Sabahın ilk ışıklarında uyanmak… Gözlerinizi araladığınızda odanızı dolduran o hafif aydınlık, günün size sunduğu bir davet gibi.

Henüz herkes uykudayken, dünyanın sessizliğini dinlemek... İşte hayatın ritmi tam da burada başlıyor.

Hayat dediğimiz şey, hep büyük anları beklemekle geçiyor. O büyük terfi, taşınmayı düşündüğümüz o güzel ev, bir gün mutlaka çıkacağımız o muhteşem tatil… Ama çoğu zaman unuttuğumuz bir gerçek var: Büyük anlar küçük anların sırtında yükselir.

Bir fincan kahvenin sıcaklığında saklıdır mutluluk bazen. Ya da bir çocuğun sokakta çığlık çığlığa koşarkenki saf neşesinde… Bir ağacın yapraklarını döküşünü izlemek ya da gün batımında gökyüzünün renklerine hayran kalmak… Bunlar sıradan gibi görünse de, hayatın özünü anlamamıza yardımcı olur. Çünkü aslında sıradanlık, hayatın olağanüstü halidir.

Modern dünyanın karmaşası içinde çoğu kez bunları fark etmiyoruz. Telefon ekranlarımızı kaydırırken kaçırdığımız o minik tebessümleri, bir dostla edilen kısa bir sohbetin verdiği huzuru ya da bir kitabın sayfalarında kaybolmanın getirdiği dinginliği özlüyoruz.

Belki bugün biraz yavaşlamalıyız. Adımlarımızı küçültmeli, her şeye daha dikkatle bakmalıyız. Belki de mutluluğun bizi bir köşede beklediğini hatırlamalıyız. Çünkü küçük anların gücü, hayatımızı büyük kılan en önemli detaydır.

Unutma, hayat bir maraton değil; her adımında tadını çıkarabileceğin bir dans. Ve o dansın ritmi, senin ona verdiğin değerle güzelleşir. Bugün biraz daha farkında olalım mı? 🌿