Zaman mı bizim düşmanımız, biz mi zamanın düşmanıyız, anlayamadım gitti. Hani bazen deriz ya zamanla her şey unutulur diye. Veya zamanla bu duruma alışırız diye. Bu sefer de maalesef böyle oldu. Zamanla alıştık tüm bu ölümlere ve sonu gelmez acılara, zamanla derdimizi unuttuk, davamızı unuttuk, hangi inanca mensup olduğumuzu unuttuk, inancımızın bize emrettiklerini unuttuk ve hatta bizi biz yapan sebebi hayatımızı unuttuk.
Gazze’den yükselen feryatlara kulaklarımız alışır oldu. Günde 300-500 kişinin ölümü sıradanlaştı hayatımızda. Oysa ilk günlerde içi boş propagandalar ve vaatler de olsa protestolarla yeri göğü inletiyorduk.Gaflet uykusundan uyanmamıza sebep olan çocuk çığlıkları ve katliamları sanki yeniden unutmuş gibiyiz ve kaldığımız yerden devam etmeye başlıyoruz uykumuza. Bu uyku belki de imtihanımızı kaybetmemize sebep olabilecek bir uyku. Kardeşi katledilirken kılını kıpırdatmama uykusu. Komşusunun evi yanarken ateşin evine sıçramayacağı gafletine kapılan kişinin uykusu.
Oysa bu ateş bir gün her Müslüman’ın evini sarabilecek ateş. Zamanın Firavun’u ABD ve İsrail, İngilizler, Almanlar, Fransızlar, Küfür tek millettir hadisinde belirtildiği üzere, batı dünyası, Hamas ismi altında tüm ehli İslam’a topyekûn savaş açmışken, Müslüman kimliğiyle bir Müslüman evinde rahat uyumamalı. Kendini İslam toplumundan ayrı tutmamalı. Hem Müslüman dediğin kardeşinin derdiyle dertlenen kişi değil miydi? Bir mümin için kardeşinin sevinci onun da sevinci olmalı, hüznü onun da hüznü olmalı!
‘’Muhakkak ki Müminler kardeştir’’ Ayeti kerimesi inanan birisi için onun hayat düsturu olmalı. Tüm bu ilkelerden uzak ey Müslüman bugün ne haldesin?
Kalk yeniden diril, seni sen yapan seni eşrefi mahlukat yapan elbette ki inancındır. Aksi takdirde yarın roz-i mahşerde ‘’Ah keşke toprak olsaydım’’ (da hesaba çekilmeseydim) diyenlerden olurdun. Yarın geç olmadan Müslüman kardeşlerimiz için ve hatta bu ateşin bizi de yakmaması için yeniden meydanlara inelim. Örneğin İstanbul’da yapılan, 1 Ocak Pazartesi günü sabah namazıyla başlayıp Eminönü ve Galata Köprüsü’nde devam eden devasa kalabalık dünya gündemine de oturdu. 2024’ün ilk gününde gündem yeniden Gazze oldu. Ondan bir hafta önce 24 Aralık günü Diyarbakır Sezai Karakoç Kongre Merkezi’nde Filistin, Yemen ve Sudan alimler birliğinin katıldığı büyük buluşma buna güzel bir örnekti.
Gazze her daim hayalimizde ve gündemimizde olmalı. Protesto gücünü elimizden bırakmamalıyız. O zaman belki nefsimizi az da olsa sorumluluktan kurtarabiliriz. Bir diğer etkin güç ise her Müslümanın riayet etmesi gereken özellikle Yahudi mallarını boykot etme gücüdür. Günümüz savaşlarının cesaretin yanında ekonomik güç en büyük etkenidir. Yahudi’nin kol kanadı olan ekonomik desteklerini kesersek inanın bu savaşın sonunda biz kazanacağız.
Ebedi hayattaki mesuliyetten kurtulmamız için, Cola, kahve, deterjan, sigara keyiflerinden taviz vermediğimiz sürece bizler de bu katliama ortağız. Durum bu kadar ciddi.
Su uyur düşman uyumaz sözü sonuna kadar iliklerimizde yaşarken Müslüman dünyası salı akşamı Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta şok bir suikastla sarsıldı. İsrail İHA’sı Beyrut’ta Hamas’ın Siyasi Büro Başkan Yardımcısı Salih El Aruri’nin kaldığı binayı hedef alarak şehit etti. Bo şok henüz atlatılmamışken çarşamba günü İran’da Kasım Süleymani’nin anma yıl dönümünde mezarına yakın bir yerde 2 bomba patlatıldı. An itibariyle 100’ün üzerine ölü var. An itibariyle Ortadoğu barut fıçısına dönüşmüş. Amerika ve İsrail hem suçlu hem güçlü edasıyla alttakini vurmaya devam ediyor. Çünkü İslam ülkelerinin bütünü açlıkla boğuşan Yemen kadar cesur olamıyor. Bir de cesaret 21. Yüzyıl kitabını yaşayarak yazan Hamas mücahitleri var. Ah keşke Onlardaki cesaretin onda biri bu Müslüman devletçiklerde bulunsaydı. Tüm bunlara rağmen herkes sus pus.
Türkiye’de ise aylar evvel Amerika Türkiye İHA’sını düşürmüştü. Amerika’dan özür beklenirken üztüne üstlük bilerek düşürdük açıklaması yapılmıştır. Geçen hafta ise seçim sürecine girdiğimiz bu zaman diliminde Kuzey Irak’taki üsse saldırı düzenlenmiş 12 asker şehit düşmüştü. Bölgede garip şeyler oluyor. Sonu hayır olsun. Geçen hafta ülkede başka bir gündem de vardı; Galatasaray- Fenerbahçe maçının Suudi Arabistan’da oynama lüksüyle uğraşıyor. Neymiş efendim maç niye iptal edildi? Bir de Yılbaşı kutlamaları var ki sormayın gitsin. Kimi Hıristiyanların bile Filistin’deki katliamlardan dolayı Noel’i kutlamazken Türk televizyonları Yıl başı hazırlıkları kapsamında cumartesi pazar günleri çerezcide, piyangocuda, peynircide ve züccaciyecide sizce bu yıl Noel alışverişinde vatandaş ne kadar para harcadı deyip eğlenceler düzenlemesi ise galiba İçinde olduğumuz durumu hakkettiğimizin sebeplerinden biri olmalı.
Sesinizi duyar gibiyim hiç mi Müslüman devletlerin ve nihayetinde hükümet başkanlarının suçu yok diye? Bu sorunuza cevap geçtiğimiz günler El Cezire Spikerinin Ortadoğu daha doğrusu İslam dünyasının içinde bulunduğu durumu aktaran müthiş konuşmasına rastladım. Ünlü spikerin konuşmasını size direkt aktarmak istiyorum:
‘’Sudan Mısır’dan kaygılı, Mısır Libya’yı gözlüyor, Libya Birleşik Arap Emirlikleri’nden yönetiliyor, BAE Yemen’in yarısının yarısına hakim, Diğer yarısı Suudi Arabistan’da tutuklu. Suudi Arabistan Katar’ı kuşatmış duruma, Katar Esed’e karşı, Esed Lübnan’ı gözetliyor, Lübnan İran’ın vesayetinde. İran Irak’ı yönlendiriyor, Irak Türkiye’ye yöneliyor. Türkiye Hamas’ı himaye ediyor. Hamas Abbas’a karşı, Abbas Ürdün’le beraber. Ürdün İhvan’a karşı, İhvan Fas ile birlikte, Fas Cezayir ile birlikte, Cezayir İsrail’e karşı, İsrail hepsine karşı, hepsi ise İsrail’i unutmuş durumda!’’
İşte İslam dünyasının durumu bu maalesef. Herkes küçük çıkarlar peşinde birbirini gözetliyor birbirinin kuyusunu kazıyor. Herkes küçük menfaatler için büyük kardeşini, ilk kıblesini ucuza, çok ucuza satmanın haramiliğini yaşıyor.
Ama unutmayın herkes kendi sorumluluğunu taşır. Kimse kimsenin mezarına girmez. Roz-i Mahşerde herkes kendi hesabını verecek.