Rahman ve Rahim olan Allah Adıyla
Allah bütün peygamberleri tevhide davet etmek, şirkle mücadele etmekle görevlendirmiş. Nuh (a.s) bin yıla yakın bu zorlu görevi ifa etmiş ama az kişi inanmış. Eşi ve oğlu inanmamışlar ve şirk üzere ölmüşler. Hz. Hud, Hz. Salih, peygamberlerin babası: Hz. İbrahim ve diğer Resuller (Allah’ın salat ve selamı üzerlerine olsun) bu kutlu vazifeyi canla-başla yerine getirmişler. Son peygamber, âlemlerin efendisi Muhammed Mustafa (s.a.v.) bu daveti tebliğ ederken en güzel metodu uygulamış. Allah (c.c.) yumuşak üslubunu şöyle belirtmiş; “ Allah’ın rahmetiyle ile onlara (insanlara) yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlarla danış.” (Al-i İmran, 159)
Peygamberin (a.s.) tebliği ve davet metodu; merhametli, insanı zorlamayan ve insana ağır gelen işleri kendisini üzdüğünden en rahat üslubu seçiyordu. Allah azze ve celle bu konuyu şöyle beyan etmiş: “ Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir. merhametlidir.” (Tevbe, 128)
İslam’ı tebliğ etmek ve şirkle - müşriklerle mücadele etmek bir sanattır. Efendimiz (a.s.) bu konuda da diğer konularda olduğu gibi Üsve-i Hasenedir. Yani en güzel örnektir. Peygamberlik kendisine verildikten sonra İslam’ı tebliğle emir olundu: “Sana emredileni açıkça söyle” ayeti indi. Kendisi Mekkelilerden ileri geleni topladı ve “Ben peygamberim, Beşir, müjdeleyici; Nezir, uyarıcıyım” dedi. Bana inanan bağışlanacak, beni inkâr edenler ise, ceza görecek. Bu genel tebliğ metoduydu. Sonra, akrabalarını topladı onlara ziyafet verdi ve dini tebliğini yaptı. Ayrıca eşine, çocuklarına İslam’ı tebliğ etti. Bunları yaparken kendisini emin, güvenilir olduğunu, insanları sevdiğini ve onların iyiliğini, mutluluğunu istediğini belirtiyordu. Herhangi bir ücret, mal istemiyordu. Bütün davetçiler de böyle olmalı, diğer peygamberleri de olduğu gibi.
Tebliğ metodunu ve mücadelenin belirgin özelikleri Nahl suresi 125. ayeti belirtmektedir. Allah (c.c.) mealen: “ (Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.” buyurmaktadır. Hz. Peygamber’in (a.s.) ve onun şahsında bütün Müslümanların takip edeceği tebliğ usulü ayette belirtiği üzere hikmet, güzel öğüt ve en güzel şekilde mücadele olarak ifade edilmiştir. Hikmet, “sözde ve fiilde isabet etme, yeri yerinde hareket etme” anlamıyla sözün ve eylemin uygun şekilde kullanılmasıdır. Aynı şekilde insanlara güzel öğütte bulunup en güzel bir şekilde mücadele edebilmek için ikna edici sözlerin, etkileyici bir üslubun kullanılması gerekmektedir. Bu asırdaki Müslümanları İslami yaşamaları için ikna etmek gerekli olmuş. Özellikle gençlerin çoğunluğu, orta yaştaki olanların bir kısmı; Çünkü dünyayı etkisi altına alan dünyevileşme veya dine ihtiyaç duymama havası bu kesimi fazla etkilemiş. Allah bir ayette: “Onlar, Allah’ın kalplerindekini bildiği kimselerdir. Öyleyse onlara aldırma. Onlara öğüt ver ve onlara, kendilerini etkileyecek güzel söz söyle.” (nisa, 63) buyurmaktadır.
Kur’an-ı kerimde geçen ve peygamberimizin tebliğde uyguladığı önemli metotlardan biri “Kavl-i leyyin”dir. Kavl-i leyyin, yumuşak davranarak anlatmak, yumuşak bir dille konuşmak, tatlı dille anlatmak, iyi bir üslupla konuşmak gibi anlamlara gelmektedir. “Kavl- leyyin” İslam’da tebliğ dilinin en önemli özelliği olmuştur. Allah Hz. Musa ile kardeşi (abisi) Hz. Harun’u ilahlık iddiasında bulunan Firavun’a gönderirken tatlı dilli olmalarını emretmiş. “Haydi firavun’a gidin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı. Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar.” (taha, 43-44). Şöyle bir hikaye-olay anlatılır: ‘Halife Harun Reşit döneminde bir âlim sert bir şekilde Harun’u eleştirir. Halife kendisine şöyle der: “Sen Musa değil, ben de firavun değilim. Allah Firavun’a bile karşı yumuşak söz söylenmesini söylemiş.” Gerçekten birbirimize karşı nazik olmalıyız. Maalesef olumlu, müspet söz yerine tenkit, eleştiri ve ötekileştirme üslubu tercih ediliyor. Bu şekil bir tebliğ birleştirme yerine ayrılığı getiriyor. Fayda yerine zarar veriyor.
Değerli okurlar! Peygamberimizin tebliğ metodu veya üslubu ilk davet dönemi şirke karşı nasıl olduğu siyer kitaplarında; davet, tebliğ ile irşat konuları da özel kitaplarda yazılmıştır. Resul (a.s.) Müslümanlara karşı tebliğ yöntemi de biliniyor. Şuan ihtiyacımız; bu üslubu hayatımızda uygulamaktır. Özetle kısa başlıklarla belirtelim:
- Merhametli bir metod,
- Yumuşak üslup; hem sözde hem de hal-hareketlerde,
- Kolaylaştırarak, zorlaştırmadan,
- Sevdirerek, nefret ettirmeden,
- Kişilerin seviyesine indirgemek,
- Halis- mühlis Allah rızasını gözeterek tebliğde bulunmak.
Duamız rabbimizden bu metod ve üslubu bize nasip etmesidir.