Yalan, kişinin gerçeği saklayıp bildiğinin aksini söylemesidir. Yalan, hem ayıp, hem çirkin hem de günahtır. Onun içindir ki, Yüce dinimiz İslam, insanlığı yeryüzünde huzur ve mutluluğa ulaştırmak, onları kötülüklerden, çirkin huy ve davranışlardan kurtarmak, hem dünya hayatında, hem de ahiret hayatında kurtuluşa erdirmek için yalan, gıybet, iftira ve benzeri her türlü çirkin söz ve davranışlardan sakındırmıştır.
Yalan ve yalan yere şahitlik; kişi ve toplumları felakete sürükleyen, onları birbirine düşüren, ailelerin dağılmasına sebep olan kötü ve çirkin huylardandır.
Yüce dinimiz İslam, yalan konuşmayı ve yalanla iş görmeyi kötü huyların başında kabul etmiş, haram kılmış ve şiddetle yasaklamıştır.
Yalan, ruhi bir hastalıktır, Müslümanların kendilerini bundan korumaları gerekir. Müslümanlar sadece kendilerini değil, çocuklarını da daha küçük yaştan itibaren doğru sözlülüğe alıştırmalı, yalanın çirkinlik ve zararlarını kendilerine anlatmalı ve onları bu gibi çirkin huylardan sakındırmalıdır.
“Yüce Allah, “Yalan sözden kaçının” (Hac, 22/30) diye yalandan sakındırdığı halde basit dünya menfaatleri için yalan söylemek çok çirkin, kötü bir davranış ve büyük bir günah sayılmıştır. Gerçek bir Müslüman kendi aleyhinde de olsa, doğru söylemeli ve asla yalana yaklaşmamalıdır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa adaleti ayakta tutun, Allah için şahitlik eden kimseler olun. (İnsanlar) zengin olsunlar, yoksul olsunlar Allah onlara sizden daha yakındır. Öyleyse siz hislerinize uyup adaletten ayrılmayın. Eğer adaletten sapar veya üzerinize düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” (Nisa, 4/135).
Peygamberimiz de (s.a.v), yalan söylemenin ve yalan şahitlik yapmanın büyük günahlardan olduğunu vurgulamıştır. (Riyazü's-Sâlihîn, III, 138). Ayrıca yalanın münafıklık alâmetlerinden biri olduğunu haber vermiştir. (Müslim, İman, 107)
Peygamberimiz (s.a.v) başka bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor:
“Yalan kötülüğe, kötülük Cehennem'e götürür. İnsan yalancılık yapa yapa, nihayet Allah katında yalancılardan yazılır” (Buharî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103-105)
Yalanın en büyük kötülüğü işte budur. Yani, insanı Yüce Allah’ın rızasından uzaklaştırıp Cehennem'e götürmesidir. Ayrıca yalan insanları birbirine düşürür, güven duygusunu yok eder, toplum içinde karışıklıklara sebep olur; dostlukları yıkar, yerine düşmanlık tohumlarını eker. Yalan er geç ortaya çıkacağından, yalancılar, kendilerine güvenilemeyen, saygı duyulmayan ve sevilmeyen insanlar durumuna düşerler. Kısaca yalan, insanı dünyada da ahirette de felâkete sürükler.
Ancak bütün çirkinlik ve kötülüğüne rağmen toplumun selameti için Yüce dinimiz İslam, sadece üç yerde yalan söylemeye izin vermiştir;
a) Zulüm ve haksızlığa uğramış bir adamın canı, malı veya namusunun zarar görmekten kurtarılması için;
b) Dargın olan karı-kocayı veya iki kişiyi barıştırmak için. Çünkü Allah Resulü (s.a.v): “İnsanların arasını düzelten, bunun için hayırlı söz söyleyen ve hayırlı söz ulaştıran kimse yalancı değildir” (Müslim, Birr ve Sıla, 27) buyurmuştur.
c) Savaşta düşmanı mağlup etmek için.
GIYBET
Yüce dinimiz İslam; sosyal ilişkilere, ahlâkî davranışlara, kişilik haklarının korunmasına, güven, huzur ve barış ortamını yok edip kavga, tartışma ve dargınlıklara sebep olacak davranışlardan kaçınılmasına büyük önem vermiştir. Bu sebeple sosyal ilişkileri zedeleyen, temel hakları ihlal eden ve ahlakî zafiyete sebebiyet veren gıybet, iftira, yalan, nifak, fesat, tecessüs, haset, hiciv ve benzeri söz, fiil ve davranışları yasaklamıştır.
Yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de, gıybet şöyle buyuruyor: Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının; çünkü bazı zanlar günahtır. Gizlilikleri araştırmayın, birbirinizin gıybetini yapmayın; herhangi biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Tabii ki bundan tiksinir! Allah’a itaatsizlikten de sakının. Allah tövbeleri çokça kabul etmektedir, rahmeti sonsuzdur. (Hucurat, 12) Görülüyor ki, Yüce Allah, gıybet etmeyi ölü kardeşimizin etini yemek gibi korkunç bir iş olarak gösteriyor ve gıybet edenlerin hallerinin pişmanlık olacağına işaret ediyor.
Bu sebeple Peygamberimiz (s.a.v), Müslümanları gıybetten sakındırmak için, onun çok çirkin bir huy olduğunu birçok hadis-i şeriflerinde açık açık beyan etmiştir. Bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: Ey diliyle iman edip, kalbine iman girmemiş olan kimseler!Müslümanların gıybetini yapmayın ve onların gizli hâllerini araştırmayın.Çünkü her kim onların gizli hâllerini araştırırsa Allah da onun gizli hâlini araştırır. Allah kimin gizli hâlini araştırırsa onu evinde (gizlice yaptıklarını ortaya çıkararak) bile rezil eder. (Ebu Davud, Edeb, 35)
Allah Resulü (s.a.v) başka bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor:
“Miraca çıkarıldığımda, bakırdan tırnaklarla yüzlerini ve göğüslerini tırmalayan bir topluluğun yanından geçtim. “Ey Cebrail! Bunlar kimlerdir?” diye sordum.
“Bunlar, (gıybet etmek suretiyle) insanların etlerini yiyenler ve onların şeref ve namuslarıyla oynayanlardır.” cevabını verdi.” (Ebu Davud, Edeb, 35/4878)
O halde, Müslümanlar olarak kötü huyların en çirkinlerinden biri olan gıybetten uzak durmalıyız. Gıybet yapmışsak tövbe etmeliyiz. Gıybet yapılan yerlerde ya gıybete mani olalım ya da o toplumlu terk edelim. Bilmeliyiz ki, hadis-i şerifte de işaret edildiği gibi “Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların selamette olduğu kimsedir.” (Buhari, İman 4-5,)
İFTİRA
Bir kimsenin işlemediği bir suçu yapmış gibi anlatmaya iftira denir. İftira çok çirkin, kötü ve tahrip edici bir hadisedir. Hem iftirayı yapan ve hem de kendisine iftira edilen kimse için oldukça rahatsız edici bir durumdur. İftira sonucunda insanlar arasındaki sevgi ve dostluk bağları zayıflar; dayanışma gücü ortadan kalkar. Yüce dinimiz İslam, bir Müslüman’ın başkalarına kin ve düşmanlık besleyerek, onların yapmadığı işleri “yaptı” demek suretiyle iftira etmesini çok çirkin ve kötü bir huy kabul etmiş ve kesin bir şekilde yasaklayarak haram kılmıştır.
İftira, insanların birbirlerine olan güvenlerini sarsar, hatta yok olur. Bu güvensizlik, böyle bir toplumun sosyal hayatını da tamamen felce uğratır. Zira iftiranın olduğu bir toplumda adaletten, güvenden bahsetmek mümkün değildir. Yüce dinimiz İslâm, iftira konusu üzerinde önemle durmuştur. Dinimize göre iftira gibi bir suçu işleyen kişi, kelimenin tam anlamıyla zülüm işlemiştir. Böyle bir zulüm sahibine, hele namuslu kadınlara iftira etme vahşetini gösteren bir kimseye, Yüce Allah’ın ona hiç acımayacağını, en büyük azabı tattıracağını, onun dünya ve ahirette lanetleneceğini Kur’an-ı Kerim açıkça haber vermektedir. Yüce Rabbimiz bu hususta şöyle buyuruyor:
“İmanlı, saf ve namuslu kadınlara iftira atanlar dünyada ve âhirette lânetlenmişlerdir, onlara büyük bir azap vardır. Ceza gününde dilleri, elleri ve ayakları, yapıp ettikleri hususlarda aleyhlerine tanıklık edecektir. O gün Allah onlara hak ettikleri cezayı tastamam verecektir ve onlar Allah’ın apaçık gerçek olduğunu anlayacaklardır. (Nur, 23-25)
Müslümanlar olarak, Allah ve Resulünün yasakladığı, başta İftira olmak üzere, gıybet, koğuculuk, yalan ve yalancı şahitlik gibi aile ve toplumun güven ve huzurunu yok eden, bütün kötü huylardan ve davranışlardan kaçınmalıyız. Şayet böyle bir hataya düşmüş isek derhal tövbe ve istiğfar etmeliyiz. Bir Müslüman olarak konuştuğumuzda ya hayır söylemeliyiz veya susmalıyız. Yüce Allah’ın şu uyarısını asla unutmamalıyız; “Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve kalb, bunların hepsi ondan sorumludur. (İsra, 36)