Yüce dinimiz İslam hayatımızın tamamını kuşatır. Rabbimizin emir ve yasakları dünyada sıratı müstakime, ahİrette ise cennete ulaşmamıza vesiledir. Buna rağmen bazen bizler dünya hayatının süsüne kanıp, İslam'ın hayat veren ilkelerini göz ardı ederiz yüce Kur’an’ın ve Hz. Peygamberimizin örnekliğinden ve rehberliğinden uzaklaşır , hayatımıza anlam katan ilahi emirlerden uzaklaşırız. Fani  ve geçici olan ve bir yönü ile  ebedi  hayatın tarlası olan dünyaya aşırı meyleder  dünya  ahiret  dengesini  kaybederiz ve tamamıyla  dünyayı  esas  alan  bir  yaşam   tarzı  benimseriz  yani dünyevileşiriz. Müslümanların zihin dünyasında bir kırılma olarak beliren dünyevileşme, çok farklı alanlarda tezahür etse de genelde makam-mevki tutkusu ve mal-mülk düşkünlüğü olarak kendini göstermekte .

Dünyevileşme denildiğinde insanın var olma gayesi olan Allah’a hakkıyla  kul olma, dini inanç ve değerleri yaşama ve yaşatmayı, imani ve İslami değerleri  ikinci plana itmesi ve  dünya hayatına aşırı bağlanması. İslamın  inanç ve değerlerinden  uzaklaşarak  yüce yaratıcıyı  aklından  çıkarıp, dünyalık işlere kendini kaptırmasıdır. Bu öyle bir kaptırmadır ki ahireti, ebedi hayatı, hesap gününü, cennet-cehennemi  umursamaz  duruma düşme  ve  kazanayım da nasıl olursa olsun, ben mutlu olayımda kim üzülüyorsa  üzülsün, ben güleyim de  kim ağlıyorsa  ağlasın  bencilliğe  uzanan,  helal-haram  gözetmeyen  merhametsiz bir insan suretine  götürür.

Dünyevileşme insana, dünya hayatına dair her şeye maddi açıdan yani şahsi çıkar açısından bakmak, sadace kendi nefsini düşünen ve sadece kendi arzu ve isteklerini, heva ve heveslerini yaşamın merkezine koyma halidir. Bu durumda imani ve İslami değerler maalesef kaybolmaya yüz tutuyor. Bu süfli arzulara sahip olanlar başta namazı ve diğer dini sorumluluklarını önemsemez duruma düşüp terk ederler. En kötüsü de kendini akıllı ve haklı gösterme çabası içinde olmaları halidir.

Dünyevileşme, Müslümanların ruh ve duygu dünyalarında sert bir tahribata  yol açar. Bu hastalıklı ruh haline yakalanan kimseler makam-mevki, şan-şüret ve Mal mülk peşinde koşar. Allah hakkı ve kul hakkı tanımaz, harama bulaşmaktan korkmaz, onun için hayat artık paradan ibarettir. Dünyevileşmenin en belirgin hali inandığı gibi yaşamaktan uzak, yaşadığı gibi inanmaya başlamasıdır. Esasen insanı gaflete düşüren, imtihan bilincini unutturan her türlü günahın başında veya sonunda bu dünyevileşme hali vardır. Kişinin hiç ölmeyecekmiş gibi dünya hayatına düşkün olasıdır dünyevileşme.

Halbuki  cenabı hak  insanoğlunu  bu  fani  dünyaya  imtihan  için göndermiştir. Müslüman elbette dünyası için çalışacaktır. Ama ahiretini de ihmal etmeyecektir. Her daim hesap verme bilincinde olmalıdır. Çünkü yüce Allah şöyle buyuruyor. ‘Nerede  olursanız , o  sizinle beraberdir. Allah, bütün yaptıklarınızı  hakıyla  görendir.’ (Hadid 57-4). Yüce  yaratan yarattıklarını hakkıyla görmekte, hakkıyla onlardan haberdar olmaktadır. Müslüman’a  düşen  bu bilinçte  hareket etmektir, çünkü yaşamakta olduğumuz bu ömür bir gün bitecek ve bu dünya hayatının hesabını vereceğiz. Çünkü biz bu dünyada boşuna yaratılmadık. Bu hakikati Allah şöyle ferman buyuruyor; “Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin gerçekten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız.” (Mümin  27/115).

Hırsı kanaate, endişeyi tevekküle, dünyevileşmeden kurtulup Müslümanca  yaşamanın yolu Kur’an’ın  emirlerini  Hz. Peygamberin rehberliğini dustur edinmektir.  İslam’a uygun bir şekilde dünya ahiret dengesi kurmaktan geçmektedir. Dünya hayatının çok kısa olduğunu zengin-fakir, güçlü-zayıf  kimseye kalmadığını aklımızdan çıkarmayalım. Sonsuz olan ahiret hayatımıza hazırlık yapalım İslam’a ve müslümana  yaraşır bir hayat yaşamaya gayret gösterip mütevazi  ve  gösterişten uzak olmaya gayret gösterelim. Hakikat şudur ki insanoğlu için iki yol vardır ya dünyaya aldanıp ahreti unutuyor  veya dünya hayatını ebedi hayatın ve cennetin kapısı yapıyor. insanoğlu imtihan gereği bu yol ayrımlarında cüzi iradesi ile imtihana tabi tutuluyor. Ya nefsinin, heva ve hevesinin esiri olur veya imanın ve İslam’ın gereği rabbinin rızasının talibi olur ve iradesini doğru yolda kullanır. Ya geçici zevk ve hevesler veya ebedi saadet ve Allahın rızasıdır. Tercih insanoğluna bırakılmıştır. İradesini Rabbinin rızasından yana tercih edenlere selam olsun. “Rabbimiz bizi hidayete erdirdikten sonra kalbimizi kaydırma ve katından bize bir rahmet bağışla, şüphesiz bağışı en çok olan sen’sin.” (Ali İmran 3/8). Yine Rabbimiz Kur’anı –keriminde dünya -ahiret dengesini bizlere şu ayeti celile ile bildiriyor. “Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste, ama dünyadan da nasibini unutma.” (Kasas28/77).

Yüce Rabbim hayırlı bir dünya hayatı yaşamayı, dünya ahiret dengesini iyi kurmayı ve hayırdan kazanıp hayırlı yollarda harcamayı, dünya hayatına aldanmadan bir yaşam sürdürebilmeyi cümle ehli imana nasip ve müyesser etsin inşallah.