İslam’da bir kimsenin meşru yoldan mülk sahibi olma yollarından biri de mirastır. Miras, ölen kimsenin varislere bıraktığı maldır. Geride bırakılan maldan ilk önce teçhiz ve tekfin yani cenaze masrafları, sonrasında ölen kişinin borcu çıkarılır. Daha sonra da vasiyeti varsa yerine getirilir. Bütün bunlardan sonra miras taksimi yapılır. Bu şekilde yapılması yani ölen kişinin miras taksiminden önce cenaze masrafları, borcu ve vasiyetinin yerine getirilmesinin emredilmesi Allah’ın, insanların dirisine değer verdiği gibi ölüsüne değer verdiğini göstermektedir.
İslamın getirdiği miras taksimi adaletin ta kendisidir. Çünkü İslamda miras taksiminin kaynağı ilahidir. Yani bizzat Allah tarafından Kuranı Kerim’de taksim edilmiş. Peygambere, ictihada ya da mal sahibinin yetkisine bırakmış değildir. Çünkü bütün kainatın ve insanların yaratıcısı olan Allah (c.c), kullarını en iyi bilen ve tanıyandır. En iyi paylaşımı da elbette ki O yapacaktır. Allah’ın isimlerinden bir tanesi de el-Adl’dır, yani adaletli olandır. Adil olan Allah’ın, miras taksiminde zulüm ve haksızlık yapması asla düşünülemez. Bize düşen Allah’ın taksimine rıza gösterip teslim olmak ve gönül huzuru ile kabul etmektir. Nitekim Peygamber Efendimiz de bir hadisi şerifinde şöyle buyurmaktadır.
“Şüphesiz Allah her hak sahibine hakkı vermiştir. Öyle ise varise vasiyet yoktur”
Yüce Rabbimizin yaptığı taksimat adalet ise adaletin zıddı da zulüm olduğuna göre diğer bütün beşeri sistemlerin yaptığı paylaşım haksız bir paylaşım olacaktır. Cahiliyye döneminde sadece güçlü olanlar mirasa hak sahibi olabiliyordu. Kadınlar, küçük çocuklar, ve savaşamayan erkekler mirastan hisse alamıyordu. Gerekçe olarak bu kimselerin savaşa katılamamaları dolayısıyla ganimet elde edememeleri gösteriliyordu. Günümüzdeki modern cahiliyye sisteminde de haksız bir çok mal paylaşımı bulunmaktadır. Bazı batılı ülkelerin hukuk sistemlerinde, tasarruf yetkisinin mal sahibine bırakılması, varisler arasında husumete sebep olmaktadır. Hatta söz konusu ülkelerde mal sahibi, malını varisleri dışında yabancı birine de vasiyet edebilir. Daha da ötesi tüm malını kedi, köpek gibi hayvanlara da bırakabilmektedir. Hayvanların insanlardan daha değer gördüğü bu gibi ülke ve sistemlerinden adalet beklenebilir mi?
Kız çocuklarına erkek çocuklarının paylarının yarısı kadar verilmesi meselesine gelince günümüzde çokça bazı kesimler tarafından eleştirilmektedir. Evvela hükmün verildiği dönemin ve toplumun sosyal ve kültürel yaşamı gözönünde bulundurmak gerekir. Çünkü cahiliyye döneminde kadınlara mirastan hiçbir pay verilmiyordu, aksine kendileri mal olarak başkalarına miras kalıyordu. Ayrıca o dönemde hiç bir İslam düşmanı böyle bir paylaşımı eleştirmiştir değildir.
Aksine kadınlara mirastan pay verilmesine karşı çıkıp itiraz etmişlerdir.
Günümüzde de bazı bölgelerde cahiliyye adeti devam ettirilerek kadınların mirastan mahrum bırakılması zulüm olduğu gibi, medeni hukukun kendilerine verdiği haktan yararlanarak erkeklerle aynı paya sahiplenmeleri de zulümdür. Adalet ise bu ikisinin ortası olan, Allah’ın Kuran’da verdiği hükümdür ki, kadına erkeğin yarısı kadar hisse verilmesidir. Bu şekildeki paylaşım nimet külfet dengesi gözetilerek yapılmıştır. Çünkü İslam erkeğe birçok mali sorumluluklar yüklemiştir. Evleneceği zaman mehir vermek, evlendikten sonra eşinin ve çocuklarının barınma ve nafakasını karşılamak, fakir olan anne ve babasının ihtiyaçlarını karşılamak gibi sorumluluklar erkeğe aittir. Kadına ise evlenmeden önce babası, evlendikten sonra ise kocası bakmakla yükümlü olur. Ayrıca mehir alıp ev ihtiyaçlarını karşılamada hiçbir sorumluluğu yoktur.
İslama göre mal sahibi hayattayken ölüm hastalığına yakalanmadan önce meşru çerçevede olmak kaydıyla malında dilediği gibi tasarruf edebilir. Yani malının tümünü satabilir, hibe edebilir, sadaka olarak verebilir. Fakat mal sahibi, ölüm hastalığı anında veya ölümünden sonra geçerli olmak üzere malını istediğine ve istediği kadar veremez. Malının üçte ikisini varislerine bırakmak zorundadır. Üçte biri kadar hayır kurumuna veya fakirlere vermek üzere vasiyet edebilir. Varislerin mirastan payları olduğundan, hem de çocuklar arası düşmanlığa sebebiyet verdiğinden dolayı onların lehine vasiyet yapılmaz.
Mirasın Allah’ın belirlediği şekilde paylaşma konusunda çok hassas davranmalıyız. Varislerin gönül rızası olmadan yapılan farklı taksimler kul hakkına girmektedir. Özellikle babaların bu konuda evlatlarını sakındırmalı ve şeriata göre paylaşım yapmalarını vasiyet etmelidirler. Kuran’ı Kerim’de Nisa Suresinde mirasla ilgili ayetleri şu iki ayetin takip etmesi çok manidardır.
“İşte bu (hükümler) Allah'ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır.
Kim de Allah'a ve Peygamberine isyan eder ve O'nun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedî kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.”
Allah’ın koyduğu sınırlara uyup uymamanın ebedi hayat olan ahiret hayatını nasıl etkilediğini bu ayetler açıkça ifade etmektedir.