Kelime olarak dosdoğru olmak anlamına gelen istikamet, dilimize pelesenk ettiğimiz ama özünü pek de iyi kavrayamadığımız kavramlardan. Oysa istikamet, aynı zamanda “ölçü” demektir. Hayatımızı kendisiyle örmemiz gereken ilâhi bir ölçü… İstikamet; söz, düşünce ve davranışlarımızın karar/istikrar boyutunu ifade eden ve bir müminin hayat serüveni içinde en hassas çizgisini ortaya koyan bir kavramdır. İstikamet, Kur’an ve sünnet ilkeleri ile yaşanan bir hayatın neticesinde asil bir duruşun tezahürü olarak ortaya çıkmaktadır. Söz konusu neticenin arka planında ise istikametin rotasını tayin eden iman, ibadet ve güzel ahlak gibi önemli yapıtaşları vardır. Dolayısıyla istikamet, anılan üç esasın kulluk yolculuğundaki izdüşümüdür. Bu bağlamda istikameti anlamlı kılan esas unsur, Cenab-ı Hakk’ın bizlerden ne istediğini bilmeve onu davranışlara dönüştürme gayretidir. Bu çaba bilgi,varlık ve eylem boyutuyla istikametin ne denli zor ve meşakkatli bir yolculuk olduğunu gözler önüne sermektedir.Nitekim Hz. Peygamber’in (s.a.s.); “Hud suresi beni ihtiyarlattı.” (Tirmizi, Tefsir, 56.) sözüne kaynak teşkil eden; “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol…” (Hud, 11/112.) ayeti, bu gerçeği bütün yönleriyle önümüze koyan ilahî bir fermandır.
Kur’an-ı Kerim’de; “Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez” (Bakara, 286) diye buyrulmakla herkesin kaldırabileceği belli bir ölçü olduğuna dikkat çekilmiştir. Ancak yine de bu ilâhi emri gücümüz nispetinde gözetmek boynumuzun borcu değil midir? Nitekim bir hadis-i şerifte; “Allah’ın yasaklarından kaçının; emrettiklerini de gücünüz yettiğince yerine getiriniz.” (Buharî, Müslim) diye buyrulmaktadır.
Burada bir hususu hatırlatmakta fayda var. Dikkat edilirse, söz konusu hadis-i şerifte yer alan “gücünüz yettiğince” kaydı, sadece müspet manadaki emirleri içine almaktadır. Yani gıybet, zina, içki, kumar ve benzeri menfi yasaklamalar bu hükmün dışında bırakılmıştır. Çünkü yasaklardan kaçınmak herkesin her durumda uyması gereken bir sorumluluktur. Onda, gücün yettiği ölçüde kaçınmak diye bir durum kesinlikle söz konusu değildir.
Toparlayacak olursak; her insan, Allah’ın yasakladıklarından tamamıyla kaçınmak, emrettiklerini de gücü nispetinde yerine getirmek suretiyle istikamet ve ölçüyü korumak zorundadır.
İstikameti Gözetenlerin Müjdesi
Kur’an-ı Kerim’de, “Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra istikamette bulunanlar üzerine; “korkmayın, üzülmeyin, vaad olunduğunuz cennetle sevinin..” diye meleklerin ineceği müjdelenmiştir. (Fussilet, 30)
Bu ayetteki “istikamet üzere oldular” manasına gelen “istekâmû” kelimesi için sahabe ve tabiînden değişik tefsirler gelmiştir. Bunlardan bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:
Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadılar; Ondan başka ilâhlara iltifat etmediler; Allah’a taat hususunda dosdoğru oldular, kendilerince kurnazlık yapıp yan çizmediler; amellerini Allah için yaptılar; farzları tastamam eda ettiler; Allah’ın emrine uymada sebat gösterdiler, Ona taatte bulunup günahlardan sakındılar; Allah’tan gayrısına yüz çevirdiler; geçici olandan el çekip, ebedi olanı arzuladılar.
Dikkat edilecek olursa söz konusu ayet aslında İslâm’ın da özlü bir tanımını kapsıyor. Hatırlanacağı üzere Peygamber s.a.v. Efendimiz kendisine yöneltilen “Ya Rasulullah, bana İslâm hakkında öyle bir söz söyle ki o hususta senden başka hiç kimseye soru sormayayım..” sorusunu “Allah’a inandım de, sonra istikamet üzere ol.” diye
cevaplamıştı. (Müslim)
Hadisin şerhinde ise şöyle deniliyor: “Bu hadis kısa olmakla beraber, soran kişi için İslâm’ın temel esaslarını iki kelimede toplamış olmaktadır; onlar da iman ve istikamettir. Bilindiği üzere İslâm, tevhid ve taatten ibarettir. Bunlardan tevhid, Allah’a inandım demekle, taat ise istikametle meydana gelir.” (el-Vâfi fi Şerhi’l-Erbaîn en-Nevevî)
Üç Önemli Unsur
İnsan nefsi, fıtratı itibariyle istikamet çizgisinden her an sapabilecek şekilde yaratılmıştır. Eğer vücutta bulunan üç önemli uzvu istikamet üzere tutma hususunda sebat ve kararlılık gösterilebilirse, nefsin sapması da engellenmiş olur.
Kalbin istikameti: İstikametin aslı, kalbi tevhid akidesinde sabit tutmaktır. Tevhid kişiye, marifet, haşyet, tevekkül, muhabbet gibi manevi kazanımlar sağlar. Kalp bu güzel hasletler üzere müstakim olursa diğer uzuvlar da ona itaat hususunda müstakim olurlar. Bir hadis-i şerifte bu duruma işaretle şöyle buyrulmuştur: “Dikkat edin! Muhakkak ki vücutta bir et parçası vardır. O salah bulduğu vakit bütün vücut salah bulur. O bozulduğu vakit bütün vücut bozulur. Dikkat edin o, kalptir.” (Buharî)
Dilin istikameti: Dil, kalbi istikamette tutmaya yarayan en önemli uzuvdur. Denilmiştir ki dil kalbin tercümanıdır, yani kalpteki duyguları ifadeye döker. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Kulun kalbi istikamet bulmadıkça imanı; dili istikamet bulmadıkça da kalbi istikamet bulmaz.”
Görüldüğü üzere imanı istikamette tutmak kalbin, kalbi istikamette tutmaksa dilin istikametine bağlıdır. Belki de o yüzden Süfyan es-Sekafî (r.a.) Efendimiz’e (s.a.v.) “Benim hakkımda en çok korktuğun şey nedir?” dediğinde, Efendimiz, kendi mübarek dilini tutarak “İşte budur.” buyurmuştu. (Tirmizî)
Gözün istikameti: Kalbin istikamet veya sapmasına neden olan bir diğer uzuv da gözdür. Göz, kalbe tesir etmesi bakımından önemli bir organ. Çünkü göze çarpan her şey kalpte yankı bulur. Kalp gördüğü şeye karşı ya heveslenip meyledecek veya tiksinip ikrah edecektir.
Gözün haramlardan sakındırılması bu manada çok önemlidir. Çünkü harama bakmak kalbin günaha doğru meyletmesine sebebiyet verir. Bu da kalbin istikametini zedeler. O yüzden kutsî bir hadiste şöyle buyrulur: “Nazar (bakış), şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Kim onu benim korkumdan dolayı terk ederse, kalbine öyle bir iman neşvesi ve tatlılığı atarım ki, onun zevkini gönlünün derinliklerinde duyar. (Taberânî)
Sonuç olarak “Size iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız sürece kesinlikle yolunuzu şaşırmayacaksınız: Allah’ın Kitabı ve peygamberinin sünneti.” (Muvatta’, Kader, 3.) Rabb’inin çizdiği istikamet ve kendisine verdiği merhametle, Kur’an’ın ve sünnetin tevhit ve vahdet istikametinde yürüyerek sırat-ı müstakime ulaştıracak yollarını sözlü ve fiili olarak bizlere sunan Hz. Muhammed’in bu vasiyeti bizlere sırat-ı müstakimi gösterici olacaktır.
Dua ve selam ile…