Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Kadını kocasına karşı kışkırtan bizden değildir.”(Ebû Dâvûd, Talâk, 1; İbn Hanbel, V, 353)
Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Mümin, mümin hanımına karşı kötü duygular beslemesin; çünkü onun bazı huylarından hoşlanmasa da diğer huylarından hoşlanabilir.” (Müslim, Radâ", 61)
İslâm aile yapısında arzu edilen hedef, evliliğin bir ömür boyu sürmesi, karı kocanın hayatın zor şartlarına beraber göğüs germeleri, sevinç ve üzüntülerinde birbirlerine destek olmaları, güzellikleri de acıları da paylaşmaları, aile ortamını sıcak bir yuvaya dönüştürmeleridir.
Boşanma, çok hassas, sonuçları çok acı ve çoğunlukla geri dönüşü olmayan bir iştir. İki taraf için dayanılamaz bir hâl alan evlilik hayatı dışında, boşanmayı tasvip etmek oldukça zordur. Bundan olacak ki, Peygamberimiz (sav), “Yüce Allah"a en sevimsiz gelen meşru işlerden biri, boşanmadır.” (Ebû Dâvûd, Talâk, 3) buyurarak, boşanmanın ancak zorunlu durumlarda başvurulabilecek bir yöntem olduğunu belirtiyordu.
Evlilik nasıl hayatın bir gerçeği ise, boşanma da o denli gerçektir. Zira eşler arasında iyi geçimin yerini kin ve nefretin alması, karşılıklı güven sarsıcı davranışların meydana gelmesi mümkündür. Bunları gidermeye yönelik gösterilen tüm gayretlerin sonuçsuz kalması ve evliliğin çekilmez bir hâl alması, asla istenmeyen ve hoş karşılanmayan ama bir o kadar da acı bir gerçek olan boşanmaya götürür.
Yüce dinimiz, boşanmayı hoş karşılamamakla beraber hayatın bir gerçeği olarak görür. Evliliğin yürümediği, tıkandığı zamanlarda boşanma, nihaî çıkış kapısıdır.
Aile kurumunun gittikçe yıprandığı günümüzde boşanmaların giderek arttığı bir vakıadır.Boşanmaya sebep olan hususlar arasında şunları zikretmek mümkündür: Ekonomik sorunlar, geçimsizlik, ihmal, aldatmalar, ihanetler, kısırlık, kişilik ve mizaç uyumsuzlukları, kültürel birikimlerdeki ve değer yargılarındaki (din, mezhep, inanç ve ideoloji gibi) ciddi farklılıklar, ailelerin aşırı müdahalesi, taraflardan biri ya da her ikisinin ailelerine aşırı bağımlı ve zayıf kişilikte olmaları, cinsel sorunlar, erken yaş evlilikleri, aile baskısı ile evlendirilmeler, bunama, (depresyon, şizofreni, takıntılar, saplantılar, kıskançlık paranoyası gibi) psikiyatrik sorunlar, uyuşturucu, alkol ve kumar bağımlılığı ve eşler arasındaki yaş farkının çok fazla olması.
Konuyla ilgili pay sahibi olan her kesim kendi üzerine düşen sorumlulukları hatırlamalı ve gereğini yerine getirmelidir. Bu tablo açıkça gösteriyor ki aile bağlarındaki çözülme ve değerlerin korunmasında yaşanan aşınma, evliliklerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesini zorlaştırmaktadır.
Bizim toplumumuzda da görülen boşanma sebeplerinden birisi, üçüncü kişi problemi yani eşlerin yakın aile çevrelerinin evliliğe müdahale etmek istemeleridir. Bu durum evliliğin dengesini bozmakta ve çiftin birbirine duyduğu saygıyı sekteye uğratmaktadır. Peygamber Efendimiz, “Kadını kocasına karşı kışkırtan bizden değildir...” buyurarak karı kocanın arasını bozmanın, onların huzurunu kaçıracak söz ve eylemlerde bulunmanın Müslüman"a yakışmayacağını belirtmektedir.
İlke olarak boşama yetkisi erkeğe verilmekle beraber kadına da boşama yetkisi verilebilmektedir. Boşama yetkisinin kocaya verildiği açık bir şekilde Kur'an'da ifade edilmemekle birlikte, âyetlerde kocanın boşamasından söz edilerek talâkın ona isnat edildiği görülür.
Hadislerde ise boşama yetkisinin nikâhı elinde bulundurana verildiği anlaşılmaktadır. Belki de bu yetkinin en açık ifadesi şu rivayette yer alır: Peygamber Efendimize bir köle gelerek, “Ey Allah'ın Resûlü! Efendim beni cariyesiyle evlendirdi, şimdi ise bizi birbirimizden ayırmak istiyor?” der.
Bunun üzerine Hz. Peygamber minbere çıkarak şöyle buyurur: “Ey insanlar! Size ne oluyor ki, biriniz kölesini cariyesi ile evlendiriyor, sonra aralarını ayırmak istiyor? Talâk, ancak nikâhı elinde bulundurana (kocaya) aittir.” (İbn Mâce, Talâk, 31).
Boşama yetkisinin esas olarak erkeğe verilmesi bu konudaki Kur'an hükmü ile bağdaşan bir durumdur. Ayrıca erkeğin rızası ile veya nikâhta bir ön şart olarak boşama yetkisinin hanıma verilebileceği gözardı edilmemelidir. Nitekim bir gün Hz. Ebû Bekir'in torunu Muhammed, gözü yaşlı bir şekilde Allah Resûlü'nün vahiy kâtibi Zeyd b. Sâbit'in yanına gelir. Zeyd bu zâta, “Ne oldu, bu hâlin nedir?” diye sorar. O da, “Boşama yetkisini karıma verdim, o da benden ayrıldı!” deyince, Zeyd ona, “Seni böyle davranmaya zorlayan neydi?” diye sorar. Adam “Kader!” cevabını verir. Ardından Zeyd, “İstersen karına dön! Zira o, yalnız bir talâk (ric'î) ile boş olmuştur, senin ona dönme hakkın var.” şeklinde tavsiyede bulunur. (Muvatta’, Talâk, 4).
Bütün bunlardan anlaşıldığına göre, kadının boşama yetkisine sahip olabilmesi mümkündür. Kadının nikâh esnasında boşama yetkisini istemesi meşru olduğu gibi, daha sonra bunu elde etmesine de herhangi bir engel yoktur.
Diğer taraftan nikâh esnasında veya sonrasında kendisine boşanma yetkisi verilmeyen kadın boşanmak isterse, üzerinde anlaştıkları bir bedeli kocasına ödemesi (muhâlea) karşılığında evlilik akdine son verebilir. Bu yola başvurmanın meşru sebebi “nüşûz” kavramıyla belirtilen, eşler arasındaki geçimsizlik ve uyumsuzluktur. Geçimsizliğin alt sınırı, eşlerden birinin diğerinden hoşlanmaması sebebiyle evlilik görevlerini yerine getiremeyeceği endişesi taşıması, üst sınırı ise ailevî görevlerini fiilen yerine getirmemesi şeklinde ifade edilmiştir. Evliliğin devamının mümkün olmadığı durumlarda taraflara uzlaşarak ayrılma imkânı veren bu uygulama, Kur'an'da şöyle anlatılmıştır:
“...Kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şey almanız size helâl değildir. Ancak erkek ve kadın Allah'ın sınırlarını (evlilik haklarını) yerine getirememekten korkarlarsa, durum farklıdır. (Ey müminler!) Siz de karı ile kocanın Allah'ın sınırlarını hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz kadının (erkeğe) fidye vermesinde (mehir hakkından vazgeçmesinde) her iki taraf için de sakınca yoktur.” (Bakara, 2/229.).
Bu tür boşanma örnekleri, Hz. Peygamber devrinde de görülür. Meselâ (Cemile veya) Habîbe bnt. Sehl isimli Medineli bir hanım, hakkında Allah Resûlü"nün, “Ne iyi bir adamdır!” buyurduğu Sâbit b. Kays ile evli iken, şiddetli derecede geçimsizlik yaşar, kocasını Hz. Peygamber'e şikâyet eder ve bundan böyle evliliklerini sürdürmelerinin mümkün olmadığını söyler. Habîbe, “Yâ Resûlallah, ben onun dinini veya ahlâkını kötüleyerek ondan intikam almaya çalışmıyorum. Bilakis (evli kaldığım takdirde) onunla geçimsizlik yaşayarak nankörlük etmekten korkuyorum.” sözleriyle ayrılma talebinin meşru bir mazerete dayandığını da belirtir. Hz. Peygamber Sâbit'i çağırıp, “Mehrinin bir kısmını alarak onu boşa!” buyurur. Bunun üzerine Sâbit, “Bu uygun olur mu ey Allah'ın Resûlü?” diye sorunca, Resûl-i Ekrem, “Evet.” cevabını verir. Sâbit, “Ben ona mehir olarak iki bahçe vermiştim ve şu anda bunlar onun elinde bulunuyor.” deyince, Peygamber (sav), “Onları al ve onu boşa!” buyurur. O da öyle yapar. ( Ebû Dâvûd, Talâk, 17-18).
Ancak bedel üzere anlaşarak boşanmanın (muhâlea) gerek kadın gerekse erkek tarafından menfaat aracı olarak kullanılması dinimizce meşru görülmemiştir. “...verdiğiniz bir şeyi geri almak için onlara (kadınlara) baskı kurmayın.” âyeti gereği erkeğin, kendi boşadığı takdirde ödemek zorunda olduğu mehirden kurtulabilmesi için kadını muhâleaya zorlaması helâl değildir. Aynı şekilde kadının meşru ve somut bir sebep yokken boşanmaya kalkışması da Peygamberimiz tarafından tasvip edilmemiştir. Nitekim Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Herhangi bir kadın, geçerli bir sebebi olmaksızın kocasından boşanma talep ederse, cennetin kokusu ona haram olur!” (Ebû Dâvûd, Talâk, 17-18).