Helâl kazanç, dinimizin meşru gördüğü çerçevede elde edilen gelir ve bu gelirle kazanılan rızık demektir. Allâh ve Resûlü'nün bir şeyin helâl olduğunu belirtmesi veya işlenmesinde herhangi bir sakıncanın olmadığını bildirmesi, o fiilin helâl olduğunu gösterir. Buna göre bir şey, dinin açık bir hükmüne aykırı olmadıkça helâldir.[1] Kazancımızın helâl olması için öncelikle çalıştığımız işin dinen meşru ve Allah’ın haram kılmadığı işlerden biri olmalıdır.
“Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helâl ve temiz olanlarından yiyin!”[2] ayetinde ve “Helâli talep etmek her Müslüman için farzdır”[3] hadisinde helâl rızkın önemi açıkça beyan edilmiştir. Bu sebeple Müslüman’a yakışan, meşru yollardan emek sarf ederek, alın teri dökerek kendisinin ve ailesinin geçimini sağlamak ve kimseye muhtaç olmadan onurlu bir şekilde yaşamını sürdürmektir. Unutmayalım ki, servetimizi nereden ve nasıl kazandığımızdan sorguya çekileceğimiz gibi, o serveti nasıl harcadığımızdan da hesaba çekileceğiz. Haram ve helâl konusunda dikkatli olmalıyız ve şüpheli şeyleri terk etmeliyiz. Çünkü şüpheli şeyleri terk eden –hadis-i şerifte de belirtildiği gibi- dinini ve ırzını korumuş demektir.[4]“Bir defasında Resûlullah (s.a.s.) Tebük dönüşünde Sa’d b. Muaz ile karşılaşıp tokalaşmış ve ellerinin zedelenmiş olduğunu görünce bunun sebebini sormuştur. O da “çoluk çocuğumun nafakasını temin etmek için hurma bahçemde çalışıyorum” cevabını verince Hz. Peygamber (s.a.s.), Sa’d b. Muaz’ın elini öpmüş ve “işte bu eller Allah’ın sevdiği ellerdir” demiştir.[5]
Güzel ve helâl olan rızıklardan yararlanmak Yüce Allah’ın bir lütfü ve ikramıdır. İnsanın en başta gelen görevlerinden birisi de helâl daire içerisinde yaşamak, helâl kazanmak ve helâl yolda harcamaktır. Yüce Allah, helâl dairesini o kadar geniş tutmuş ki, harama ne ihtiyacımız ne de bir mecburiyetimiz vardır. Nimetlerin çoğunu bizlere helâl kılan Yüce Allah, bunların bazılarına da sınırlamalar getirmiş ve onları insana olan zararlarından dolayı haram kılmıştır. Allah Teâlâ, iyi, temiz ve insan sağlığına yararlı maddeleri helâl; kötü, pis ve insan sağlığına zararlı olan şeyleri de haram kılmıştır.
Haramdan elde edilen mal ve servet nimetten ziyade külfettir. Haramdan kazanılan mal ve mülk kişiye dünyada fayda vermeyeceği gibi, ahirette de insanın hüsrana uğramasına yol açar. Cenab-ı Hak, bu gerçeği ayet-i kerimede bizlere şöyle bildirmektedir: “Ey İman edenler! Mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin. Karşılıklı rızaya dayalı ticaretle yiyin. Haram ile nefsinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, size merhamet eder.”[6]
Harama düşmemek için takva zırhına bürünmek, şüpheli şeylerden sakınmak, Allah’ın koyduğu sınırları ihlal etmemek ve kanaat sahibi olmak gerekmektedir. Ayrıca lüks ve gösterişe kapılmamak, bu konuda toplum olarak örgün ve yaygın eğitime önem vermek ve sosyal yardımlaşmaları yaygınlaştırmak gerekmektedir. Müşteriyi aldatmamak, malın kusur ve ayıbını ona söylemek, ölçü ve tartıda adil olmak, karaborsacılık yapmamak, çalışanın hakkını ve yetimin malını yememek, rüşvet alıp-vermemek, haksız kazanç içeren eden kumar, faiz, şans oyunları ve meşru emeğe dayanmayan her türlü iş ve icraatlardan sakınmak dinimizin helâl kazanç elde etme hususunda tesis ettiği ilkelerdendir.
Hz. Peygamber (s.a.s.), Peygamber olmadan önce ticaretle uğraşmış, her işte olduğu gibi ticarette de dürüstlüğü ve güvenirliği ile helâl kazanç konusunda ümmetine örnek olmuştur. O, bir hadis-i şerifinde helâl kazanç konusunda şöyle buyurmaktadır: “Allah Teâlâ temizdir; sadece temiz olanı kabul eder. Allah Teâlâ peygamberlerine neyi emrettiyse mü’minlere de onu emretmiştir. Cenâb–ı Hak Peygamberlere: ‘Ey peygamberler! Temiz ve helâl olan şeylerden yiyin, iyi ve faydalı işler yapın!’ buyurmuştur. Mü’minlere de: ‘Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin’! Bir kimse Allah yolunda uzun seferler yapar, saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette ellerini gökyüzüne açarak: Yâ Rabbi! Yâ Rabbi! diye dua eder de yediği haram, içtiği haram, gıdası haram ise böyle birinin duası nasıl kabul edilir!”[7]
O yüzden Müslümanın, faydalandığı ve ailesinin istifadesine sunduğu gelirinin kaynağını araştırması ve bu konuda azamî derecede titiz davranması gerekmektedir. Nitekim Hz. Ali (r.a.), Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Şüphesiz Allah (c.c.), helâl rızık arama yolunda kulunu yorgun düşmüş olduğunu görmekten hoşlanır.”[8] İbrahim Ethem hazretleri de helâl rızka dair şunları söyler: “Kemale eren kişiler, ancak midesine girenlere dikkat etmekle kemale ermişlerdir.”
İsteyerek veya istemeyerek servetimize haram mal girmişse yapmamız gereken şey tevbe etmek sonra da hak sahiplerine haklarını ödemek, aynı günaha tekrar dönmemek ve helâl kazanç elde etmek için çalışmaktır. Sözlerimizi, Peygamber Efendimiz’in şu duasıyla sonlandıralım: “Allahım! helâl rızık nasib ederek beni haramlardan koru! Lütfunla beni senden başkasına muhtaç etme!”[9]