Yüce Allah bir ayeti kerimede şöyle buyuruyor:

"Ey insanlar sizi tek bir candan yaratan, ondan

eşini var eden ve ikisinden de birçok erkek ve

kadın türeten Rabbinizden korkun." (Nisa: 1). Bu

ayet, insanlara yaratıldıkları ilk kaynağı hatırlatıyor

ve kadının da yapı ve yaratılış bakımından o ilk

kökten olduğunu bildiriyor. Kaynakta ve yaratılışta

erkekten hiçbir farkı yoktur. Fark yalnızca

yeteneklerde ve görevlerdedir. Erkek ve kadın

yalnızlığın giderilmesi, beraberliğin sağlanması,

dünya hayatının mutlu bir şekilde geçirilmesi ve

daha birçok hikmetler gereği birbirini tamamlayan

iki ana unsur olarak yaratılmıştır. Insanlık

uzun bir cahiliye döneminde kadını, hiçbir

dayanağı olmayan sakat bir düşüncenin etkisiyle,

tüm insanlık özelliklerinden ve haklarından

mahrum bıraktı. Kadını tamamen görmezden

geldi. Onun da bir insan olduğunu ve erkek için

bir tamamlayıcı, erkekle kadının birbirinin tıpkısı

değil, fakat birbirini bütünleyen çiftler olduğunu

unuttu. Işte yüce dinimiz Islam, cahiliye döneminde

kadına yapılan o zalim muameleyi ve onu

hor gören bakışları ortadan kaldırdı.

Her varlığı erkek ve dişi olarak yaratan rabbimiz,

eşrefi mahlûk olan insanı da erkek ve

kadın olarak yaratmış ve birbirlerine karşı sevgi ve

merhameti lütfetmiştir. Yüce Allah bir ayet-i kerimede

şöyle buyuruyor: "Kaynaşmanız için size

kendi cinsinizden eşler yaratıp ta aranızda sevgi

ve merhamet var etmesi de O'nun varlığının delillerindendir.

Doğrusu bunda, iyi düşünen bir

kavim için ibretler vardır." (Rum: 21).

Bu ayeti kerimeden anlıyoruz ki, eşler arasındaki

ilişki sevgi, saygı, güven ve karşılıklı hoşgörü

esasına dayanmalıdır. Bu ilkeler aynı zamanda

eşlere mutluluk sağlayan kavramlardır.

Aile reisi olan erkek Allah'ın emri gereği

hanımıyla iyi geçinmelidir. Kur'a-ı Kerim'de şöyle

buyrulmaktadır: "Kadınlarınızla iyi geçinin."

(Nisa: 19). "Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları

gibi kadınların da erkekler üzerinde belli hakları

vardır…" (Bakara: 228). Resulüllah da (s.a.v) bu

konuda şöyle buyuruyor: "Kadınlar hakkında

Allah'tan korkun! Çünkü siz onları Allah'ın birer

emaneti olarak edindiniz, onların namuslarını

Allah'ın sözüyle kendinize helal kıldınız. Onların

sizin üzerinizde örfe uygun rızkı ve elbisesi gerekmektedir."

(Müslim ). Başka bir hadisinde ise

Resulüllah (s.a.v şöyle buyuruyor: "Dikkat edin

sizin kadınlarınız üzerinde haklarınız olduğu gibi,

kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır.

Sizin kadınlarınız üzerindeki haklarınız; yatağınızı

başkaları tarafından çiğnetmemeleri (iffetlerini

korumaları) ve istemediğiniz kişileri evlerinize

almamalarıdır. Onların sizin üzerinizdeki hakları

ise, giyecek ve yiyeceklerinde onlara iyi davranmanızdır."

(Tirmizi: Rada' 349-1163).

Kadınlarla iyi geçinmek, sadece kadına eziyet

etmemek demek değildir. Aksine kadına eziyet

etmediği gibi, kadından gelen eziyete de tahammül

etmektir. Kadının heyecan ve öfkesi anında

hilim ve sabır göstermelidir. Böyle yapmakla kişi

Peygamber'e (s.a.v) uymuş olur.

Eşler arası iletişimin olumlu bir şekilde devam

ettirilebilmesinin bir yolu da, eşlerin birbirlerinin

hak ve hukukuna riayet etmeleridir. Bu haklara

tam anlamıyla riayet edildiği müddetçe eşler

arasında geçimsizlik baş göstermeyecek ve neticede

hayatlarını mutlu bir şekilde devam ettireceklerdir.

Erkek ve kadının riayet etmesi gereken

ortak hakların en başta geleni ise iffet ve namus'-

tur. Namus ve iffetin sadece tek taraftan özelliklede

kadından beklenmesi doğru değildir. Bu

konuda Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Mümin

erkek ve kadınlara söyle. Gözlerini haramdan

sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar." (Nur: 30-31).

Bu, hem eşler hem de toplum hayatının huzuru,

güveni ve geleceği için temel şarttır. Sonra eşler,

birbirlerine karşı görevlerini yerine getirmeye

çalışmalı, sorumlulukları Allah ve Rasulü'nün

(s.a.v) bildirdiği gibi paylaşmalıdır. Eşlerin birbirlerinden

nefret etmesine sebep olan kötü

davranışlardan hem erkek hem kadın sakınmalıdırlar.

Kadın ve erkek birbirlerinin haklarına

saygılı olmalı ve bu hakları titizlikle korumalıdırlar.

Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle eşlerin birbirlerini

korumada adeta örtü olmaları demektir. "Onlar

sizin için birer elbise, sizde onlar için birer elbisesiniz"

(Bakara: 187) buyurarak kadın ve erkeğin

birbirlerini korumaları gerektiğini hatırlatmaktadır.

Aile reisi olan erkek eşine karşı yumuşak

davranmalı, onlara karşı güzel ahlaklı olmalı, kaba

ve sert davranışlardan kaçınmalıdır. Bu hususta

Peygamber efendimimiz (sav) şöyle buyuruyor:

"Mü'minler arasında imanca en kâmil olanı,

ahlâkça en güzel olanıdır. En hayırlınız da ailesine

hayırlı olandır." (Tirmizi: 348/1162)

Ayrıca eşler, yuvada mutluluğu sağlamak için

birbirlerine karşı gerekli fedakarlığı göstermeli,

huzur bozucu tutum ve davranışlardan sakınmalıdırlar.

Eşler birbirlerinin sırlarını başkalarına

açmamalı, harcamalarında daima ailenin geleceğini

düşünmeli, ailevî menfaatlerini daima ön planda

tutulmalı, her zaman birbirlerine destek olmalı

ve her ne olursa olsun daima güler yüzlü tatlı dilli

olmalıdırlar. En önemlisi de eşler birbirleriyle

istişareyi bırakmamalı ve birbirlerinden hiçbir şeyi

gizlememelidirler.

Yine eşler, birbirlerine karşı besledikleri ilgi ve

sevgilerini, karşılıklı olarak söz ve hareketlerle

dışa vurmalıdırlar. Zira sevgi ve saygının en iyi

anlatım ve sunum şekli, eşlerin birbirlerine içtenlikle

ilgi göstermeleridir. Dolayısıyla eşler, birbirlerinin

karşılıklı duygu ve düşüncelerine ne kadar

ilgi gösterirlerse, birbirlerine o derece değer vermiş

olurlar.

Kişi hanımının sıkıntılarını gidermeli, zaman

zaman onunla şakalaşmalıdır. Çünkü bu tür

hareketler kadınların kalbini hoş eder ve eşler

arasındaki sevgi ve saygının çoğalmasına vesile

olur. Allah'ın Resulü de (s.a.v) hanımlarıyla

şakalaşıyordu. Işlerinde ve hareketlerinde onların

seviyesine iniyordu. Hatta rivayet ediliyor ki,

Peygamber (s.a.v) Ayşe validemizle yarışıyordu.

Bir gün Hz. Ayşe O'nu geçti, bazı günlerde de O

(s.a.v) Hz. Ayşe'yi geçti ve "Bu gün kazandığım

zafer, daha önce kazandığın zafere karşılık olsun"

dedi. (Ebu Dâvud, Nesâî, Ibn Mâce).

Hz. Ömer (r.a) bu konuda şöyle demiştir.

"Müslüman kişi aile efradı içinde çocuk gibi

olmalıdır. Dışarıya çıktığında ise erkek olmalıdır."

Sonuç olarak bilinmelidir ki prensipleri Kur'an

ve Sünnet'te belirlenen Islam ahlakı yaşandıktan

sonra, aile hayatında mutluluğu elde etmemek

için hiçbir sebep yoktur.