Mu’az Bin Cebel’e Babül Cebel (Dağ Kapı) sorumluluğu verilmiştir. (Muaz Bin Cebel, Musab Bin Umeyrin öğretmen olarak Medine’ye gelişiyle 18 yaşında Müslüman olmuştur. Hicret olayından sonra evini Abdullah Bin Mesut ve Caferi Teyyar’ la paylaşmıştır. Muaz Bin Cebel , Bedir, Uhud, Hendek, muharebelerine, Hayber ve Mekke fetihlerine katılmıştır. Huneyn Muharebesi sırasında Hz. Peygamber tarafından Mekke’ye vekil yönetici olarak tayin edilmiştir. Uzun süre Yemen Valiliği yapmıştır. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (SAV) vefatından sonra Mekke’ye gelir. Hz. Ebubekir’in şura meclisinde yer almıştır. Muaz Bin Cebel fıkıh ilminde içtihadı ortaya koymuş ve Peygamberimizin onayını almıştır.)
Said Bin Zeyd’e Babü-r Rum’u (Urfa Kapı) onun sorumluluğuna verilmiştir. (Said Bin Zeyd ilk Müslümanlardan olup (12. Ve 13’üncü Müslümanlardan) Aşere-i Mübeşşeredendir. (Hayattayken Cennetle müjdelenen 10 kişi). Aynı zamanda Hz. Peygamberin (SAV) yakın arkadaşlarından ve Hz. Ömer’in damadıdır. Bedir savaşı hariç tüm muharebelere katılmıştır. Hulafa-i Raşidün döneminde sözü dinlenen biri olarak ihtilafları önlemeye çalışmıştır.)
İslam ordusu tüm hazırlıkları tamamlamış artık sabır ile sebata geçmiştir. Biliyorlardı ki Cenabı Allah sabredenlerle beraber olacaktır. Şehir uzun süre kuşatma altında tutulur. Kuşatmanın 3. Aydında Meyyafarikin’e (Silvan) giderek şehrin fethini gerçekleştirir. Nihayetinde Silvan Amid şehir merkezinden önce İslam nuruyla tanışmış olur. Amid’in fethi gerçekleşmeden önce Ergani ve Siverek’in fetihleri de gerçekleşir. Bu fetihlerin asıl amacı gelebilecek Bizans Ordularının önünü kesmektir.
Sabır dolu 6. ayın sonunda Miladi 639 yılında yine bir Ramazan günü ve yine bir Mayıs ayı, İslam tarihçisi Vakidi’nin aktardığına göre Halid Bin Velid her gün yanındaki askerlerle şehri gözlüyor, şehre girmenin zayıf yönlerini püf noktalarını araştırıyordu. Onun Human adında bir hizmetlisi vardı. Her gün arpa unundan yapılma ekmeği iftar için Halid Bin Velid’in çadırına bırakıyordu. İki üç gün ekmek bulmayan Halid hizmetlisine: ‘’Azık mı tükendi nedir, üç akşamdır ekmek yok’’ diye sordu. Kölesi de her akşam bıraktığını söyledi ve çadırı gözetlemeye koyuldu. Hizmetli Sur duvarının dibinden bir köpeğin çıktığını gördü. Bu köpeğin doğrudan Halid Bin Velid’in çadırına geldiğini, o ekmeği aldığı gibi yeniden Sur dibindeki bir sel çukuruna girip içeri girdiğini tespit etti. Hizmetli Hemen Halid Bin Velid’e haber verdi. Halid Bin Velid hemen çukuru tespit etti (Surun Dicle vadisine bakan doğu kısmında, eski adalet dairesi veya eski hükümet konağı bahçeler cihetindeki sur duvarında gizli bir su deliği). Bunun üzerine Halid, benimle Allah yolunda savaşacak 100 kişilik bir gönüllü isterim dedi. Buna mukabil çoğunluğu Sahabe-i Kiram’dan oluşan 100 kişilik öncü grup hazırlandılar. Ardından Iyaz bin Ğanemi haberdar ettiler.
İyaz Bin Ğanem, başta Halit bin Velid olmak üzere komutanlarını toplayıp onlarla istişarede bulundu. Toplantı sonucunda Iyaz Bin Ğanem Talak Suresinin 3. Ayetini okuyarak şöyle dua etti: “Tekbir getirecek anı kolla, Allah yardımcın olsun ve zafer ihsan etsin, Allah’ın yardımı ve bereketi üzerinize olsun’’, ardından hareket emri verdi. Su arkından gidileceği akabinde de şehre dört kapıdan giriş yapılacağı kararına varıldı. Tüm planlamalar en ince detayına kadar yapıldı. Kimlerin şehrin atık su şebekesinden şehre gireceği, şehre girdikten sonra hangi kapıyı açacakları, Parolalarının ne olacağı ve İslam ordusunun şehre nasıl gireceği gibi hususlar çalışıldı. Beklenen an gelmişti artık. Vakit fetih vaktiydi. Ya şehadet ya fetih parolasıyla Müslümanlar kutlu fethi öncü birliklerle başlatmışlardı. Vakit gece yarısını bulunca Halid Bin Velid komutasında Büyük Oğlu Süleyman bin Halid ve yanlarında çoğunluğu Sahabe-i Kiram’dan oluşan toplam 100 kişilik öncü grup ile küçücük su akarının başına gittiler. Su akarından ilkin Halid Bin Velid, ikinci olarak Amr Bin Ahvas, üçüncü Hüzeyfe Bin Sabit, dördüncü Amr Bin Beşir, Selame bin Ye’sub, Macid Bin Telha, ve diğerleri sırasıyla içeri girdiler. Su yolunu takip ederek büyük bir meşakkatle nihayet kalenin içine girmişlerdi. Doğru şehrin orta yerine vardılar ve orada yüksek sesle tekbir getirmeye başladılar. Uykuda olanlar uyandı, uyanık olanlar ise korkudan titremeye başladı. Müslümanlar nasıl olurda şehrin ortasından sesleri yükseliyordu, diye. Halid Bin Velid gerekli yerleri tutarak on kişilik bir ekibi gönderip Surun kapısını açtırdı. Günümüzde devlet hastanesinin hemen karşısında bulunan sur kapısı artık fetih kapısı oluyordu. Kapının kilidi nihayet kırılmıştı. Iyaz bin Ğanem ve ordusu bu kapıdan içeri girdiler. O gece ilk temasla en az 25 Sahabe-i Kiram şehit düştü. Sahabe-i Kiram müthiş bir özveri ve metanetle uğruna şehitler vererek bir diyarı daha İslam nuruyla tanıştırıyordu. Cılız bir dirençten sonra Müslümanlar hakimiyeti kısa sürede sağlayıp akın akın şehre girmeye başladılar.
‘’Meryem, İslam askerlerinin şehre girdiğini anlayınca kıymetli eşyaları ve maiyeti ile birlikte kendi sarayında bulunan azim ve vasi gizli yolla Ermen kapısından taşraya çıkıp Bilad-ı Rum’a geçti’’ Bu gizli geçidin günümüzde Ulu Camii (Eski Mar Tomar Kilisesi’nin) içinden başlayıp Seyrantepe mevkiine kadar uzadığı, yakın geçmişe kadar da bu kalıntıların o geçide ait olduğu söylenirdi.
Gün aydınlandığında Güneşle birlikte İslam nuru da şehri aydınlığa kavuşturuyordu. Müslümanlar tıpkı Mekke’ye girer gibi girdiler şehre. Muzaffer bir asker edasıyla ama tevazuyla. Tekbirler ve salavatlarla dört ayrı kapıdan girdiler şehre. Gün aydınlanmış 27 Mayıs sabahı hicretin 18. yılında (Miladi 639), Peygamberimizin vefatının sadece 7 yıl sonrasında şanlı fetih tamamlanmıştı. 25 (daha sonra sayı 27’e yükseldi) Sahabe-i Kiram şehit olmuştu. Ama bir başka Rum diyarı İslam nuruyla aydınlığa kavuşmuştu.