İlkbahar yaz, sonbahar, kış derken mevsimleri teker teker geride bırakıyor, manevi olarak feyiz bulacağımız, faydasız işlerden yüz çevirip en faydalıya koşacağımız rahmet iklimine, yeni bir mevsime, üç aylara girmiş bulunmaktayız. Müslümanlarca üç aylar kameri ayların yedincisi olan Receple başlayan, Şaban’la devam eden ve nihayetinde Ramazanla son bulan ayların toplu adıdır.
Sevgili Peygamberimiz bu aylara girince şöyle dua ederdi: “Allahım Recep ve Şaban'ı bize mübarek eyle ve bizi Ramazan'a kavuştur”. (Taberânî, Evsat, IV, 189) Rabbimizle olan ilişkimizi kuvvetlendireceğimiz, O’na yaklaşacağımız, hatta yaklaşırken adım atmaktan, yürümekten, koşmaktan korkmayacağımız bir zaman dilimi içerisine girmiş bulunmaktayız.
İdrak edeceğimiz mübarek Üç Aylar, Rabbimize, ailemize, çocuklarımıza, milletimize ve bütün insanlığa karşı görev ve sorumluluklarımızı hatırlamamıza; hata, ihmal ve kusurlarımızdan dönmemize; en önemlisi gaflet uykusundan uyanmamıza vesile olmalıdır.
Hayatın çeşitli sıkıntıları ile nefsin şiddetli baskıları karşısında mücadelede yorgun düşen ruhlarımızı böyle mümtaz zamanlarda ganimet bilerek Cenab-ı Hakk’ın kulluk kapısına daha iştahlı ve daha heyecanlı olarak yaklaştırmalı ve yeniden tazelenmeliyiz. Müslümanlar bu zamanda öncelikle Allah Teâlâ’nın şu âyetini düşünerek eğilmeli ve hayatı boyunca onu unutmayacak şekilde kendisine rehber edinmelidir. Allah (cc) şöyle buyuruyor: “Ey inananlar, Allah'tan korkun ve kişi, yarın için ne (yapıp) gönderdiğine baksın. Allah'tan korkun; çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Haşr 18).
Üç aylarda aramızdaki çekişmeleri, tefrika ve ihtilafları, şahsî menfaat hesaplarını ve basit düşünce farklılıklarını bertaraf etmeliyiz. Bu ayları her zaman daha çok muhtaç olduğumuz ve Yüce Dinimizin bizden ısrarla istediği, barış, hoşgörü, kardeşlik, birlik ve beraberliğimizin güçlenmesine vesile kılmalıyız.
Receb ve Şaban ayları, rahmet ayı olan Ramazanı karşılayan aylar olup Ramazan ayının müjdecisidir. Dinimizde ayrı bir değeri olan üç ayların, kişide insani özelliklerin olgunlaşmasında ve iradenin kontrol altına alınmasında rolü büyüktür. Zira Receb ve Şaban aylarının feyzinden ve bu aylarda bulunan Regaib, Mirac ve Berat gecelerinin rahmetinden istifade yolunu tutan bu kişi Ramazan ayında ise her türlü kötülükten kendini uzak tutar ve insani vasıflarının artmasına gayret eder. Nihayet Kadir gecesinde yapacağı ibadet ve tövbe ile manevi hazza ulaşır. Büyüklerden birine sormuşlar: Bayram ne zaman efendim? “Rabbimin beni bağışladığı gün.” cevabını vermiştir. Bağışlandığımız gün, bizim Ramazanımız, kadir gecemiz ve bayramımızdır.
Üç aylar, her daim Rahmân ve Rahim sıfatları ile tecelli eden Rabbimizin, manevi kirliliklerden arınmamız için bizlere sunduğu manevi ziyafet sofrasıdır. Sevgili Peygamberimiz (sav) Recep ve Şaban aylarını, ramazan ayının rahmet ve bereketinden azami istifadeyi sağlamak için ruhen, kalben, aklen, fikren ve bedenen bir hazırlık dönemi olarak değerlendirmiştir. Bu ayların müminler için değeri çok büyüktür. Bu değer hiç şüphesiz, Resulullah (sav) Efendimizin üç aylara verdiği önemden kaynaklanmaktadır.
Hayatımızın her anını bir fırsat olarak görmemiz gerekmektedir. Çünkü bizler gelecekten haberdar değiliz. Ne zaman doğacağımıza karar veremediğimiz gibi bu dünya hayatından ayrılışın adı olan ölümle ne zaman buluşacağımızı da bilememekteyiz. Aslında zaman üç kısımdır: dün, bugün ve yarın. Dün dünde kalmıştır. Geri getiremeyiz. Yarının da ne olacağını bilemeyiz. Bu sebeple bugünlerin kıymetini iyi bilmemiz gerekir.
Üç aylar, hem manevî boyutuyla hem de tarihî boyutuyla milletimizin gönlünde ayrı bir değere sahiptir. Günümüzde yapılan kandil programlarına ve yatsı namazlarına katılım, önceki gecelerden farklı bir yoğunluk ortaya çıkarırken, değişik yollarla kandilleşmek, akrabalık ve dostluk bağlarını bir arada tutmanın yanında, bir yandan da Ramazan hazırlığı olabilmektedir. Manevi fırsatlarla dolu bu zamanları şehir hayatının kargaşa ve yoğunluğunda mümkün mertebe dolu geçirmeye çalışma gayretleri küçümsenmemelidir. Bu aylar ve kandiller, vatandaşımızın dini hayatını inşada, suç oranlarının nisbî olarak düşmesinde, toplumsal sıkıntılara göğüs gerip birlik duygularını pekiştirmede büyük bir rol oynamaktadır.
Zünnun-i Mısri üç aylar hakkında şöyle demiştir: “Receb ekme ayıdır, Şaban sulama ayıdır, Ramazan hasat ayıdır.”
İnsanoğlu, yaşadığı günlerde farklılıklar olmazsa belli alışkanlıklarıyla hayatını sürdürür. Fakat alışkanlıklarının dışında ve farklı durumlarla karşılaşırlarsa kendine bir çeki düzen verir. İşte idrak edeceğimiz üç aylar ve bu aylar içerisinde bulunan mübarek geceler, müminin hayatındaki mutad gün ve geceler arasında, fazlasıyla sevap kazanacağı kıymetli zaman dilimidir. Unutulmamalıdır ki, insan bu dünyada nasıl yaşamışsa, kıyamet gününde Allah’ın huzuruna, dünyada işlediğiyle birlikte varacaktır. Götürdükleri iyi ise sevinip mutlu olacak; kötü ise pişmanlık duyarak mahcup olacaktır. Ancak bu mahcubiyetin orada faydası da olmayacaktır.
Şu halde üç ayların ve mübarek gecelerin rahmetinden, bereketinden, kurtarıcılığından istifade etmenin yolu; bu mübarek zaman dilimlerini fırsat bilerek, bu mübarek geceler hürmetine kabul edileceğimize yürekten inanarak tövbe etmekten, günahlara veda edip, Allah’a dönmekten, Kur’an’ı okumaktan, anlamaktan ve yaşamaktan, hayır ve hasenat yapmaktan geçmektedir. Üç aylarda, özellikle Ramazan ayında ve mübarek gecelerde bu inancımız, bu niyetimiz, bu hamlelerimiz ve bu ibadetlerimiz yoksa üç aylar, mübarek gün ve geceler bize yâr değil, bâr; dost değil, düşman olacaktır ve bize bir şey kazandırmayacaktır.
Ayrıca üç aylar bizim için Rabbimize açılan yeni bir kapı olmalı. O’nun bize olan sevgisine cevap vermeli, O’nun merhametini hak etmeliyiz. O’ndan bağışlanma dilemeliyiz. Rabbimizin bize verdiği değeri aklımızdan çıkarmayarak biz de O’na verdiğimiz değeri kulluğumuz ile göstermeliyiz. O’na bir adım yaklaşırsak O’nun bize on adım geleceğini, O’na yürüyeceğimiz takdirde bize koşacağını unutmamalıyız.
Siz değerli okur kardeşlerime şu uyarıyı yapmayı uygun görüyorum: Bizler tıpkı ilk Müslümanlar gibi, Müslümanlığımızı her zaman ve her yerde yaşamalıyız. İslamiyet’i, sadece üç aylara ve mübarek gecelere tahsis etmemiz, camilerin dört duvarı arasına ve vicdanlara hapsetmemiz yanlış olacaktır. Müslümanlık süreklilik arz eden bir hayat tarzıdır. İnsan kendisini bir gece ibadet ve taate verip, o gece geçtikten sonra bir yıl ibadetin ve dinin semtine yanaşmazsa, gelir gideri karşılayamaz, belki de telafisi mümkün olmayan zarar ve ziyana düşecektir. Böyle bir din anlayışı içerisinde olmamamız gerekir. Nitekim Allah Resulü (sav) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Amellerin Allah’a en sevimlisi az olup devamlı olandır.” (Suyûtî, el- Camiu’s- Sağîr, I, s. 19). Allah Resulünün (sav) bu sözü ne kadar güzel ve ne kadar makul bir sözdür.
Bütün Müslümanların Üç Aylarını tebrik eder, Cenab-ı Hak’tan hayırlara vesile olmasını dilerim. Allah’a Emanet Olun.