Gençlik, ergenlikle birlikte başlayıp yaklaşık 25 yaşına kadar süren zaman dilimidir. Bireyde dini şuurun uyanışı 12-14 yaş aralığında olur. 14-18 yaş aralığında bireyde sorgulama, dinde şüphe başlar. 17-18 yaşlarına doğru iman şüpheleri yavaş yavaş yatışmaya; bunun yerine suçluluk ve günah duygusu gelişmeye başlar. Geçirdiği bu bunalım ve sorgulamaların ardından bireyde dini inanç ve tutumlarının netleşmesi 18-21 yaş aralığında olur.

            Son dönemlerde ülkemizde gençlerin inanç ve ibadet bakımından genel manada geriye doğru gittikleri göze çarpmaktadır. Ahiret odaklı düşünme yönünden önemli ölçüde  zayıfladıkları gün yüzüne çıkmaktadır. Gençlerin Müslümanca yaşamayı amaç edinen insanımızı üzecek boyutta dinden uzaklaştıkları, farklı dini eğilimlere karşı ilginin gençliğin zihnini meşgul ettiği tespiti gittikçe yaygınlaşmaktadır.

            Allah’ın Kur’an’da övdüğü ve Hz. Peygamber’in mahşerde Allah’ın gölgesinde gölgeleneceklerini bildirdiği dindar ve takvalı gençlerin azaldığı düşüncesi bir süredir i’layı kelimetullahı dert edinen her Müslümanın yakındığı bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorunu her ortamda dile getirmek istemeyen ve haklı olarak ateşe benzin ile gitmek istemeyen halis niyetli kardeşlerimiz, bu sorunu özel sohbet ortamlarında masaya yatırmaya devam etmektedir.

            Bu husustaki mülahazalar devam ederken KONDA'nın yaptığı bir araştırma olayın ciddiyetini göz önüne sermektedir. Söz konusu araştırmaya göre son 10 yılda kendisini dindar muhafazakâr olarak adlandıran gençlerin oranı yüzde 28'den yüzde 15'e geriledi. Araştırma gençlerin inanç seviyesi ve örtünme oranlarının ülke geneline göre daha düşük olduğunu ortaya koyuyor.

            Araştırmalarda varılan sonuçlar ile Türkiye'de gençlerde dini soğukluğun yaygınlaştığı düşünülmektedir.

            Peki dindarlık neden azılıyor? İnsanlar neden dini inançları daha fazla sorgular oldu?

            Araştırmalara göre inançsızlık dünya genelinde yükseliş gösteriyor ve durum sadece Türkiye'ye özgü değil. Dünyadaki yeni teknolojilerin, sosyal medyanın, bilgiye erişim ve iletişim olanaklarının daha fazla sorgulama yapma ve şüphe duyma noktasında kesinlikle etkisi olduğunu ifade etmek gerekir.

            Bir diğer husus ise dini konulardaki bilgisizlik, insanların dinin ortaya koyduğu hükümlerin hikmet boyutunu, İslam ve iman düzeninin birey ve toplum için kıymetini yeterince idrak edememesi de bu anlamda gençlerimizi farklı arayışlara yönlendirmektedir. 

            Müslümanlığı yeterince sindirememiş kişilerin ortaya koydukları yanlış uygulamalar da bir etken olarak orta yerde durmaktadır.  Allah’ın emrettiği Resulünün güzel bir örneklik ile yaşadığı vasat/orta halli İslam’ı temsil etmekten ciddi manada uzaklaşmış dindarlarımız da maalesef bu hususta ciddi bir sorumluluk altındadır.

Türkiye'de son dönemlerde dindar muhafazakar kardeşlerimizin de biz nerede hata yapıyoruz diye şapkayı önlerine koyup düşünmesi gerektiği izahtan varestedir.

            Bu hususta 5 Nisan 2018 tarihinde değerli ilim ve düşünce adamı Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu ile yapılan sohbet dikkate değerdir. Hayrettin Karaman hocamızın köşesine taşıdığı bu sohbeti sizlere arz etmek isteriz.

            “Özetle ifade etmek gerekirse ; gençlerin dinden uzaklaşmalarının iç ve dış sebepleri var. Dış sebepler arasında başka bir dinin veya dinsizliğin misyonerlerinden söz ediliyor; yüzlercesinin ülkemize geldikleri, gençlerle daha kolay ve başarılı ilişki kurabildikleri haber veriliyor. Yine dış sebeplere dahil olan elektronik ve dijital iletişim araçları var. Bu araçların içindeki bilgiler, oyunlar, filmler vb. ile ilgili ne bir süzgeç var ne de orada biz varız. Eskiden bu araçlar yüzünden yabancıların evlerimize girdiklerinden söz ederdik, şimdi hem maddi hem de manevi olarak ceplerimize de girdiler.

            İç sebepler arasında çocukluk ve gençlik dönemlerinde tabii olan biyolojik ve psikolojik değişimler, bu değişimlere uygun eğitimin eksikliği, din dilinin gençlerin kalplerini açamaması, kafaları ile de uyuşamaması, eğitim çevremizin ve genel olarak milli eğitim politikasının amaca uygun olmaması, dindar ailelerin çocuklarından ölçüsüz ve dengesiz beklentilerinin olması ve bu yüzden onlara fazla yüklenmeleri sonucunda hasıl olan “din yorgunluğu” … sıralanıyor.

            Peki ne yapalım?

            Bu yakıcı sorunun cevabını büyük ölçüde sonucu doğuran sebepler veriyor. Sebepler üzerine eğilmek, topyekûn bir eğitim seferberliği ile olumsuz sonuç doğuran sebepleri ortadan kaldırmak, amaca en uygun yöntemleri danışmalar yoluyla bulup uygulamak gerekiyor.”

            Hülasa olarak ifade etmek gerekirse

            Din eğitimi alanında, önümüzde on yılların bilimsel ve teknolojik yeniliklerine şimdiden hazırlıklı olmak gerekmektedir. Zira son yirmi yıla damgasını vuran cep telefonu ve internet bugüne kadar yaşanılanlardan bambaşka bir dünya, farklı bir nesil meydana getirdi. İletişim kanallarından paylaşılan yüz binlerce yazılı, görsel ve işitsel bilgi ve mesaj özellikle gençleri etkisi altına aldı ve hayat tarzlarını şekillendirdi. Peki, önümüzdeki çeyrek asırda gençlerimizi ne tür sorunlar bekliyor? Onları kendi yaşayacakları zamanın şartlarına göre nasıl hazırlayacağız? Şimdiden gelecek yıllarda karşımıza çıkacak yenilikleri bilmeye, bir taraftan onlardan yararlanma yollarını ararken; diğer taraftan doğurabileceği sorunlara yönelik hazırlıklar yapmaya her zamandan daha çok ihtiyacımız var.