Allah’ın adıyla başlıyoruz. Yetimler denince, aklımıza emanet ve korumaya muhtaç çocuklar geliyor. Aslında onlara “kutsal emanetler” de deniliyor. Sadece tarihi veya büyüklerden kalan malzemeler tek kutsal değil. Çünkü yetim çocuklar evvela akrabaya emanet kalıyor. Sonra devlete ve topluma emanet kalıyor; hakları, malları ve en önemlisi; iyi bir fert olarak yetişmeleri gerekiyor. Bu işe herkes kendi çapınca sorumludur. Yetim kimdir? Yetimleri tanıyalım ki hakları, korumaları ve onlara yapılan iyiliklerin ne kadar yüce olduğunu ve onlara yapılan zulmün ne kadar çirkin oluğunu anlaşılsın.
“Yetim” kelimesini duyduğumuz zaman içimizde bir burukluk hissederiz değerli okurum. Bu his, şüphesiz kelimenin zihin dünyamızda ilk anda çağrıştırdığı anlamdan dolayıdır. Nedir bu anlam? “Yetim” kelimesinin zihin dünyamızda çağrıştırdığı ilk anlam: Babası ölmüş, yalnız kalmış çocuk’tur. Fıkıh literatüründe daha çok “henüz buluğ çağına ermeden babasını kaybeden çocuklar için kullanılır.” Kültürümüzde yaygın olan anlam da budur. Yani Küçük yaşta –buluğ çağına ermeden- babasını kaybeden çocuğa “yetim” denir. Eğer çocuk küçük yaşta annesini kaybetmişse ona: “öksüz” denir. Bu da şuna işaret etmektedir: Babanın aile içindeki en önemli görevinin, aile fertlerini “koruyup kollaması, onları gözetmesi” olduğudur. Kendisini koruyup kollayanını kaybeden çocuk, artık ‘yalnız’dır ve “kimsesiz”dir. Çocuğu hayata bağlayan, koruyan ve kollayan bir bağ vardır, yani baba ya da anne. Her ikisi de çocuk için son derece önemlidir. Onlardan birinin kaybedilmesi demek, çocuğun “yalnız ve kimsesiz kalması, kollayanı ve koruyanı olmaması” demektir. İşte İslam dini onu yalnız bırakmamıştır.
Değerli okurlarım! Yüce Allah’ın bütün fiilleri bir hikmete, bir sebebe bağlı olarak tecelli etmektedir. O, hikmeti gereği insanları farklı imkân ve özellikte yaratmıştır. Bu sebeple toplumda zengin-fakir; kadın-erkek; hasta-sağlıklı; yetim-yetim olmayan; güçlü-zayıf... insanlar her zaman olagelmiştir. Ancak Yüce Allah, anne-baba şefkatinden mahrum ettiği yetimleri; maddî ve fizikî yönden eksik bıraktığı kimseleri dünyada yalnız bırakmamış, emirleriyle koruması altına almış ve onlar için özel hükümler koymuş.
Kur’an-ı Kerim’in 21 yerinde doğrudan veya dolaylı olarak, yetimlerin gözetilmesi emredilmektedir. Bu konuda, sadece Duha ve Maun surelerine bakmak bile, yeterli bir fikir verebilir. İlk vahiylerde -Hz. Peygamber (SAV)’e kendisinin de yetim olduğu hatırlatılarak- yetimlere iyi muamele yapması emredilir. “Seni yetim bulup da barındırmadı mı? Seni yolunu kaybetmiş olarak bulup da yola iletmedi mi? Seni ihtiyaç hâlinde bulup da zengin etmedi mi? Öyleyse sakın yetimi ezme! Sakın isteyeni azarlama! Rabbinin nimetine gelince; işte onu anlat.” (Duhâ suresi, 6/9). “Siz yetime iyilik etmezsiniz.” (Fecr suresi, 17.) diye bu davranış kötülenirken, Mâun suresinde yetime yapılan kötü muamele, bir nevî “dini yalanlama” olarak tavsif edilir: “Dini yalayanları gördün mü? İşte o, yetimi itip kakar; yoksulu doyurmaya teşvik etmez (Maun suresi, 1-3).
Yetime iyilik konusundaki Mekkî ayetlerden bir diğerinde yetime yardım, “zor geçidi aşmak” gibi güzel bir davranış olarak değerlendirilir: “Fakat o, sarp yokuşu aşamadı. O sarp yokuş nedir bilir misin? Köle azat etmek veya açlık gününde yemek yedirmektir, yakınlığı olan bir yetime veya hiçbir şeyi olmayan yoksula.” (Beled, 11/16). Mekke’de nazil olan ayetlerde, daha ziyade yetime iyi muameleyi teşvik eden ve kötü muameleden de sakındıran hususlar yer alırken, Medine’de, yetimlerin himayesi, mallarına tecavüz edilmemesi ve istikbale hazırlanmaları konularında daha kesin emirler, daha somut tedbirler ihtiva eden ayetler gelmiştir. Bu ayetlerin bazılarında, savaş gelirlerinden yetim, kimsesiz ve muhtaçlara pay ayrılması emredilmiştir: "Kulumuz Muhammed'e inanıyorsanız) bilin ki, ele geçirdiğiniz ganimetin beşte biri Allah'ın, Peygamber'in ve onun yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin ve yolcularındır." (Enfal,41). “Miras taksiminde yakınlar, yetimler ve düşkünler bulunursa, ondan, onlara da verin, güzel sözler söyleyin.” (Nisa suresi, 8).
Yetimlerin ve kimsesiz çocukların himayesi, bakımı çok önemlidir. Sevgiden, sıcak aile ortamından uzak olarak, sokakta kendi kendine veya çok zayıf bir ilgi ile yetişecek insanlar, mutsuz bir hayat yaşayacakları gibi, cemiyetin başına da pek çok problem çıkararak, sosyal huzuru da bozacaklardır. Bu sebeple dinimiz, onların mümkün olduğu kadar aile içerisinde barındırılmalarını ve diğer çocuklara gösterilen şefkatin, onlara da gösterilmesini emreder.
Dinimiz, yetimlere iyi davranılmasını emreder. Şu hadisler bu hususu açıkça ifade etmektedir: “Bir kimse, Müslümanların arasında bulunan bir yetimi alarak, yedirip içirmek üzere (evine) götürürse, affedilmeyecek bir suç işlemediği takdirde, Yüce Allah onu mutlaka cennete koyar.” ( Tirmizi, Birr, 14). “Ben ve yetimi himâye eden kimse cennette şöylece beraber bulunacağız” buyurdu ve işaret parmağıyla orta parmağını, aralarını biraz aralayarak, gösterdi. (Buhârî, Edeb 24).
Ebu’d-Derdâ (r.a) rivayet ediyor: “Peygamber Efendimiz (SAV)’e bir adam geldi, kalbinin katılığından dert yandı. Resulüllah (SAV) ona şu tavsiyede bulundular: “Kalbinin yumuşak olmasını, ihtiyacın olan şeylere kavuşmayı ister misin? Öyle ise yetime şefkat göster, başını okşa, yediğinden ona yedir ki, kalbin yumuşasın ve muhtaç olduğun şeylere kavuşasın.” “Allah’ım! İki zayıf kimsenin; yetimle, kadının hakkını yemekten herkesi şiddetle sakındırıyorum.” (Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 272).
Değerli okurlar! Yetimin istikbale hazırlanması konusu Kur’an’da açık şekilde yer alır. Bu husus yetimin malının korunmasıyla ilgili olarak yer verilen tedbir ve emirlerde zımnen yer ettiği gibi, bunlar dışındaki bir kısım ayetlerde de açıkça ele alınmaktadır. “Yetimleri evlenme çağına gelene kadar deneyin, onlarda rüşt (olgunlaşma) görürseniz, mallarını kendilerine verin.” (Nisa suresi, 6). Yetimler hakkında uzunca bir pasajdan bir parça olan yukarıdaki ayet, çocukların istikbale hazırlanması konusunda önemli açıklık ihtiva eder. Zîra “deneyin” deyip onları hayata hazırlanmaları emrediyor. Yetimin terbiye, bakım, himaye gibi, her çeşit meselesine temas eden ayetlerden biri şudur: “Sana yetimleri sorarlar, de ki: Onların işlerini düzeltmek hayırlıdır. Eğer onlarla bir arada yaşarsanız, artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, işleri bozanla düzelteni bilir. Allah dileseydi, sizi de zahmet ve meşakkate sokardı.” (Bakara suresi, 220). Geçen ayeti kerime yetimlere haksızlık konusunda uyarıdır. Aşağıdaki ayet cezasının ne ağır olduğunu beyan eder: “Yetimlerin mallarını zulmen yiyenler, muhakkak karınlarında sırf bir ateş yerler ve sonra çılgın ateşe yaslanırlar.” (Nisa suresi,10).
Makalemizi şu müjdeyle bitirelim: "Resûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Kim üç yetimi yetiştirir, nafakasını temin ederse, sanki ömrü boyu geceleri namaz kılmış, gündüzleri oruç tutmuş ve sabahtan akşama yalın kılıç Allah yolunda cihad etmiş gibi sevap alır. Keza, ben ve o, şu iki kardeş (parmak) gibi cennette kardeş oluruz, yan yana oluruz" buyurdu şehadet parmağı ile orta parmağını birbirine yapıştırdı, yaklaştırdı” (İbni Mace, edeb 6).
“Bir kimse sırf Allah rızası için bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç teline karşılık ona sevap vardır.” (Ahmed İbni Hanbel, V, 250).
Bugün de biz Müslümanlara düşen ilk görevlerden, onbinlerce yetim var, o yetimlere sahip çıkmaktır. Unutmayalım; yarın çocuklarımız yetim kalabilir.