/1). Melekler çok az bir zamanda çok uzak yerlere gidebilirler. (Meâric, 70/4).
d) Allah'ın emirleriyle farklı şekillere girebilirler.
e) Gözle görülmezler. Gözle görülemeyişleri onların yok olduklarından değil, gözlerimizin o kabiliyette yaratılmamış olmasındandır
3- KİTAPLARA ÎMAN
Allah ilk insan Adem (a.s.)'dan itibaren her topluma bir peygamber göndermiş ve onlara kitaplar vermiştir.
"Andolsun biz elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik ve onlarla beraber kitap indirdik…" (Hadîd, 57/25) anlamındaki âyet bu gerçeği ifade etmektedir. Ayet ve hadislerde kitap verildiği bildirilen peygamberler şunlardır. Adem (a.s.)'a 10 sayfa, Şît (a.s.)'a 50 sayfa, İdris (a.s.)'a 30 sayfa, İbrahim (a.s.)'a 10 sayfa, Musa (a.s.)'a Tevrat, Davud, (a.s.)'a Zebur, İsa (a.s.)'a İncil, Hz. Muhammed (a.s.)'a Kur'ân verilmiştir. Kur'ân'ın dışındaki diğer kitapların asılları korunamamıştır. Kur'ân Allah'tan geldiği gibi aynen korunmuştur. Kur'ân'ın korunmasını bizzat Allah kendi uhdesine almıştır "Şüphesiz ki Zikri (Kur'ân'ı) biz indirdik. Onun koruyucusu da elbette biziz," (Hicr, 15/9) ânlamındaki âyet bu gerçeği ifade etmektedir.
4-PEYGAMBERLERE ÎMAN
Yüce Allah Adem (a.s.)'dan Hz Muhammed (a.s.)'a kadar her topluma bir peygamber göndermiştir.
"Hiçbir ümmet/toplum yoktur ki aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın" (Fâtır, 35/24) anlamındaki âyet bu gerçeği ifade etmektedir. Peygamberlerin görevleri, Allah'ın emir ve yasaklarını, helal ve haramlarını, hüküm ve tavsiyelerini insanlara ulaştırmak (tebliğ), din kurallarını sözlü ve uygulamalı olarak insanlara öğretmek ve onlara örnek olmaktır. Peygamber; özü, sözü ve davranışları dosdoğru (sâdık), güvenilir (emin), akıllı ve günahsız insanlardır. Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e (a.s.) kadar insanlara gönderilen peygamber sayısında ihtilaf olmakla beraber bazı kaynaklarda 124 bin olduğu bildirilmiştir. Bunlardan 25 tanesinin ismi Kur’ân’da geçmektedir. Bunlar; Adem, İdris, Nuh, Hud, Sâlih, Lut, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup, Yusuf, Eyyub, Şuayb, Musa, Harun, Davut, Süleyman, İlyas, El-Yesa', Zülkifl, Yunus, Zekeriya, Yahya, İsa ve Hz. Muhammed’dir. Ayrıca Kur’ân’da haklarında bilgi verilen Üzeyr, Lokman ve Zülkarneyn adlarında üç kişinin peygamber mi veli mi olduğu konusunda ihtilaf edilmiştir.
5-ÂHİRET GÜNÜNE ÎMAN
Îmân esaslarının en önemli esaslarından biri âhirete îmandır. Pek çok âyet ve hadiste âhirete îmân detaylı olarak anlatılmaktadır. Evet her gecenin bir gündüzü her kışın bir baharı vardır. Dünya hayatının ötesinde de başka alemler vardır. Kur'ân ve hadislere göre, insanlar ölünce ruhları âlem-i berzah'ta yaşarlar. Birinci defa sûra üfürülünce bütün canlılar ölür, kıyamet kopar. İkinci defa sûra üfürülünce bütün insanlar Allah'ın emriyle dirilirler. Mahşer yerinde toplanırlar. Dünyada yaptıklarından hesaba çekilirler. Netice, her insan îmân ve ameline göre ya mükafat ya da ceza görecektir.
6-KAZA VE KADERE ÎMAN
Allah'ın ezelden ebede kadar olacak şeylerin zaman ve mekanını, nitelik ve özelliklerini, kısaca ne şekil ve ne zamanda olacaklarsa onların hepsini ezelde daha bunlar yok iken bilip o suretle tahdit ve takdir etmesine "kader",ezelde takdir ve irade buyurduğu şeylerin zamanı gelince her birisinin ezeldeki ilim, irade ve takdirine uygun bir şekilde icat etmesine ve yaratmasına ise "kaza"denir. Kader, Allah'ın ilim sıfatına, kaza ise tekvin sıfatına râcidir. Kaza ve kadere îmana Hadîd sûresinin 22-23. âyet-i kerîmelerinde açıkça işaret etmektedir:
"Ne yerde ne de kendi canlarınızda meydana gelen hiç bir musîbet yoktur ki biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılmış (ezelî bilgimizde tespit edilmiş) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır. Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye (böyle yaptık)…"
Değerli okurlar;
Bütün bu iman esaslarına iman etmek Evrenin Rabbine bağlanmak, ona intisab etmek dünyada izzet şeref ve rahatlıktır ve ahirette de ebedi mutluluktur.
Kulluğun asli görevi olan Allah’a bağlanma ona iman etme, değerini bulmaktır, heba olmamaktır. Böylece kainatta “Ehsen-i takvimde” (En güzel durumda) yer almaktır. İman bağlantısını gerçekleştirmemek, kendi kendine yetebileceğini zannetmek, kendi başına kalmak ise bir et yığını olarak “Esfel-i safiline” (En aşağılık mertebeye) düşmektir.