Müslüman dünya ve ahiret dengesini kurabilen kişi olabilmelidir. Şayet kişi, şu geçici dünya hayatını nefsin bitmez tükenmez gayri meşru istekleri peşinde koşarak, şeytana ve onun arkadaşlarına boyun eğerek geçirir ise, ahiret hayatında bir çok sıkıntılara ve çeşitli azaplara maruz kalır, hüsrana uğrayanlardan olur. İnsanlar hem bela ve musibetlerle, hem de mal ve zenginlikle imtihan edilmektedir. İşte hakiki kulluk bu imtihanlarda muvaffak olmaktan geçmektedir.

Bela ve musibetlerin de birer imtihan  olduğunu bilerek  büyük bir sabır ve tahammül gösterirse, her şey Rabbimizin takdiri ile oluyor diyerek razı olmak, isyan etmemek, nimetlerle imtihan olduğu zaman da, şımarmadan, küfran-ı nimet yapmadan, imkanları masiyete vesile kılmadan, Allah Teala’nın lütfettiği nimetleri Allah yolunda harcamak temel hedef olmalıdır. Allah insanların İmtihan olunmadan kolayca bırakılmayacağını, önceki ümmetlerin de imtihan edildiğini Kur’an’da şöyle ifade etmektedir:

“And olsun, biz kendilerinden öncekileri de denemişken, insanlar, "İnandık" deyince, denenmeden bırakılacaklarını mı sanırlar? Allah elbette doğruları ortaya koyacak ve elbette yalancıları da ortaya çıkaracaktır. Yoksa, kötülük yapanlar Bizden kaçabileceklerini mi sanırlar? Ne kötü hüküm veriyorlar! Allah'la karşılaşmayı uman bilsin ki, Allah'ın bunun için belirttiği vakit gelecektir. O, işitir ve bilir.” (Ankebut:29/1-5)  

Dinde boş davalara ve iddialara yer yoktur. “Ben Allah’ın dostuyum” diyenlerden dostluk istenir. Arifler demiştir ki: “Bir kul, bütün ibadetleri yapsa, fakat haramlardan sakınmasa, Allah’ın dostu olamaz.” İşin aslı, kalbin Yüce Allah’ı sevmesi ve O’nun rızasını her şeye tercih etmesidir. Mümin, kalbinin halini acı-tatlı her işte ve ibadette kontrol etmelidir. Namazda ihlâslı olduğu gibi, bir sıkıntıya sabrederken de ihlâslı olmalıdır. Bir günahtan kaçarken de Allah rızasını aramalıdır. Kuldan hastalık halinde edep, tevazu, rıza ve teslimiyet beklendiği gibi, sıhhat, afiyet, genişlik ve zenginlik halinde de ayni şeyler beklenmektedir. Kısaca imtihanın merkezi kalptır; kalpte aranan samimiyettir. Hedef, iç ve dışla Allah’a yönelmektir. Bunun için ayette:

“Kötülükleri terk edip hakka dönmeleri için biz onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik.” (A’raf:7/168) buyrulmuştur.

Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz, cennetin sıkıntılarla, cehennemin ise nefsin hoşuna gidecek şeylerle sarıldığını haber vermiştir. (Tirmizî, Hakim)

Allahu Tealâ, cenneti çok kıymetli ve şerefli yaratmıştır. Sevdiklerine cemalini orada seyrettirecektir. Bu hedefe yönelen müminlerden gayret ve hasret beklemektedir. Bunun için cennet yolunun başı acı, sonu tatlı yapılmıştır. Allah’ın razı olduğu işleri nefis istemese de, müminin aklı ve imanı güzel bulup peşine düşmelidir. Nefse günahların çekici, hayırlı işlerin sıkıcı gelmesi, imtihanın en zor yanıdır. Aslında işin tadı ve sırrı burada gizlidir.

Hırsı kanaate, endişeyi tevekküle, dünyevileşmeden kurtulup Müslümanca yaşamanın yolu Kur’an’ın  emirlerini  Hz. Peygamberin rehberliğini dustur edinmektir.  İslam’a uygun bir şekilde dünya ahiret dengesi kurmaktan geçmektedir. Dünya hayatının çok kısa olduğunu zengin-fakir, güçlü-zayıf  kimseye kalmadığını aklımızdan çıkarmayalım. Sonsuz olan ahiret hayatımıza hazırlık yapalım İslam’a ve müslümana  yaraşır bir hayat yaşamaya gayret gösterip mütevazi  ve  gösterişten uzak olmaya gayret gösterelim. Hakikat şudur ki insanoğlu için iki yol vardır ya dünyaya aldanıp ahreti unutuyor  veya dünya hayatını ebedi hayatın ve cennetin kapısı yapıyor.İnsanoğlu imtihan gereği bu yol ayrımlarında cüzi iradesi ile imtihana tabi tutuluyoy. Ya nefsinin, heva ve hevesinin esiri olur veya imanın ve İslam’ın gereği rabinin rızasının talibi olur ve iradesini doğru yolda kullanır. Ya geçici zevk ve hevesler veya ebedi saadet ve Allahın rızasıdır. Tercih insanoğluna bırakılmıştır. İradesini Rabinin rızasından yana tercih edenlere selam olsun. “Rabbimiz bizi hidayete erdirdikten sonra kalbimizi kaydırma ve katından bize bir rahmet bağışla, şüphesiz bağışı en çok olan sen’sin.” (Ali İmran 3/8) Yine Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’inde dünya-ahiret dengesini bizlere şu ayeti celile ile bildiriyor. “Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste, ama dünyadan da nasibini unutma. (Kasas28/77)

Yüce Rabbim hayırlı bir dünya hayatı yaşamayı, dünya ahiret dengesini iyi kurmayı ve hayırdan kazanıp hayırlı yollarda harcamayı, dünya hayatına aldanmadan her daim imtihan şuurunda bir yaşam sürdürebilmeyi cümle ehli imana nasip ve müyesser etsin inşallah.