Kur’ân-ı Kerîm baştan başa dikkatli bir nazarla gözden geçirildiğinde görülür ki, Allâh’ın, kullarını mükellef kıldığı husûsiyetlerin en mühimi zâtıdır. Allah (c.c) tektir ve birdir. İşte Kuran'da geçen Allah'ın birliği ve tekliği ile ilgili ayetler...

Vahdâniyet, “Allah’ın bir olması” demektir. Allah, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde tektir. Allah’ın zatı cüz ve parçalardan oluşmamıştır, cisim değildir, eşi ve benzeri yoktur. Yarattıklarına benzemez. Allah’ın sıfatları da, yaratıklarının sıfatlarına benzemez. Fiillerinde tek oluşu, yaratmada tek olması demektir.

Allâh’ın zâtına âid vahdâniyete, yâni bir ve tek oluşuna îmân, bir ikinci varlığa ihtimal bile bırakmayacak muhtevâda olmalıdır. İslâm, bunu ister ve bunu emreder. Bu, İslâm’a dâhil oluşta birinci adımdır.

Vahdâniyet husûsunda îmânlardaki en küçük bir eksiklik, fazîlet ifâde eden sayısız amelle telâfî olunamaz. Tıpkı bir insana onun ten rahatlığını sağlayacak sonsuz iyiliklerin, şerefine yapılan bir taşkınlığı mazur göstermeyeceği gibi. Küfür, bu açıdan bakıldığında Allâh’ı -hâşâ- inkâr ve dolayısıyla O’nun izzet-i ilâhiyyesine tecâvüzdür. Yâni inkâr, Cenâb-ı Hakk’ın zâtına karşı işlenmiş bir cürümdür. Afvedilmemesinin sebebi de bundaki mânevî ağırlıktır. Bu itibarla kullardan Cenâb-ı Hakk’ın istediği ilk husus îmân, sonra amel-i sâlihtir.

VAHDANİYET İLE İLGİLİ AYETLER

Kâinatın yaratıldığı andan itibaren akıp giden âhenkli seyri, hiç aksamayan nizâmı ve içiçe sonsuz hikmet ü esrârı, her şeyin sadece tek bir kudretin eseri olduğunu ifâde ve îzâh için kâfîdir. Şâyet bu kudret, tek olmayıp birden fazla bulunsaydı, irâdeler arasındaki farklılık sebebiyle kâinâttaki eşsiz ve sonsuz âhenk, nizâm ve hikmetler birbirine karışır, içinden çıkılmaz bir anarşi doğar ve neticede hayatı imkânsız kılardı. Âyet-i kerîmelerde buyurulur:

“Allâh buyurdu ki: İki ilâh edinmeyin! O ancak bir tek ilâhtır. O hâlde yalnız benden korkun!” (en-Nahl, 51)

“(Ey Rasûlüm!) De ki: Eğer söyledikleri gibi Allâh ile birlikte başka ilâhlar da bulunsaydı, o takdirde bu ilâhlar, Arş’ın sahibi olan Allâh’a ulaşmak için çareler arayacaklardı.” (el-İsra, 42)

 “Eğer yerde ve gökte Allâh’tan başka ilâhlar bulunsaydı, yer ve gök, (bunların nizamı) kesinlikle bozulup gitmişti. Demek ki Arş’ın Rabbi olan Allâh, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir.” (el-Enbiya, 22)

“... O’nunla beraber hiçbir ilâh yoktur. Aksi takdirde her ilâh kendi yarattığını sevk ve idare eder ve mutlaka onlardan biri diğerine galebe çalardı. Allâh, onların (müşriklerin) yakıştırdıkları şeylerden münezzehtir.” (el-Mü’minûn, 91)

 “... Kim Allâh’a ortak koşarsa muhakkak Allâh ona cenneti harâm eder, varacağı yer ateştir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.” (el-Mâide, 72)

“(Ey Rasûlüm!) Andolsun ki sana da, senden önceki peygamberlere de vahyolunmuştur: «Andolsun, eğer Allâh’a ortak koşarsan işlerin şüphesiz boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun.»” (ez-Zümer, 65)

“Allâh, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allâh’a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.” (en-Nisâ, 48)

Vahdâniyet inancına bağlı olduğunu söyleyen başka dînler de vardır. Meselâ mûsevîlik ve masonların inancı olan deizm gibi. Ancak bunlar, Allâh’ın sıfatlarında yanılmış olduklarından, yâni antropomorfik (Allâh’ı şekillendirici) bir yol tuttuklarından dolayı doğru bir vahdâniyet görüşüne sahip değildirler.

İslâm’ın dışındaki diğer semâvî dînler, ilk gönderildikleri şekilleriyle aynı oldukları hâlde sonradan yapılan tahrîflerle aslî husûsiyetlerinden çok farklı bir muhtevâya sokulmuşlardır. Bunlardan hıristiyanlıktaki tahrifat, câlib-i dikkattir. Bu dînde başlangıçta bir olan Allâh inancı, miladî beşinci asrın nihâyetlerinde korkunç bir tahrifata uğramış ve tevhîdin yerine ekânim-i selâse veya “teslîs” denilen üçlü tanrı inancı ikâme edilmiştir. Fakat bugün müterakkî insan bu mantıksızlığı kabûl etmemekte ve kiliseden uzaklaşmakta bulunduğundan papalık makâmı hıristiyanlığı yeniden vahdâniyet inancına döndürebilmek için ilmî çalışmalar başlatmış bulunmaktadır.

HZ. BİLAL'İN (R.A) ZULME DİRENİŞ PAROLASI "EHAD EHAD EHAD!"

 Şâir Allah’ın tekliğini şöyle anlatır:

Tekten de tek, tek başına tek: Bir O var!..

Dolayısıyla Allâh’ın zâtına âid vahdâniyete, yâni bir ve tek oluşuna îmân, bir ikinci varlığa ihtimal bile bırakmayacak muhtevâda olmalıdır. İslâm, bunu ister ve bunu emreder. Bu, İslâm’a dâhil oluşta birinci adımdır. Bu adımı lâyıkıyla atanlara Cenâb-ı Hakk’ın nice rahmet, bereket, lutuf ve ihsân kapıları açılır. Nitekim Bilâl-i Habeşî -radıyallâhü anh-’ın onca ağır ve tahammül-fersâ işkencelere sabredip müşriklerin:

“–Putperestliğe dön!” şeklindeki taleplerine karşı büyük bir îmân vecdi ile sadece:

“–Ehad, ehad, ehad (Allâh bir, Allâh bir, Allâh bir)!..” diye mukabele etmesinin dünyevî karşılığı Âlemlerin Efendisi Muhammed Mustafâ -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in baş müezzinliği makâmı olmuştur.