Ahirete inanmak, insanın hayatına anlam katan ve onu temelden şekillendiren bir husus olup günlük hayatta ahlakımıza yansımaları açısından da büyük bir öneme haizdir. İnsanı iyilikler yapmaya, cömertliğe, yardımlaşmaya teşvik eden, kötü huy ve davranışlardan uzaklaştıran en önemli amil, yaptıklarının karşılığını göreceği ahirete imandır. Diğer insanların hakkına riayet etmek, başkasının hakkına girmemek, aldatmamak ancak ahirete iman ile insanlarda kâmil manada görülür. Allah’a ve ahiret gününe iman edenler Allah’tan korkup, yasakladığı eylemleri yapmazlar. Böyle bir iman, bütün şerlere engel olan çok ehemmiyetli bir etken olduğu gibi, bütün iyi-güzel ahlakın da kaynağıdır.
Ahiret inancı, eylemleri hususunda insanın yaratıcıya karşı sorumluluk bilincini sürekli canlı tutan bir etkendir. Bu inanca sahip bir insanın ise sergilediği her davranışın bir gün muhakkak karşılık bulacağı kanaatine uygun bir biçimde, hayatını sürdürmesi beklenir. Bunlara göre yaşayan ve inancını eylemlerine yansıtan insan, hiç kuşkusuz merhametli, adaletli, iyiliksever olacak; zulmeden, cimri, gaddar olmaktan uzak kalacaktır. Nitekim Allah, ahlaki ilke olarak her türlü zulmü, zinayı, sefahati, adaletsizliği, cehaleti, kibri, hasedi, dedikoduyu, hırsızlığı, riyayı, israfı, yalanı, hileyi yasaklamakta; çalışmayı, ilmi, iyiliği, ahde vefayı, zayıfı gözetmeyi, yetimi korumayı, emanete sadakati, anne babaya ikramı, infakı, iffeti korumayı, affetmeyi, tevazuyu emretmektedir. Herhangi bir söz ve fiilin bir inancın tezahürü ve gereği olarak ortaya çıktığı düşünülürse, vahyi ilkeler ışığında meydana gelen ve gerek insana gerek diğer varlıklara fayda sağlayan ve güzellik getiren her eylemin bu bağlamda Allah ve Ahiret inancından beslendiğini söylemek mümkündür.
Hesap gününün varlığı, cennet ve cehennem inanışı ile insan başıboş yaratılmadığını bilir. Her an izlendiği, bir gün yaptıklarının hesabını vereceği düşüncesi görevlerini yerine getirme hususunda bireye sorumluluk yüklediği gibi bireyin otokontrol mekanizmasını kazanmasını ve geliştirmesini sağlamakta; iyiyi ve güzeli işlemesine, kötülükten kendisini sakınmasına vesile olmaktadır. Bu sebeple ahiret inancı, insanlar için hem hukuki hem ahlaki, hem de vicdani bir denetim sağlar. Böylesi bir imana sahip olmak ve yaptıklarının hesabını vereceğini bilme şuuru insanın dünya hayatına bakışını da etkileyecek, olumlu manada ahlakına yansımaları olacaktır. Kur’an-ı kerim’de birçok ayette ahirete inanan ve inanmayanın özellikleri dile getirilerek, ahirete iman etmenin insanı gerçek manada insan yaptığına, inanmamanın ise insanlıktan uzaklaştırdığına dikkat çekilmiştir. Örneğin; birçok yerde faziletli amellere teşvik edilirken, ahirete imanla irtibat kurulmuştur. Müslümanları Allah yolunda mücadeleye davet, Allah yolunda musibet ve belalara karşı sabrı tavsiye edilirken, sadaka vermeye teşvik edilirken, nefsin kötü arzularından men edilip iyi amellere teşvik edilirken hep ahirete iman dile getirilmiştir. Ahirete inanmayan kimse ise, nefsinin kötülüğüne tabi olmuş, günahkâr olmuş, hayatının gayesiz olduğunu zanneden, sadece dünya hayatını tercih eden, kibirli, riyakâr, iyiliği menfaati için, başa kakmak için yapan, merhametsiz, korkak, zalim kimseler olarak tavsif edilmişlerdir. Bütün bunlar ahirete imanın ahlak üzere tezahürlerini ve yansımalarını olarak görebiliriz.
Ahiret düşüncesi insana bu dünyada bir amaç ve hayat için bir anlam sunmaktadır. İnsan ancak nereden geldiği ve nereye gideceğinin bilgisine sahip olduğu ölçüde kendisine bir gaye ve hedef belirleyebilir. Yaratılış amacının ne olduğunu anlar. Dünya hayatını aşan, ölüm sonrasına yönelik hedefler göstererek, kişide güçlü bir amaçlılık duygusu verir ki, sağlam bir kimlik duyusunun gelişimi açısından bu son derece önemlidir. Ayrıca ahirete iman insanı sosyal bir insan yapar, çevresindekilerin ve toplumun dertlerini dert edinmesine, onların sıkıntılarını, ihtiyaçlarını gidermek için çalışmaya sevk eder. Zira ahirete iman etmiş bir insan bilir ki yaptığı her iyilik Allah tarafından değerlendirilecek ve karşısına çıkacaktır. Güzel söz söylemesi, insanların ihtiyacını gidermesi, adaletli olması, hakka riayet etmesi, iyiliklerin yaygınlaşması, kötülüklerin önlenmesi için çaba göstermesi gibi, bütün bunlar sadaka olup sevap halinde kendisine dönecektir. Bu inanç müslümanı merhametli, şefkatli, çevreye saygılı, yaratıkları seven, başkası için çaba gösteren, kısaca güzel ahlak sahibi bir insan yapar.
Ahiret inancı namaz, oruç, zekât gibi farzları yerine getirmeye insanı teşvik ederken, salih amellerle hayatı bütün olarak ibadete çevirmenin yollarını sunar. Öldükten sonra hesap vereceğine inanan kimseler, insanlarla iyi ilişkiler kurarlar, onlara iyilik ve ihsanlarda bulunurlar, hatalara karşı affedici olurlar. Boş şeylerden yüz çevirirler. Anne, baba ve akrabaya iyilik yaparlar, eş ve çocuklarıyla iyi ilişkiler kurarlar. Allah’a ve insanlara verdikleri sözlerde dururlar, affedici ve tevazu sahibidirler. Ahirete inanan insan, herkese karşı sevgi doludur ve herkesin iyiliğini ister. Öfkesini kontrol altında tutar ve başkalarına karşı düşmanlık, eziyet, haset etmez. Mütevazı, merhametli, sabırlı, günah durumunda tövbe eden ve pişmanlık duyan bir yapıya sahiptir. Sevgi, şefkat ve başkalarını kendi nefsine tercih etme duygusunun gelişmesiyle toplum içinde önemli bir kişilik modeli oluşturur. Âhirete inanan insan hayatın olumsuz anlarında bile Allah’ın nimetlerini unutmaz ve O’na şükreder, böylece her zaman pozitif enerji ile dolu bir hayat yaşar. Onun bu hali çevresine yansır, iyiliklerin odağı haline gelir.
Hülasa zikredilen bütün bu ahlaki güzelliklerin, ahirete imanın yansımaları olduğu ahiret inancının insanın, yaşamını, ilişkilerini, davranışlarını ve duygularını ahlakî bir bilinçle geliştirmeye teşvik ettiği çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Rabbim hayatımızın her safhasına hitap eden ilahi hükümlere tümüne birden ikrar ve tasdik etmekle birlikte, bu imanımızın başta ahlak olmak üzere hayatımızın her alanına kâmil bir şekilde yansıyabilmesi için teslimiyeti, imanımızın gereği gibi yaşamayı nasip eylesin. Amin!