Bizleri hak din olan İslam’la müşerref kılan Allah Azze ve Celle’ye sonsuz hamd ve senalar olsun. Salat ve selam kendisine ümmet olmamızdan dolayı iftihar ettiğimiz, alemlere rahmet ve güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderileren hatemü’l-enbiya Hz. Muhammed'e (s.a.v.), O’nun ehlibeyt’ine, ashabına ve kıyamete kadar onun siretine, sünneti seniyesine ve hidayete tabi olanların üzerine olsun.
Allah Teala insanları yoktan halk etmiş ve en güzel şekilde yaratmıştır. "Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır." (Tin, 4). "Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O, güçlüdür, çok bağışlayıcıdır." (Mülk, 2).
İslam’da iman, ibadet ve ahlak arasında birbirleri sımsıkı saran ilahi bir bağ vardır. Beş vakit namaz, bize daima Allah’ı hatırlatır, her türlü çirkin davranışlardan vazgeçirir. Oruç, şefkat ve merhamet duygularını geliştirir, elimizi haramdan, dilimizi yalandan korur. Zekât cimrilikten kurtarır, başkalarına karşı iyilik ve yardımseverlik duygularını geliştirir, topluma faydalı bir insan haline getirir.
Böylece, ibadetlerle beslenen iman, organlarımızda iyi ahlâk meyvelerini vermiş ve insan gerçek değerini kazanmış olur. İyi ahlâk sahibi olmayanlar ise çiçek ve yaprak açmayan meyvesiz ağaç gibidirler.
Doğruluk iman sahibinin şiarıdır, yalan ise nifak alametlerindendir. İnsan her hareketinde doğru olacak, asla yalana tenezzül etmeyecektir. Pusulanın ibresi, belirli bir istikameti gösterir. İman nuru daima doğruluğa ışık tutar. Bu itibarla müminin özü ve sözü, içi ve dışı, işi ve gücü hep doğru olacaktır. Dinimiz, insanın kendisine ve topluma zararı dokunacak her türlü söz ve davranışları yasaklayarak haram kılmıştır. İslam’ın yasakladığı kötü davranışlardan biri de yalan söylemek ve yalan yere şahitlik yapmaktır.
Yalan kelimesinin Arapça karşılığı olan kezib (kizb) eski sözlüklerde “doğruluğun (sıdk) karşıtı, bir konuda gerçeğe aykırı haber veya bilgi vermek, söz vâkıaya uygun olmamak” diye tanımlanır. Râgıb el-İsfahânî de insanın yalancılığı karakter haline getirmesinin insanlıktan çıkması demek olduğunu belirtir. (Tdv Ansiklopedisi )
Bilimsel olarak da aşağılık duygusu, suçluluk duygusu, saldırganlık, kıskançlık, korku, çekingenlik, baskı görme gibi psikolojik bir çok hastalıklar kişiyi yalana itmektedir. Bunlardan aşikar olarak anlaşılan, hem dini hem de bilimsel açıdan yalandan uzak durulması gerektiği, hem dünyamız hem de ahiretimiz açısından yalanın büyük bir afet olduğu gerçeğidir. İnsanlar gerek bireysel gerekse de toplumsal hayatlarında "emniyet" yani güven hayati bir önem arz eden bir konudur. Toplumsal emniyeti yani güveni yıkan en önemli sebeplerden biri yalandır. Yalan insanları birbirine düşürür, güven duygusunu yok eder, toplum içinde karışıklıklara anarşiye sebep olur; dostlukları yıkar, yerine düşmanlık tohumları eker. Bu ve buna benzer sebeplerden dolayı İslam yalan söylemeyi, yalanla iş yapmayı ve yalan şahitliği yasaklamıştır. Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet olunan bir hadiste Fahri kainat Efendimiz (asm) şöyle buyurmuşlardır: “Oruçlu iken yalan sözü ve yalan söze göre hareket etmeyi terk etmeyen kimsenin yemesini ve içmesini terk etmesine Allah'ın ihtiyacı yoktur."
Yalan insanı ümitsizliğe götürür. Yalanla, doğru söz arası, kıyamet kadar uzaktır. Yalan, Rabbimizin bizlere verdiği onca nimete karşı nankörlüktür. Allah’a inanan Allah’a teslim olan bir Müslüman olarak dilimizden doğru sözler çıkmalı. Yalandan uzak durmalıyız Çünkü Safvan İbnu Süleym (r.a.) naklettiğine göre, "Ey Allah'ın Resulü! mü'min korkak olur mu?" sorusuna "Evet!" cevabını buyurdular. "Pekiyi cimri olur mu?" dedik, yine: "Evet!" buyurdular. Biz yine: “Pekiyi yalancı olur mu?" diye sorduk. Bu sefer: "Hayır!"buyurdular. (Muvatta, Kelam, 19, (2, 990) Hadis-i Şerifte ifade edildiği üzere; yalan iman ile aynı anda kalpte bulunması mümkün olmayan Şeytani bir hiledir. Hased, kin, Allah ile cedel ve kibir gibi bâtınî haramlarda olduğu üzere; yalan günahının da ilk mümessili, yalanı ilk söyleyen kişi şeytandır. O, söylediği yalanlarla Âdem Babamız ve Havvâ Annemiz’i yasak ağaca yaklaştırmış ve onların cennetten çıkmalarına sebep olmuştur
"Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerden veya kendisine hak geldiği zaman onu yalan sayandan daha zalim kimdir? İnkâr edenlere cehennem içinde bir konaklama yeri mi yok?" (Ankebut Suresi, 68.) Ayet-i kerimede görüldüğü üzere yalan küfrün arkadaşıdır. Yalan insanları aldatmaya yöneliktir. Zayıf ve aciz insanların başvurduğu yoldur. Biz Müslümanlar emin ve güvenilir olmalıyız. Konuştuğumuz zaman ya doğru söylemeliyiz ya da susmalıyız. Ebû Şüreyh el-Huzâ`î radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Önderimiz, rehberimiz yüce ahlak üzere olan Efendimiz Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:
“Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse komşusuna iyilik etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!” (Müslim, Îmân 77) Bu hadis tek başına bile bize çok şey anlatmakta, tabi anlayana. Eğer gerçekten bu ayet ve hadisler ışığında bir şahsiyet ve bu şahsiyetin ışığında erdemli bir toplum oluştursaydık, ümmetin düştüğü sancıları yaşamaz, mide ve şehvet esiri olup karanlıklar içerisinde bocalayan insanlığa umut olabilirdik.
Rabbimizin, “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin!” (Ahzab: 70) fermanına, neye mal olursa olsun kulak vermemiz lazım çünkü mü`min emin kişidir; iman tasdiktir (doğrulamadır). Mü`min olmak doğrulardan olmaktır, doğrunun yanında yer almaktır. Yalancılık uzak durulması gereken felakettir. Rabbimiz, yalanı putlara tapma ile birlikte anıyor: “… O halde murdar putlardan uzak durun, yalan sözden de kaçının!” (Hac: 30). Yalan söylemek, mü`min kârı ve niteliği değildir; Mümine düşen asalettir yani doğru ve dürüst olmasıdır. Yalan münafığın niteliği ve alameti farikasıdır. Hz. Resulullah (SAV) buyuruyor: “Her kimde dört nitelik birlikte bulunursa o tam münafıktır. Kimde de o özelliklerden biri bulunursa onda nifaktan bir özellik vardır. Bu özellikler: Kendisine güvenildiğinde ihanet eder, konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünden döner, husumet ettiğinde azgınlaşır.” (Buhari, Müslim). Doğru olmak insanı cennette götüren güzel davranış olduğu gibi yalan insanı cehenneme götüren bir afet olduğunu hadislerden öğreniyoruz. Öyle ki İbnu Mes'ud (r.a.) anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Sıdk insanı birr'e (Allah'ı razı, edecek iyiliğe) götürür, birr de cennete götürür. Kişi, doğru söyler ve doğruyu arar da sonunda Allah'ın indinde sıddîk (doğru sözlü) diye kaydedilir. Yalan da kişiyi haddi aşmaya götürür. Haddi aşmak da ateşe götürür. Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da sonunda Allah'ın indinde yalancı diye kaydedilir." (Buharî, Edeb,78/ 69, (VII, 95); Müslim, Birr,45/ 102, 103, (III, 2012); Muvatta, Kelam: 16, (2, 989); Ebu Dâvud, Edeb,40/ 88, (V, 264).
Emin olan Hz Peygamber Mekkelileri İslam’a davet ederken, ön plana çıkan en büyük vasfın doğruluk olduğu görülür: “Ey Kureyş topluluğu! Size, ‘Bu dağın ardında veya şu vadide düşman atlıları var; sabaha veya akşama üzerinize hücum edecekler!’ desem, bana inanır mısınız?”
O âna kadar “Muhammedü’l-Emin” dedikleri, kendisinden yalan nâmına bir tek şey işitmedikleri, hakikatin dışında hiçbir şey duymadıkları Resûl-i Ekrem’e hep bir ağızdan, “Evet! Biz senin doğruluğunu tasdik ederiz. Çünkü şimdiye kadar sende doğruluktan başka bir şey görmedik. Sen yanımızda yalanla itham edilmiş bir insan değilsin.” dediler.Ama buna rağmen Peygamber Efendimize inanmamışlar o ayrı bir meseledir.
Yalan söylemek kötü bir davranış ve haramdır. Bir yazarın dediği gibi yalan, bir felakettir, onun yaygın olduğu yerde kurtuluş uzaktır. Onun tohumunu daha çimlenmeden yakmak gerekir. “Boğaz, dokuz boğumdur.” Mü`min sözünü söylemeden dokuz kez düşünmelidir. Yoksa zulmün yardımcısı olur; zalimin işini kolaylaştıran olur.
Ayrıca yalan ile birlikte daha çirkin ve günah olan yalancı şahitlik yapmak iki katlı çirkin bir durumdur ve en büyük günahlardan sayılmıştır. "Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şâhidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Nisa, 135).
Yine çağımızın büyük âlimlerinden Bediüzzaman Said Nursi: “…Sıdk (doğruluk), İslamiyetin hakiki sağlam temelidir ve ulvi seciyelerinin rabıtasıdır ve hissiyat-ı ulviyesinin mizacıdır. Öyle ise, hayat-ı ictimaiyemizin esası olan sıdkı, doğruluğu içimizde ihya edip onunla manevi hastalıklarımızı tedavi etmeliyiz. Necat (kurtuluş) yalnızca sıdkla, doğrulukla olur. “Ürvetü’l vüska” sıdktır. Yani en muhkem ve onunla bağlanacak zincir doğruluktur…”
Allah Teâlâ'nın, “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol." ayetine tabi olalım ve yalan konuşmaktan ve yalancı şahitlikten uzak duralım. Doğruluk temelini esas alan bir kişi bu temel üzerinde durduğu müddetçe razı olunan bir mümin olacak ve mükâfat olarak cennete girecektir. İnsan her hareketinde doğru olacak, asla yalana tenezzül etmemelidir. Düzgün ve dürüst bir insan olarak dünya yolculuğunu tamamlamak, kazançların en güzelidir. Yazar ne söylemiş Ne garip. Siz öteki dünyaya inanırken nasıl oluyor da, bu yalancı dünya için yalan söyleyebiliyorsunuz. Yalan ve yalancıdan hayır gelmeyeceğinin şuurunda olalım. Bu duygu ve düşüncelerle dua ve niyazımız: Allah, yalan sözden nefsimizi ve neslimizi muhafaza eylesin.