İnsan, yapısı itibariyle zayıf bir varlıktır. Hayatını sürdürmek ve rahat etmek için çok şeylere ihtiyaç duyar. Ancak gücü sınırlı ve sonludur. Çok geniş bir istidada sahip olduğu için varlık âlemindeki her şeyle ilgilidir. Yakın-uzak, etrafında meydana gelen bütün gelgitlerden etkilenir. Geçmişten acı, gelecekten endişe duyar. Bütün güzelliklere rağmen hayatın geçici ve sınırlı olması onu derinden sarsar ve düşündürür. Bütün ayrılıklara ve acılara karşı içinde derin bir ebediyet arzusu taşır. Ancak bu arzuyu tatmin edecek gücü kendinde bulamaz. Kâinattaki bütün işleyişi elinde bulunduran ve onun en gizli ihtiyacını da bilen bir güç ancak onu tatmin edebilir. Başka bir ifadeyle insanı da kâinatı da yaratan ve her şeyin idaresini elinde bulunduran Allah’a dayanmak ancak insanı tatmin edebilir.

Allah’a dayanmanın en belirgin şekli ibadet, ibadetin en belirgin şekli ise namazdır. Namaz, özü itibariyle bir duadır ve farklı şekil ve formlarda da olsa bütün Peygamberlerin şeriatlarında yer alan temel bir ibadettir. Bütün dinî metinlerde bu ibadetin izine rastlamak mümkündür.

Efendiler Efendisi (sav), Mekke’de iken bir gece Allah’ın izniyle "Cibrîl" iner. Onun ellerinden tutup kendisini semaya doğru çıkarır. Sema katları arasında devam eden yolculukta Hz. Âdem, Hz. İdris, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. İbrâhim peygamberleri görüp onlarla sohbet eder Sevgili Peygamberimiz. Ve mucizevî bir şekilde Rahmân’a yapılan bu yolculuktan büyük hediyelerle döner. Cenâb-ı Allah’ın elli vakte bedel kabul ettiği beş vakit farz namaz, belki de en büyüğüdür bu hediyelerin. Aslında Hz. Peygamber risâletin başlarından itibaren namaz kılmakta, hatta müşrikler tarafından zaman zaman engellenmektedir. İlk başlarda ikişer rekât olarak farz kılınan namazlar, Mirac’da Peygamberimize ve ümmetine günde beş vakit olarak hediye edilir.

Namaz, önceki ümmetlere de farz kılınan bir ibadettir. (Bakara, 2/83). “Namaz, müminlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.” ( Nisâ, 4/103) buyuran Yüce Mevlâ, inananların, ibadet vakitlerine göre günlük hayatlarını belli bir düzen içinde sürdürmelerini istemiştir. İslâm, aynı zamanda güçlüklere karşı direnç göstermeyi ve sabretmeyi öğreten namazı Müslümanlara farz kılmakla, mensuplarını disipline etmeyi amaçlamış ve diri bir Allah şuurunun korunmasını sağlamıştır. Dolayısıyla vaktinde kılınan namaz, zamanı doğru değerlendirme, vakte riayet ve düzenli olma gibi meziyetler kazandırarak kişinin öz disiplinini destekler. Bu yönleriyle sistemli bir şekilde ibadet etme alışkanlığı aşılayan namaz, Hz. Peygamber’in, “Dinin başı İslâm (kelime-i şehâdet getirerek Allah"a teslim olmak), direği ise namazdır.”(Tirmizî, Îmân, 8) ifadesiyle İslâm’ın özü sayılmıştır.

Kulun, Yaratanına yaklaşmasını ve O’nun mağfiret ve merhametine erişmesini sağlayan en güzel vesile; sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı vakitlerinde olmak üzere her gün beş vakit namaz kılmasıdır.

Müslüman yeni başlayan güne sabah ezanıyla uyanıp, sadece sabah ezanında yer alan, “Namaz uykudan hayırlıdır.” müjdesinin verdiği enerjiyle yatağından kalkar. Berrak bir zihinle Yüce Yaratıcı’nın huzuruna çıkmanın vereceği mânevî haz ve huzur, gün boyunca devam eder.

Miraç, Allah Rasulü Efendimizin (s.a.s) bilmediğimiz bir şekilde Allah’ın huzuruna (cc) yükseltilmesi,  yine bilmediğimiz bir şekilde O’nunla buluşması, belki görüşmesi ve O’ndan bazı bilgileri doğrudan alması olayıdır. Bu olay bir mucizedir, dünya şartları ve dünya da geçerli fizik kuralları ile anlaşılamaz ve anlatılamaz. Mucize bir iman meselesidir; inanırsınız ya da inanmazsınız. Beş vakit namaz işte bu buluşmada verilen hediyeler arasındadır. Bu sebeple, namaz müminin miracıdır, denmiştir. Yani Efendimizin Miraçla yaşadığı manevi yükselmeye benzer bir yükselmeyi, müminler de namazla yaşayabilirler.

Bu nasıl olur, İmam Rabbanî’den esinlenerek anlatalım: İnsanoğlu bu dünya gözüyle Allah’ı göremez. Çünkü burada yaratılan gözün kapasitesi Allah’ı görebilmek için yeterli değildir. Bizim güzümüz nurun, yani ışığın belli bir gücü aşan miktarına tahammül edememesi gibi Allah’ı görmek için de yeterli değildir. Ses duyma kapasitemiz de böyledir. Belli frekansın üzerini duyamayız. Cennete girecek olan müminlerin diğer duyuları gibi göz kapasiteleri de orada yeterli hale getirilecek ve bu sayede mümin Allah’ı bizzat görecektir. Bunun için Hz. Musa dünyada Allah’ı görmek istediğinde buna muvaffak olamamıştır ve kendisine buna güç yetiremeyeceği bildirilmiştir.

Efendimizin (s.a.s) Miracı bir mucizedir ve zaman ve mekânla sınırlı olan bu dünyada olmuş bir şey değildir. Süleyman Çelebi Mevlidinde, ''Ne mekân var anda ne arz-u semâ'', derken bunu anlatır. Yani Efendimiz (s.a.s) zaman ve mekân ötesine aşırılmış, bu dünyanın arz ve semasından, yani mekânından çıkarılmış ve bir bakıma öbür âlemin şartlarında ve zamanında kılınmıştır. Bu sebeple, eğer görmüşse, Allah’ı dünyada iken değil, yine Ahiretin şartlarında görmüş olabilir. Allah’ı görmüş olma, elbette bizim dünya araçlarıyla anlayamayacağımız müthiş bir olaydır. İşte o buluşmanın meyvesi namazdır. Bununla Allah (cc), Rasulü’ne sanki şöyle demek istemiştir: Seni miraç ile böyle bir dereceye yükselttim, sana tabi olanlar da bunu ancak namaz ile başarabileceklerdir. Namazın tamamı kulun Allah’la beraber olduğu anlardır. Yeter ki kul, şekil şartlarına da riayet ederek, Allah’ı görür gibi, huşû ile namaz kılsın.

Sonuç olarak namazın muhtevası, insanların çok engin düşünmelerine vesile olacak kadar geniştir. Namaz kılarken, derinlemesine bir aşk-u şevk içinde Allah’ın huzurunda bulunmanın şuurunda olmaktan, onu Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’ in arkasındaki cemaatten bir fert olarak kıldığını hissetmeye kadar; doğrudan doğruya kendisini meleklerin safları arasında görmekten, bir hamlede bizim ufkumuzu açan, Arş’ın örtüsüne alnını koyuyor gibi onu eda etmeye kadar geniş bir yelpazede namazı duyma ve hissetme şekilleri vardır. İnsanın buna muvaffak olmasının ilk şartı, namazı tıpkı bir Mirac veya Mirac’ın gölgesi gibi bilmesidir. Zira o, sadece yatıp kalkmaktan ibaret bir hareketler topluluğu değildir. Mü’min için her namaz bir Mirac vesilesidir. Ve mü’mine düşen de, her namazda farklı farklı mesafelerde bile olsa Miracını tamamlamaktır. Rabbim bizleri namazında miracı yaşayanlardan eylesin.