Bugün Siyonist Yahudi İsrail rejiminin Gazze’ye ölüm yağdırışının bilmem kaçıncı günü. Her an ve zaman diliminde Yahudiler Allah tarafından lanetlenme sebebini haklı çıkaracak yeni bir delil daha ortaya çıkarıyorlar. Nitekim Cenabı Allah Maide suresi 32. Ayette şöyle buyurmaktadır ’’ İşte bu yüzdendir ki İsrail oğullarına şöyle yazmıştık: Kim bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanlığı öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur. Peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler ama bundan sora da onların çoğu yeryüzünde aşırı gitmektedirler’’ (Maide 32) ayetinden anlıyoruz ki ‘Yeryüzünde fesatlık çıkaran ve kan döken’ katil sürüsü Yahudiler bugün yeniden hortladılar. Ve gözlerini kırpmadan çocuk, yaşlı, kadın demeden hunharca katliamlar yapıyorlar. Katliamların bu seferki adresi Gazze Şeridi.
Bir gerçek var ki 7 Ekim’den bu yana başımızın hangi yastık üzerinde olduğunu bilmiyor, bilemiyoruz. Çünkü ilk kıblemizin onurlu savaşçıları son yüzyılda üstlendikleri sorumluluk gereği hayatlarına mal olan çetin bir savaşın içindeler. Her günün sonunda yüzlerce şehit, kan, gözyaşı ve trajedi…
7 Ekim Cumartesi gününün sabah saatlerini hatırlayacak olursak. Sabah namazıyla birlikte. Hamas ve İslam Cihad üyeleri ‘’Aksa Tufanı ‘’ ismini verdikleri operasyonla demir çitleri ve beton bariyerleri müthiş bir organizasyonla geçip bir zaman çift sürdükleri belki çoğunun doğup büyüdüğü İsrail işgal ettiği kasabalarını geri aldılar. Geri alırken yanlarında 250 civarı rehineyle peyder pey geri döndüler. Savaş ilk iki gün İsrail işgali altındaki kasabalarda devam etti. İsrail’in müthiş hava gücü üstünlüğüne rağmen mücahidler gökyüzünden inen ebabil kuşları gibi düşmanı darma duman ettiler. O iki gün hepimiz mutluyduk ama bir o kadar da kaygılıydık. Biliyorduk ki bu sevinç kısa sürecek ve düşman tüm haçlı ittifakıyla geri dönecek öyle de oldu. Sevincimiz zamanla hüzne dönüştü.
Kimileri hala olayı anlamamış olacak ki Hamas neden saldırdı? Hamas Uyuyan canavarı neden uyandırdı ki ? Bunca katliam olacağını bilmiyor muydu? diye söylenip duranlar var. Bizler de diyoruz Bu insanlar tam 45 yıldır dört tarafı abluka altında yaşıyorlar. Bir tarafı deniz diğer 3 tarafı İsrail mermileri ve ölüm duvarı. Dolayısıyla esaret altında her gün zaten ölüyorlardı. İsrail her an onları bombalayacak diye her aileden bir ferdi komşularına yatıya gönderirlerdi. Aileden biri sağ kalsın yasımızı tutsun ve olanları unutmasın diye. Hamasın yaptığı eylem şuydu: Dünya’nın en büyük açık hava hapishanesinde başını kaldırıp boğulmamak adına biraz hava almaktı. Hem zaten her gün kurşunlara hedef olup ölmektense bir gün savaşçı olarak cihad içinde onurluca ölmek daha doğru değil mi? Şehit Ahmet Yasin’in dediği gibi ‘’ Dirensek de öldürüyorlar, direnmesek te öldürüyorlar. Biz direnmeyi seçtik’’ Hem onlar öldüğünde şehittir. Yahudi milleti gibi lanetlenmemişler ki. Bu eleştirenler şunu da bilmeli bu topraklar 1400 yıldır İslam Ümmetinin topraklarıdır. Mescid-ül Aksa dediğimiz Hz. Peygamber Miraca çıktığı yerdir. Ve hatta Miraca çıkmadan tüm peygamberlere imamlık yaptığı yerdir. Nihayet Mescid-ül Aksa Müslümanlar’ın ilk kıblesi ve vazgeçilmezidir. O bizim 3. haremi şerifimizdir. Filistin topraklarında 1917’de Müslüman nüfus 500 bin kişi Yahudi Nüfusu ise 50 bin kişiydi. Birinci Dünya savaşının ardından Kutsal Kudüs toprakları İngiliz hakimiyetine geçti. 1917’den 1947 yılına kadar Batı dünyası Yahudileri peyder pey Filistin topraklarına yönlendirdiler. 1917’den 1947 yılına kadar müthiş bir göç oluştu. 1947 yılında İngilizler Filistin topraklarını terk ederken yönetimi sinsice Yahudilere teslim edip kaos ortamından kaçtılar. 1948 yılında İsrail devleti ilan edildiğinde Müslüman nüfusu 45 binlere Yahudi nüfusu ise 55 binlere çıkmıştı bile. Kirli İngiliz oyunu biraz da bölge devletleri ve yerli halkın lakaytlığıyla birleşince artık çoğunluk Yahudilerin eline geçmişti bile. İsrail kendini devlet olarak ilan ettikten sonra Bölge devletleri ve Arap halkı müthiş bir pişmanlık duysa da artık çok geçti Yahudiler devletlerini kumuşlardı bile. 1967 de Arap devletleri ve İsrail arasındaki 6 gün savaşlarında ise Arap devleri büyük bir yenilgiye uğramışlardı. Mısırın yüzlerce uçağı hangarda bombalanmış. Sina Yarım Adası, Ürdün, Lübnan Beyrut’a kadar ve Suriye’nin Goran tepeleri işgal edilmişti. İsrail yıllardır gaflet uykusuyla uyuyan Ortadoğu devletlerini perişan etmiş ve nihayetinde mağlup etmişti. Olan tabi ki Kudüs’e ve Mazlum Filistin halkına olmuştu. O günden bu güne Yahudi zulmü altında keyfi kurşunlamalar, hapisler sürgünler ve bombardımana maruz kaldılar. Günümüzde 75 yıl içerisinde ev sahipliğinden nüfusunun çoğunluğu mülteci kamplarında yaşayan muhacir halka dönüştüler. 1947Den bu yana Filistin halkı Filistin Toprakları içerisinde Yahudi nüfusu %87.5 oluştururken Filistin halkı ise %12.5 inmiş oldu. Öz yurdunda garip olmak bu olsa gerek. Soruyorum sizlere Gazze şeridinde sıkışık halde yaşayan 2.5 milyon insandan biri de siz olsaydınız, bir gün silahınızı çıkarıp durun bakalım kim kimi ata yurdundan kovuyor. Yurdumu terk edin demez miydiniz? Ve yine soruyorum size bu tarihsel gerçeklik çerçevesinde kim terörist?....
Gelin Yahudileri biraz daha inceleyelim. Yahudi ırkının yeryüzünde bozguncu özelliği nedeniyle bir çok devlet, Yahudileri kabul etmiyor onları topraklarından sürüyorlardı. Denizde aylarca kalan Yahudiler buna güzel bir örnektir. ( Tarih boyunca Yahudiler fitne ve fesat çıkardıkları için bir çok devlet tarafından sürgün edilmişlerdir. Gittikleri her yerde fitne fesat çıkarıp gittikleri yerleri şgal etmek istemişler bunun üzerine hep kovulmuşlar. Tarihte ilk Babiller onları sürgün etti. Sebep olarak ticarette ve ilişkilerde fitne ve fesat çıkarmak. 1240-1933 Fransa 13 defa onları kovdu. 1290 yılında İngiltere kovdu. 1348 Almanya kovdu. 1349 Macaristan kovdu. 1421 Avusturya kovdu. 1492-1593 İtalya 4 defa onları kovdu. 1492 İspanya onları kovdu(Şehri ele geçirmek için şehir şebeke suyunu zehirlediler. 1496 Portekiz kovdu. 1535 Tunus kovdu. 1614 Almanya tekrar kovdu. 1630 Brezilya kovdu. 1670 Avusturya tekrar kovdu. 1933 Almanya 3. Defa kovdu. 1945 Rusya kovdu. 1968 Polonya kovdu. Hatta yetmedi Almanlar ve Polonyalılar onları fırınlara dahi attı. Kim bilir ne tür fesatlıklar ve bozgunculuklar yapıyorlardı. Son 75 yılda ise Müslümanların başına bela olmuş belki de Dünya onlardan kurtulduğu için Müslümanların katliamlara uğraması pahasına ses çıkarmıyor. Ve destekler vaziyette gözüküyor.)
Günlerdir Siyonist rejim gözlerini kırpmadan hedef ayırmaksızın hastane, cami, okul hatta mülteci kampları demeksizin Gazze’yi adeta yerle bir ediyor. Sadece bir gecede vurdukları hastanede 500 masum insan ve çocuk hayatını kaybetti. Şu ana kadar boşaltılan ve vurulan hastane sayısı korkunç derecede. Hayatlarını kaybedenlerin % 70’i kadın ve çocuk. Bu arada Gazze Milli Eğitim Bakanlığı öğrencilerin çoğu şehit düştüğü için 2023-2024 eğitim öğretim yılında eğitimin yapılamayacağını duyurdu. Hangi savaş hukukunda hastaneler vurulabilir deniliyor ki? Ey hayvan hakları savunucular bir kez olsun insan savunmak için bir bildiri yayınlamaz mısınız?
Oysa katiller sürüsünün ağabeyi ABD’nin ikinci dünya savaşında Hiroşima’ya attığı atom bombasının bir buçuk katı patlayıcıyı Mazlum Gazze halkına attıklarına şahit olduk. Afganistan’a atılan bombaların toplamı, Gazze’ye 10-15 gün içerisinde atıldı. Ukrayna’daki savaş bu savaşın yanında tiyatro oyunu bile sayılmaz. Çünkü tüm Siyonistler bir tarafı deniz, diğer tarafı metrelerce yükseklikteki beton duvarlar ve elektrik akımıyla desteklenmiş demir çubuklarla abluka altına alınmış olan Gazze’ye, dünyanın en büyük açık cezaevine bombalar yağdırıyor. Orantılı- orantısız güç kullanımı sözünü kullanmak bile abese kaçar bu savaşta. Bu savaşta tüm vicdanlara kilit vurulmuş. Sözüm ona İnsan ve hayvan hakları savunucuları hepsi sus pus. Hadi Batı toplumu dinleri veya dinsizlikleri gereği sesini çıkarmıyor, peki ya İslam Dünyası?
Bu mazlum halkın trajedisi onlarca yıldır devam ediyor zaten. Dört tarafı abluka altında bulunan Gazze şeridi açlık sefalet içerisinde esaretle sadece nefes almaya çalışıyor. Katil İsrail terör devleti her yıl ismi konmamış savaşla zaten 500-1000 kişi arasında Filistinliyi katlediyor. Örneğin nöbet tutan asker canı sıkıldı mı Gazze şeridinin içine veya Batı Şeria’da nişan alıp ateş edebiliyor? Neden ateş ettin diye sorulduğunda ise lise öğrencisinin kitap değil de bomba taşıdığını tahmin ettim deyip pişkince ve arsızca ifade verebiliyor. Daha doğrusu bu örnek en sadesi oldu. Canı sıkılan her yerleşimcinin gariban bir Filistinliyi öldürmesi ve gözaltına dahi alınmayışı rutinlerden olmuş. Misafirliğe giden bir Filistinli evine geldiğinde evine İsrailli Yahudi bir yerleşimcinin yerleştirildiğini sıklıkla görebiliyor. Filistinli o olay esnasında bağrışıp çağırarak evimden çık hırsız sen ne hakla evime girdin? Dediğinde ise bu ihtirazı ya canıyla ödüyor veya en iyi haliyle ‘’ Ben geldiğimde bu ev boştu ben de girdim. Git mahkemeye itiraz et şayet mahkeme sana verirse, evi sana veririm, sana vermezse bu ev benimdir’’ deyip arsızca Filistinliler’in malını bu şekilde gasp ediyorlar. Mahkeme süreci ise hepinizin malumu, işgalci Siyonist Yahudi’de adalet mi olur?
Tüm bu katliamlarda çocukların ve annelerinin katili ise Hunhar ve barbar Yahudi Siyonizimi’nden başkası değil. Destekçileri ise Başta ABD olmak üzere İngiltere, Almanya Fransa ve diğer batılı ülkeler. ABD başkanı olacak yaşlı bunak savaş esnasında İsrail’i ziyaret ederken ‘’ Ah ben bir Yahudi olmalıydım. Lakin değilim. Araştırdım ki Yahudi’ye yardım etmek için Siyonist olabilirim. O halde ben bir Siyonistim ve yanınızdayım ‘’ ABD Dış İşleri bakanı ise ben bugün aynı zamanda bir Yahudi olarak da geldim demesi alçaklıklarının seviyesini gösteriyor. Bu sözleri duyunca ateşiniz bol olsun demekten insan kendini tutamıyor. Tüm bu söylemler Telaviv’de söylenirken acaba kaç Müslüman ülkesi yetkilisi ‘’ Ben de bir Müslümanım. Ve saffım Müslümanların yanıdır. Diyebildi. Bu batılı ülkelere bakınca haçlı ittifakından başka bir şey insanın aklına gelmiyor. Hatta bu batılı ülkeleri biraz daha irdelediğimizde bu kara şövalyeli ittifaka Haçlı-Siyonizm ittifakı diyebiliriz. Nitekim Hz. Peygamber 1400 küsür yıl evvel ‘’Küfür tek millettir’’ diyerek bizlere, şer cephesini kısa ve net bir şekilde tanıtmıştır. Cenab-ı Allah Kur’an-ı Kerim’de küfür milletinin değişmeyeceğini, saflarının değişmez bir şer tarafı olduğunu daha ayrıntılı ve net bir şekilde bizlere izah ederek küfür milleti hakkındaki tutumumuzu netleştirmiştir.
Mâide Suresi 51’de : ‘’Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.’’(Maide 51) Diye ferman buyurmaktadır.
Günümüzden 950 yıl evvel bu coğrafya yine katliamlara maruz kalmıştı. Ta İskoçya’dan, İngiltere’ den, Fransız, İspanyol, Hollandalılar ve İtalya- Venedik’ten nihayet tüm Avrupa’dan kara şövalyelcihader yola çıkarak binlerce kilometre uzaklıktaki Kudüs’ü kanlı haçlı seferleri düzenleyerek işgal ettiler. O gün haçlı ordusu ‘Kutsal Kent Kudüs’e girdiklerinde 70 binin üzerinde Müslüman katletti. Oysa İslam ordusu miladi 637 yılında Hz. Ömer (ra) emriyle Ebu Ubeyde Bin Cerrah Komutasında Kudüs’ü fethederken bir kişinin burnu bile kanamamış. (Bugünün El- Kassam tugayları sözcüsünün ismi de Ebu Ubeyde’dir.) Sulh yoluyla Kudüs halkı şehirlerini Hz. Ömer’in, nihayetinde İslam dininin adaletine teslim etmişler. Bizzat Hz. Ömer Medine’den gelerek şehrin anahtarını Patrik Sophronius’dan teslim almıştır. Haçlıların Kudüs’ü 88 yıl boyunca esaret altında tutmasının ardından bu sefer Büyük komutan Selahaddin-i Eyyubi ortaya çıkar. Büyük mücadeleler ve organizasyonlar sonucunda önce İslam birliğini kurup Kudüs’ü yeniden İslam beldesi yapar. Ve yine bu işi kansız yapar. Tıpkı Ubeyde bin Cerrah gibi, Hz. Ömer gibi. Selahaddin-i Eyyubi Kudüs Kralıyla anlaşarak Kudüsü kansız bir şekilde teslim alır. Demek ki İslam ordularının en büyük özelliği şehirleri kanla kuşatmak ve yenmek değil, gönülleri fethederek şehri teslim almalarıdır.
Bu savaşla bir kez daha ispatlanmış oldu ki Yahudi Milleti lanetlenmiş. Kara savaşı henüz tüm çirkinliğiyle gün yüzüne çıkmamışken bile bombalanan mülteci kampları, kadınlar yaşlılar ve çocukların kanı şimdiden tüm dünyanın kabusu olmaya başladı. 10 binin üzerinde çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan şehitler ordusu. Bu şehitler ordusundan oluşan kan gölü ve manevi gücüyle Yahudi Siyonistler bir gün mutlaka boğulacağı muhakkaktır. Bu nedenle binlerce şehit demek, elbette ki maddi manevi bir ordu demektir. Evet bir gün mutlaka bu şehitler dile gelecek, düşmanı kendi akıttıkları kanda ilelebet boğacaktır. Bir gün mutlaka!
Nihayet Hz. Peygamber(SAV) in bu konudaki müjdesi hepimizin tesellisi ve beklentisidir; Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Müslümanlarla Yahudiler çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Yahudi taşın, ağacın arkasına saklanacak, bunun üzerine o taş, o ağaç Yahudi’yi kovalayan kimseye, 'Ey müslüman! Arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür!' diyecek. Yalnız garkad ağacı bir şey söylemeyecek; çünkü o Yahudilerin ağaçlarındandır." (Buhârî, Cihâd 94, Menâkıb 25; Müslim, Fiten 82)
Şu ayeti kerime ise içimizi serinleten Müslüman kanının Yahudi milleti yanında kalmayacağının müthiş müjdesidir. Şehitlere selam olsun kanınız yerde kalmayacak.
Al-i İmran, 3/112-113: "Onlar (Yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'ın ahdine ve insanların (müminlerin) himayesine sığınmadıkça, kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur; Allah'ın hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkum edilmişlerdir. Çünkü onlar, Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Bu da, onların isyan etmiş ve haddi aşmış bulunmalarındandır. Hepsi bir değildir; Ehl-i kitap içinde istikamet sahibi bir topluluk vardır ki, gece saatlerinde secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini okurlar."
Ah bu çocuklar her zaman hayalimizdeki çocuklar kefensiz yan yana yatan çocuklar. Günler geceler birbirini kovalarken her 24 saatin sonunda yüzlerce çocuk melekler gibi günahsız, kimileri yeni doğmuş, kimileri dünya serüveninde henüz 40 gününü bile tamamlayamamış, anne sütü ve anne kokusu tek sığınağı ve avuntusu olan binlerce çocuk zalimlerin kan kusan mermileriyle cennete uçup gidiyorlar. Onlar bu adaletsiz dünyadan göçüp giderken kısmen duyarlı insanlar televizyonları başında bir şey yapamamanın hüznü ile perişan oluyor. Yapabildikleri ise dua-niyaz ve sosyal medyada paylaşımlar. Sözün özü maalesef bizler de bu katliamlara şahitlik yapmakla yetiniyoruz. Oysa hadisi şerifte Hz. Peygamber(SAV) şöyle ferman buyuruyor; ‘’Mü’minler birbirini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzer. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da uykusuzluğa ve diğer hastalığa tutuluyor.’’(Buhari) Bu hadisi şeriften anlıyoruz ki Müslüman evinde hiçbir şey olmamış gibi televizyonun başında uzansa Allah katında sorumludur. Olayları bir aksiyon filmi gibi izlese yarın bunun hesabını mutlaka verecektir. Hüzün niyaz ve dua yeterli olamayabilir. En azından ve belki de en etkin olanı Amerikan ve İsrail mallarını boykot etmektir. Bunu yaptık mı Hz. Peygamberin Hayber kalesi kuşatması esnasında Yahudilerin teslim olmaları için Hurmalıkları kesme emri vermesi gibi etkin bir sonuç verebilir. Hz. Peygamber (SAV) başka bir hadisi şerifte derki; ‘’düşmanınızın silahıyla silahlanınız’’ Bu silahlanma maddi manevi silahlanma olabilir. Düşman kardeşini öldürüyorsa sen elin kolun bağlı bir şekilde duramazsın. Kimileri malıyla kimileri canıyla saffını belli etmeli ve bu asrın cihadına katılmalıdır. Unutmayalım ki Cihad İslam dinin temel öğelerindendir. Cihadın normal şartlarda farz-ı kifaye umumi seferberlik gerektiren bir tehlike ve saldırı halinde ise farz-ı ayın olduğu konusunda Müslüman hukukçular görüş birliği içindedirler. Cihad kimi zaman ilimdir; fizik, kimya, biyolojinin yanında Tank, top, siha, , gemi, uçak üretebilmektir. Kanser hastalığına ilaç, salgın hastalığa aşı bulabilmektir. Yeryüzünde tüm ilimleri öğrenip düşmandan daha bilgili olmak ve ona göre bilinçli adım atabilmektir. Yeryüzü ve Uzay bilimine hakim olabilmektir. Kimi zaman düşman mallarını boykot edip almamaktır. Kimi zaman ise düşmana kurşun sıkabilmektir!
Son olarak Müslüman kanının dökülmesini istemiyorsak gelin artık bir olalım. Sabah namazına yeniden sarılalım. Kudüs’ün ikinci fatihi ve medarı iftiharımız Selahaddin-i Eyyubi’nin deyimiyle ‘’ Bu Ümmet sabah namazlarında camilere gitmedikçe Kudüs kurtulmaz.’’ Bu ümmet mezheplere ve fırkalara bölündükçe Kudüs kurtulmaz. Bu ümmet biri Türk’üm, biri Kürd’üm, biri Arap’ım, biri Acem’im, biri Faris’im, biri Afgan’ım, biri saf kanım dedikçe bir olmaz ve Kudüs kurtulmaz. Başkalarının gözünde hep kolay lokma oluruz. Ve dünya sahnesinden yok olur gideriz. Gelin Selahaddin-i Eyyubi ordusu gibi Kürt, Türk, Arap, Acem demeden İslam Ümmeti olarak Hz. Muhammed’in (SAV) sancağı altında İslam ordusunda birleşelim. Kanlı Haçlı ordusunun karşısında Hilal aydınlığıyla İnsanlığı kurtuluşa erdirelim. Gelin şu anlamsız mezhep çatışmalarına son verelim. Şu anda ümmet, mezhepler içerisinde bile onlarca hatta yüzlerce cemaate ve fırkaya ayrılmış. Kimse kimsenin sohbetine dahi gitmez olmuş. Herkes diğerini şucu bucu diye fişleme derdine düşmüş. Oysa birbirlerini dinleseler tüm cemaatler aynı şeyi anlatıyor. ‘’ Allahtan başka ilah yok, Hz. Muhammed (SAV) O’nun kulu ve elçisidir.) İmanın 6 şartının yanında İslam’ın 5 şatıyla Allah rızasını kazanalım diyorlar. Ve tüm Müslümanlar, cemaatlerin ve tarikatların menzili aynı. Hedef Allah rızasına ulaşmak. O halde soruyorum sizlere neden bir olamıyoruz. Bir olmadıkça ehli küfür bizi bir bir yutacak. Oysa bir olsak hiçbir gücün İslam nurunu söndürmeye gücü yetmeyecek.
Şu satırları zihnimize kazıyalım Gazze düşmemeli! Gazze düşerse Suriye düşer, Suriye düşerse İran düşer, İran düşerse Orta Doğu büyük bir kaosa sürüklenir. Ve sonraki hamleyi kimse düşünmek istemez. Kudüs İmtihanımız, onu kaybetmeyelim.