Ümmü Süleym (r.anha), Huneyn Savaşı’nda da vücudunu Resûlullah’a siper etti. O bu savaşa, Resûlullah’ın izniyle, cephe gerisinde hizmet görmek için katılmıştı. Peygamberimiz (a.s.m.) onunla birlikte birkaç kadına daha müsaade etmişti.
Savaşın başlangıcı ve en şiddetli ânıydı… Düşman kuvvetleri çok güçlüydü. Yeni Müslüman olmuş, gönülleri İslam’a henüz tam ısınmamış mücahitler, Resûlullah’ın etrafından dağılıverdiler. Bir anda Peygamberimiz büyük bir tehlikeyle yüz yüze kaldı. Gözü dönmüş müşrikler fırsat kolluyorlardı. Her an Allah’ın Resûl’üne bir zarar verebilirlerdi. Ümmü Süleym (r.anha) bunu görmüştü. Müslümanların Resûlullah’ın etrafından dağılmalarına çok kızdı. Vakit geçirmeden Peygamberimizin yanına gitmek gerektiğini düşündü. Müşriklerin hücumuna karşı vücudunu ona siper etmek istiyordu. Bütün tehlikeyi göze alarak harekete geçti. Ve Allah’ın yardımı sayesinde kısa zamanda Resûlullah’a ulaştı. Birden kendisini çok sevindiren bir şeyle karşılaştı, tebessüm etti: Muhterem beyi Ebû Talha da (r.a.) Resûlullah’ın yanı başındaydı ve onu koruyordu. Bu bahtiyar karı-koca birlikte Resûlullah’ı düşmandan korumaya başladılar.
Peygamberimiz, Ümmü Süleym’i (r.anha) görmüştü. “Ümmü Süleym, sen misin?” diye sordu. Bütün varlığını Allah ve Resûl’ünün yolunda feda etmekten çekinmeyecek kadar kuvvetli bir imana sahip olan Ümmü Süleym, “Evet, benim. Anam babam size feda olsun, yâ Resûlallah!” cevabını verdi. Gözleri pırıl pırıl, sevinci ışıl ışıldı. Yüce Allah kendisine Sevgili Habibinin yanı başında bulunma imkânını bahşetmişti. Onun için bundan daha büyük bir saadet olur muydu?
Ebû Talha da (r.anha) hanımının bu cesaretinden son derece mütehassis olmuştu. Sevincinden, “Yâ Resûlallah, Ümmü Süleym’in elindeki hançeri gördünüz mü?” diye sordu. Peygamberimiz tebessüm etti. Ümmü Süleym’e, bu hançerle ne yapacağını sordu. İslam mücahidesi kahraman kadın, “Ben bu hançeri bu günler için hazırlamıştım. Hele müşriklerden biri yanıma yaklaşsın, bununla karnını deşerim!” cevabını verdi. Sonra da, “İzin verirseniz, sizin etrafınızdan dağılan Müslümanları da öldüreyim!” dedi. Peygamberimiz buna müsaade etmedi. Sonra tebessüm ederek, “Ey Ümmü Süleym, Cenâb-ı Hakk’ın yardımı bize yetişti!” buyurdu. Biraz sonra Müslümanlar toparlandılar. Savaş, İslam ordusunun galibiyetiyle neticelendi.[2]
Ümmü Süleym (r.a.) gerçi fakirdi, dünyalık namına fazla bir şeyi yoktu; fakat kanaat ehliydi, cömertti, eli açıktı. Resûlullah (a.s.m.) hanesine teşrif buyurduğu zaman, ona bir şeyler ikram etmek için can atardı. Bazen de günlerce biriktirebildiği bir miktar yağ ve benzeri yiyeceği Peygamberimize gönderir, Resûlullah’ı kendi nefsine tercih ederdi.
Bir koyunu vardı. Onun sütünden biriktirebildiği yağı bir tulumda topladı. Tulum dolunca, onu hizmetçisi Rübeybe ile, Resûlullah’a gönderdi. Rübeybe, “Yâ Resûlallah! Bu yağı Ümmü Süleym size gönderdi. Boşaltınız da tulumu geri götüreyim.” dedi. Evdekiler Resûlullah’ın emri üzerine tulumu boşaltıp Rübeybe’ye geri verdiler. Rübeybe eve döndüğünde Ümmü Süleym (r.anha) evde yoktu. Tulumu bir çiviye astı. Ümmü Süleym eve geldiğinde tulumun yağ ile dolu olduğunu gördü. Çok şaşırdı, aynı zamanda kızmıştı da… Çünkü Resûlullah’ın yağa ihtiyacı olduğunu biliyordu. Hemen Rübeybe’yi çağırdı. “Ben sana, bu yağı Resûlullah’a götür, dememiş miydim?” dedi. Rübeybe bir yanlışlık yapmamıştı. Kendisinden emin bir vaziyette, “Ben yağı götürdüm, inanmazsanız gidip sorunuz!” dedi. Ümmü Süleym, Rübeybe’ye inanıyordu; fakat meseleyi tahkik etmek, öğrenmek istiyordu. İkisi birlikte Resûlullah’ın Hane-i Saadet’ine gittiler. Ümmü Süleym (r.anha), “Yâ Resûlallah! Ben Rübeybe ile size bir tulum yağ göndermiştim, aldınız mı?” diye sordu. Peygamberimiz, “Evet, getirdi.” buyurunca, Ümmü Süleym heyecanla, “Sizi hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, tulum yağ ile dolu olup altından akmaktadır!” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz ona şu müjdeyi verdi:
“Ey Ümmü Süleym, Allah’ın kendi Resûlüne ikramda bulunduğu gibi, sana da ikram etmiş olmasına şaşıyor musun? Ye ve Allah’a şükret.”[3]
Böylece Ümmü Süleym, hâlis niyetinin mükâfatını dünyada da görüyordu. Cenâb-ı Hak onun Resûlullah’a gönderdiği yağdan daha fazlasını kendisine ikram etmişti.
Ümmü Süleym’in (r.anha) bütün ailesi, kardeşleri, kocası, oğlu hepsi de İslam’a gönül vermiş, Allah ve Resûl’ü uğrunda hiçbir fedakârlıktan çekinmeyen kimselerdi. Bu sebeple, tüm ailenin Peygamberimizin yanında ayrı bir yeri vardı. Fakat Resûlullah (a.s.m.), sütteyzesi Ümmü Süleym’i (r.anha) diğerlerinden daha çok seviyordu. Bu sebeple, zaman zaman onu ziyaret ediyor, hâlini hatırını soruyor, gönlünü alıyordu. Ümmü Süleym’in bu derece Resûlullah’ın iltifatına mazhar olması, sık sık onu ziyaret etmesi, sahabilerin dikkatini çekmişti. Bir gün bunun sebebini sordular. Buyurdu ki: “Ben Ümmü Süleym’e acıyorum! Kardeşi Haram bin Milhan, beni korurken şehit oldu.”
Ümmü Süleym (r.anha), ziyaretine geldiğinde Peygamberimizin duasını almak, rızasını kazanmak için elinden gelen hizmeti yapmaktan geri durmazdı. Peygamberimize olan sevgi ve hürmetinden dolayı, onun üzerine oturduğu ve namaz kıldığı eşyayı başkasına çıkarmaz, Resûlullah’tan bir hatıra olarak saklardı. Bir gün Peygamberimiz, Ümmü Süleym’in evine gelmişti. Biraz sohbet ettikten sonra, asılı duran deriden yapılmış su kabını alarak su içmişti. Ümmü Süleym hemen kalktı, Resûlullah’ın ağzının değdiği yeri kesti, teberrüken sakladı. Ayrıca tıraş olduğunda Peygamberimizin mübarek saç ve sakal kıllarını da bir hatıra olarak saklamıştı.
Başka bir gün Peygamberimiz, Ümmü Süleym’i (r.anha) ziyaret etmiş, biraz oturduktan sonra bir müddet uyumuştu. Bu arada mübarek alınlarında ter damlaları birikmişti. Ümmü Süleym, Resûlullah’ı uyandırmamaya gayret göstererek ter damlarını toplamaya başladı. Fakat Peygamberimiz (a.s.m.) uyanmıştı. “Ey Ümmü Süleym, ne yapıyorsun?” buyurdu. Ümmü Süleym, “Yâ Resûlallah, bereket için, alnınızda biriken ter damlarını topluyorum; saklayacağım.” dedi. Resûlullah (a.s.m.) tebessüm buyurdu. Ümmü Süleym (r.anha), Peygamberimizin vefatından sonra, biriktirdiği ter damlalarını koku imalinde kullandı.[4]
Resûlullah’ın hatıraları Ümmü Süleym için büyük bir teselli kaynağıydı. Bir defasında oğlu Enes’e (r.a.), “Perçemini tamamen kesemem; çünkü Resûlullah mübarek eliyle onu okşardı.” diyerek Resûlullah’ın hatırasına olan saygısını ifade etmişti.