Mü'min tevekkül sahibidir. Müstağni ve mütehammildir. İffetli ve sabırlıdır. "Allah kuluna kafi değil mi?" ilahi fermanının muhatabıdır. O bu sualin sırrına erip, 'Allah'ımız var ne gamımız var.' diyerek hayatın sıkıntılarınla sabırla karşı koymayı bilir.
TALAK SURESİ MEALİ
Mümin güç, kuvvet, izzet ve şerefin Allah'ın katında olduğunu, ancak O'na kulluk etmekle kazanılacağına inanır. Her şeyi Allah'tan bekler. İhtiyacını O'na arzeder, O'ndan ister. Kula bel bağlamaz. Bütün hayır kapılarının Allah'ın kudretiyle açılacağı inancıyla yaşar. "Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder, bir çare gösterir. Ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah'a güvenirse O, kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir." (Talak, 2-3) düsturunu hayatına rehber yapar.
Saadet çağından bugüne, kendini Allah'a teslim edip ancak ondan yardım isteyerek O'na tevekkül ederek yaşayan toplumlarda; edeb, nezahet, nezaket, iffet, sevgi, şefkat, merhamet, cesaret ve fedakarlık çiçekleri açmıştır.
Sevgisinden, hürmetinden ve Allah korkusundan dolayı ihtiyacını söyleyemeyecek kadar afif bir hayat sürenler...Allah'a ve Resulüne imanda, muhabbette üzerlerine toz bile kondurmayacak incelikte, nezih yaşayanlar... İşte Ebû Said el-Hudrî (r.a.) bunlardan sadece biridir.
Sevgili Peygamberimizin: "İnsanların en kuvvetlisi olmayı isteyen Allah'a dayansın" tavsiyesini hayatına nakşeden Ebû Said el-Hudrî (r.a.) hicretten 10 sene önce doğmuştur. Annesi Enise, babası Malik bin Sinan Müslüman olduğu için Ebû Said, İslamî bir çevrede İslamî bir terbiye ile büyümüştür. Yaşı küçük olması sebebiyle Bedir ve Uhud gazvelerine katılamamıştır.
Babası Uhud'da şehit olunca ailesinin geçimi ona kaldı. Başka kimseleri yoktu. Ebû Said çok iffetliydi. Halini kimseye açmaz, sıkıntı içinde bile olsa ihtiyacını kimseye bildirmezdi. Ailesi bir hayli sıkıntıya düştüğü halde o tahammül ediyor, sabrediyordu.
Bir gün annesi: "Evladım kalk Resûllullah'a (s.a.v.) git. Ondan bir şey iste. Falan filan adam gitmiş, onların imdadına yetişmiştir. Sen de git, belki hakkımızda, hayırlı olur" dedi.
PEYGAMBERİMİZİN ASHABINA NASİHATİ
Ebû Said el-Hudrî (r.a.) annesine: "Hele dur anneciğim bir şeyler arayalım, bulamazsak giderim" diye cevap verdi. Günler geçiyor, sıkıntılar daha da artıyordu. Açlıklarını bastırmak için karılarına kaya parçaları bağlıyorlardı. Sonunda dayanamayıp Resûlullah'ın (s.a.v.) huzuruna vardı. Efendimizin ashabına nasihat ettiğini gören Ebû Said (r.a.) oturup dinlenmeye başladı. Bir ara Resul-i Ekrem (s.a.v.) huzurundakilere: "Kim Allah'dan başka her şeyden yüz çevirir ve her şeyi Allah'dan beklerse, Allah Teala onu ganî eyler, zengin kılar. Sabırdan üstün bir rızık yoktur. Eğer sabra razı değilseniz isteyiniz vereyim." buyurdu.
Sevgilinin ağzından saçılan bu inci daneleri Ebû Said el-Hudrî'nin (r.a.) gönlünde iffet çiçekleri açmasına vesîle oldu. Allah'a imanı ve tevekkülü arttı. Sevgiyi dünyalığa bulaştırmadı. Hiçbir şey isteyemeden geri döndü. Zamanla işleri yolunda gitti. Medine'nin en zenginlerinden oldu.
Sevgili Peygamberimiz: "Kim insanların en zengini olmak isterse o, Allah'ın nezdinde bulunana, elindekinden daha fazla güvenmelidir." buyurmuştu. Ebû Said (r.a.) de bu zenginlerden olmuştu.
Ebû Said el-Hudrî (r.a.) hadis ve fıkıhta üstaddı. 1170 hadis rivayet etmiştir. Hz. Ebûbekir, Ömer, Osman (r.a.) devrinde Medine'de fetva ile meşgul idi. Doğru bildiği bir hususu söylemekten çekinmezdi. Muhtaç olanlara yardım eder, evine alır yetiştirirdi.
Rivayete göre İstanbul fethine katılmış ve Edirnekapı civarında şehit düşmüştür. Kabrini Akşemseddin hazretleri keşfen bulmuştur. Kariye cami civarında medfundur. Allah ondan razı olsun, bizleri de şefaatına nail eylesin. Amin.