Ukbe Bin Amr (r.a), Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin Medine-i Münevvere'ye hicretinden sonra İslâm'la şereflendi. Müslüman oluşunu kendisi şöyle anlatıyor:
"İnsanlardan uzak, çöllerde küçük sürülerimin peşinde hayatımı geçiriyordum. Mekke'de yeni dinin ve son Peygamberin geldiğini daha sonra Medine'ye hicret edeceğini duydum. Kısa bir zaman sonra da Medine'ye teşrif ettiği müjdesini aldım. Bütün Medineli müslümanların sevinç haberleri geliyordu. Ben de sürülerimi bırakıp Medine'ye koştum. Huzuruna vardım ve: "Ya Resûlallah! Ben size bey'at edeceğim" dedim. Sevgili Peygamberimiz: "Sen kimsin?" dedi. Ben de: "Ukbe Bin Amir el-Cuhenî'yim" dedim. Bana: "Sence hangisi daha iyi. Bedevi bey'atı mı, yoksa hicret bey'atı mı?" dedi. Ben de: "Hicret bey'atı yapmak istiyorum." Yani, Medine'de kalmak üzere bey'at ediyorum dedim. Muhacirlerle beraber yanında bir gece kaldım. Ertesi gün küçük sürümün yanına döndüm."
Ukbe Bin Amr (r.a)'ın gönlüne İslâm ışığı girmişti, fakat o sevgiliden ayrı kalışı yeni gelen vahiyleri duyamaması ona çok zor geliyordu. Kendi ifadesiyle şöyle bir çare bulmuştu: "Biz 12 arkadaştık. Sürülerimizi otlatmak için Medine'den uzakta kalıyorduk. Arkadaşlarla aramızda: "Biz de hiç iş yok. Yeni gelen vahyi öğrenmek ve Resûlullah (s.a)'in sohbetinde bulunmak için hergün birimiz Medine'ye gitse, sürüsüne burada kalanlar baksa diye anlaştık. Ben sürüleri bırakmaktan korkuyordum. Siz gidin ben sürünüze bakayım. Geldiğinizde, dinlediklerinizi ve öğrendiklerinizi sizden alırım" dedim. Bir müddet böyle nöbetleşe devam ettik. Sonra o sevgilinin yüzünü görememek, huzurunda bulunamamak canıma tak etti ve kendi kendime:
"Yazıklar olsun sana! Sen bu sürüler yüzünden mi Resûlullah (s.a)'ın sohbetinde bulunmayı terk ediyorsun. Gelen vahyi direk onun ağzından duymak, aracısız, ondan almaktan bu sürüler mi seni alıkoyuyor?" dedim. Gafletten uyanarak kendime geldim ve koyunlarımı bırakıp Resûlullah (s.a)'ın yakınında bulunmak için Medine'ye hicret ettim. Mescid'de yatıp kalkdım."