Modern dünyada seküler bir hayat tarzının pençesinde ve alabildiğine dünyevileşmenin debdebesi içerisinde, kuşkusuz Müslümanlar da ciddî yaralar almışlar, camilere, cemaat rûhuna, ilme, ulemaya yabancılaşmış, kendisini ilâhî kaynaklı hayat düsturlarının dışına taşımışlardır.  Müslümanlar, İslâm medeniyetine olan aidiyetlerini unutmuş, Allah’ın rıza ve hoşnutluğu istikâmetinde bir hayat sürmeyi bir kenara bırakmışlardır. Freni patlamış bir araç hızıyla, kendini bekleyen elim akıbete doğru koşmaktadır.  Oysa ki Kur’an-ı Kerim’de; “Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.” {Tevbe, 9/18}  “Allah'ın mescidlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. (Başka türlü girmeye hakları yoktur.) Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azap vardır.” {Bakara 2/114} buyurulmaktadır.

Din görevlisinin önemi hakkında ise Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: (Zâhir ve bâtınını ikmâl etmiş, ilmini irfan hâline getirmiş) âlimler, peygamberlerin vârisleridir.” (Ebû Dâvûd, İlim,1) Bilinmelidir ki, bugün insan/Müslüman kimliğinin ve kişiliğinin inşası en ziyade ihmâl ettiğimiz hususlardandır. Dünyada olduğu kadar, ülkemiz özelinde de insan ihmâl edilmekte, insan israf edilmektedir.  İslam’ın medeniyet tarihinde her hayırlı hareket, camiler ve o camilerde görev yapan hoca efendiler aracılığıyla başlamıştır. İnanç birliğinin merkezi sayılan camiler, Müslüman fertleri birbirleriyle tanıştırıp kaynaştıran, kıyamın, cehd ve gayretin misyonunu üstlenen güven mekânlarıdır. Hakk’a davetin en güvenilir yerleridir. Tevhidin ve vahdetin sesi önce camilerden yükselir, gönüllere şifa orada aranır, ibadetlerin feyzi orada alınır. Bu manaya sadakatle; bugün mabetlerimizin bekçileri ve temsilcileri konumundaki imam hatip ve müezzin kayyımlarımız bu ruh ve anlayışa uygun hareket etmek bilincinde olmalıdırlar.  Camiler, 7’den 77’ye her yaştan insanın manevi eğitimden geçtiği, dünya işlerine ara verilip, ahiret hazırlığının görüldüğü, kalp katılığının giderildiği huzur mekanlarıdır. Cami ve mescitler, bu ihtiyacı karşılamak için vardır. Faraza, “bir İslam beldesinde ne olmazsa olmaz?” gibi bir suale verilecek cevap elbette, “camiler ve mescidler” olacaktır/olmalıdır.

Sezai Karakoç’un ifadesiyle; “Câmi, mihrabıyla bir ibadetgâh, minberiyle toplum ve devlet, kürsüsüyle de bir okuldur.”  Her devirde olduğu gibi bu zamanda da fiziki bina olarak yeterli zenginliğe sahip camilerimiz, cemaat yönüyle öksüzdür. Binalar inşa etmeye her devirde muvaffak olduk ancak, içerisini mamur edecek cemaati/insanı inşa etmeyi maalesef başaramadık. İnsan hep manevi tarafı ihmâl edilen, dikkate ve ciddiye alınmayan oldu. Bu nedenle, Allah’ın bizlere emanet olarak verdiği en büyük sermayemiz olan ömrümüz, daima tehlikeli bir uçuruma doğru sürüklenmektedir.    Mü’minler için camilerin kapısı, cennete aralanan kapılardır.  Dualarında hep cennet nimetleri ve köşkleri isteyen bizler, oraya götürecek sâlih amellerle, cennetin yolunun yamaçlarında dolaşmak zorundayız.  Müslüman toplumun kimliği camilerdir, mescitlerdir. Camilerin inşa ve imarının yanında, cemaat inşasını, gönülleri câmilere bağlı ruhları yeniden inşa ve imar etmeyi gündeme almalıyız. Camilerin görsel güzellikten çok fonksiyonel özelliklerine, güzelliklerine ağırlık vermeli, onu hayatın merkezine taşımalıyız. Şehrin kalbi, spor sahalarında, tiyatro salonlarında, kahvehanelerde, eğlence ve alışveriş merkezlerinde değil, camilerde atmalıdır.

Cami, bünyesinde birçok unsuru ve fonksiyonu barındıran yapı olarak sadece Müslüman topluma değil tüm insanlığa asırlarca hizmet etmiş ve hayatın kalbi durumunda olan çok stratejik bir değerdir. Fakat algısal ve olgusal anlamda bugünkü duruma baktığımızda maalesef mabet sadece ibadethane, din görevlisi ise sosyal hayattan kopuk, cami içi ibadetlerin ifasıyla memur bir kişi olarak düşünülmekte ve beklenti bundan öteye geçmemektedir. Medeniyetimizin en temel unsurları olan cami ve gençlik ikilisinin neden, nasıl, ne ile, nerede, ne zaman buluşturulacağı ve barıştırılacağı sorularına cevap arama ve güzel örnekler geliştirme sorumluluğıımuz vardır. Günümüzde gençler, sosyo-psikolojik ve güncel ihtiyaçlarına cevap bulunamadığı ve sorunlarına çözüm üretilemediği için camiye gitmemektedirler. Gitseler bile bazı rutin ibadetlerini yerine getirip camiyi terk edip gitmektedirler. Gençliği anlamak, geleceği inşa etmek demektir. İslam' ın mabedi ve Kabe'nin birer şubesi sayılan camiler, genç nesillerden mahrum kaldığında da o mabet, kimsesiz bırakılmış olur. Camilerimiz; bulunduğu yerin ve toplumun aynası, sosyal hayatın can damarıdır. Aynı seccadelere baş koyan cemaatin, aynı safta yekvücut olan nefislerin, hayatın her anında ve mekanında Allah ile birlikte olma şuurunun bireylere öğretildiği, eğitiminin yapıldığı ve bu prova, günde beş kez tekrarlandığı yerdir. Camilerimiz başta gençlerimiz olmak_ üzere insanın eğitim ve öğretim gördükleri ilk mekanlardan biridir. Bu kutsal mekanlar, İslam tarihinde aynı zamanda ordu karargahı, aktif eğitim dediğimiz yeni öğrenilen bilgilerin tatbik edildiği yer, insanlara toplu .olarak bilginin aktarıldığı alan (konferans) ve elçilerin kabul edildiği bir mekan .olarak da kullanılmıştır. Hatta bazı kaynaklarda mescitler için İslam'ın ilk yatılı üniversiteleri ifadesi kullanılmıştır. Din sadece vicdanlarda ve düşünsel planda yaşayan ve yaşanan bir olgu değildir. Dinin gayesi içsel anlamda insanı teskin ederken; ·sosyal anlamda da ona biçim veren, olgunlaştıran ve dinamik bir maneviyat duygusuna sahip kılmaktadır. Bu duygunun insana çocukluktan itibaren verilmeye başlanması ve gençlik döneminde zamanla içselleştirilip şahsiyet haline gelmesi beklenir. Camilerimiz, çocuklar ve gençlerin kendilerini mutlu, umutlu ve güvende hissedebilecekleri fiziki ve sosyal bir ortama dönüştürülmeli; camide yetişen ve büyüyen yeni bir nesil oluşmasına vesile olabilmelidir. Son yıllarda hızla artan  uyuşturucu, çeteleşme, hırsızlık, cinsel sapkınlıklar, maddeperestlik, ateizm, ırkçılık, mezhepçilik, manevi değerleri istismar eden paralel dini yapılanmalar vb. kötü eğilimlerin önüne geçilmesi için din görevlilerimiz rehberliğinde  gençlere yönelik cami merkezli sosyal din hizmetleri  hayata geçirilmelidir. Özellikle üniversite camilerindeki sosyal din hizmetlerinin yaygınlaştırılmasının bu sorunların çözümünde çok olumlu katkısı olacağı muhakkaktır. Genel olarak camilerimizde uygulanan din hizmeti profilinin, gençlerin sosyal dönüşümlerine olumlu katkı sağlayacak fiziki altyapıda olmadığı aşikardır. Kitle iletişim araçlarının sunduğu imkanlar, reklam ve tüketim kültürünün baskın karakteri, arkadaşlık ortamları, zararlı ideolojik akımlar vb. unsurlar genç kuşaklar üzerinde son derece etkili olmaktadır. Bu güçlü etki hasta zihinler, hasta fikirler ve hasta fiiller üretmektedir. Bu olumsuz etkinin kırılması ve genç dimağlara alternatif sosyo-kültürel ve manevi mekanlar oluşturulması millet ve devlet olarak her birimizin görevidir. Dinin ve dini duygunun sosyal yönünü merkeze alan anlayıştan hareketle, Üniversite Camilerinde gençlerin eğitim, sosyo-kültürel ve manevi yönden problemlerini tespit edip, onların cami ve görevlisinden beklentilerini ortaya koymak ve üniversite camii ve görevlileri olarak nasıl bir din hizmeti sunulabilir sorusuna cevap arama gayreti çok stratejik bir gayeye matuftur. Bu bilgiler ışığında Üniversite Camilerinde görev yapmak isteyen din görevlileri, bu hizmetin kubbenin ve cübbenin içine hapsedilemeyecek kadar şamil bir vazife olduğunun bilincinde olmak ve muhatap oldukları kitlenin niteliğinin farkında olacaklardır. Özellikle üniversite çağındaki gençlere yapılacak din hizmetinde Allah'ın Kur'an'da "Allah'a çağıran, salih arnelde bulunan ve gerçekten ben Müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kimdir? (Fussilet, 33)  ayetiyle çizdiği evrensel bakışa sahip nebevi usulle hareket edeceklerdir.