Değerli okuyucularımız bu hafta sizlere Zekat ve vergi arasında herhangi bir ilişki var mıdır? İslam devletinde gayrimüslimlerden alınan vergiler hangileridir? konularında bilgiler vereceğiz.
Kur’an ve sünnette namazla birlikte zikredilen zekât mâlî bir ibadettir. Bu yüzden yükümlünün niyeti ile yerine getirilir. Hz. Peygamber ve ilk dört Halîfe döneminde bütün zekât türleri görevli zekât memurlarınca toplanır ve yıl boyunca ihtiyaç sahiplerine dağıtılırdı. Hz. Osman döneminden itibaren “bâtınî mallar” denilen altın, gümüş, nakit para ve ticaret mallarının zekâtı yükümlülerce hesaplanıp verilmesi esası benimsendi. Zekâtın dışında kamu harcamaları için harac, cizye, gümrük, rüsum ve benzeri vergiler ihtiyaca göre örfi olarak alınmağa devam edildi. Zekâtın verileceği sekiz sınıf bizzat Kur’ân-ı Kerîm’de belirtildiği için, onu bunun dışındaki yerlere harcama imkânı bulunmaz.
Zekât devlet eliyle tahsil edilince, devlet yükümlünün vekili sıfatıyla hareket eder, zekât fonu onun elinde, vasînin elindeki yetimin malı gibidir.
Vergi, kamu giderlerini karşılamak üzere devletin tek yanlı olarak ve vergi koyma yetkisine dayanarak, kişi ve işletmelerin gelir ve mallarından aldığı paralardır. Günümüzde Devlet tarafından çeşitli adlarla alınan vergilerde, -zekâtın verileceği sekiz sınıf gibi- bir “harcama alanı” sınırlaması yapılmadığı için, verginin zekâttan sayılmaması gerekir. Bu yüzden mü’min vergi olarak verdiği meblağı, zekâtından düşemez. Ancak zekât veriyorum diye vergi vermeme hakkı da söz konusu olmaz. Çünkü her devirde İslâm toplumlarında devlet, kamu harcamaları için zekâtın dışında başka adlarla örfî vergiler almıştır. Zekâtın harcama yerleri dışında kalan kamu hizmetlerinin yürütülebilmesi için buna ihtiyaç duyulmuştur. Çünkü yol, köprü, baraj, elektrik santralı, ordunun ve güvenlik güçlerinin harcamaları, sağlık hizmetleri gibi toplumun bütününü ilgilendiren işlerin yürütülmesi zekâtın dışındaki kaynaklardan elde edilen vergi gelirleriyle sağlanır.
Diğer yandan vergi, ticaret ve sanayi kuruluşlarında kârdan alınırken, zekât nisabın üzerinde elde bulunan ve yıllanmış olan sermayenin bütünü üzerinden alınır. Bu yüzden vergi matrahı ile zekât matrahı farklı esaslara dayanır.
Zekât Allah tarafından konulmuş olup, mal çeşitlerine göre nisap miktarları ve zekât oranları Hz. Peygamber tarafından belirlenmiştir. Vergi ise kanunla konulur, yine kanunla kaldırılır, miktar ve oranları da kanunla düzenlenir, gerektiğinde arttırılır, eksiltilir.
Ancak şunu da belirtelim ki, sosyal güvenlik ve yardımlaşma kurumlarının çok geliştiği Osmanlı döneminde eğitim, sağlık, yoksulluk ve din hizmetleri gibi en önemli kamu harcamaları, büyük ölçüde hayırsever zenginlerin kurduğu vakıfların gelirleriyle karşılanmış, devletin büyük ölçüde vergi toplamasına gerek kalmamıştır. Başka bir deyimle daha az vergiyle kamu işleri yürütülürken, merkezî yönetim, güvenlik işlerine ve otoritenin güçlenmesine daha fazla eğilme fırsatını bulmuştur.