“Gerçekten açlık ilaçların sultanıdır. Açlığı ruhuna yerleştir; onu hor görme. Açlık hoşa gitmeyen her şeyi hoş hale getirir, fakat onsuz, tüm güzel şeyler geri çevrilir.”

 İnsan açlık yaşamazsa Allah’ın lütuf ve nimetlerinin farkında varamaz. Açlık kapasının eşiğine gelmeden kalp gözü açılmaz. İnsan aczini, fakrını ve çaresizliğini anlamadan, görünmeyen ihtiyaç gözleri açılmaz. İnsan varlık çölünde utanç duymadan, yüzü kızarmadan, çekinmeden, hakiki insanlığı nasıl olur da bulabilir? İnsan, Cenâb-ı Rabbû'l-Âleminin huzurunda acziyetini ve hiçliğini idrak etmiyorsa, şiddetli bir arzu, yakıcı bir özlem, yoğun bir iştiyak duymuyorsa ve Cemâl-i İlâhî karşısında hayret, şaşkınlık ve merak duymuyorsa hakiki kulluğa sahip olmayacaktır.

Günümüzün modern toplumlarında Hakikat’e susamışlığa büyük hasret var. İnsan artık Rabbinin çağrısına sağır. İlâhî duyguları nasır bağlamış, ilâhî mevhibelere susamayı unutmuş, idraki körelmiş. “Su soruyor: Benden içecek yok mu?” Bütün nefsânî marazların şifası Allah’a olan ihtiyacımızı, hasretimizi açığa çıkarmakta yatıyor. İhtiyaç olmaksızın Allah hiçbir şey vermez. Aslen var olan yegâne ihtiyaç Allah’ı aramaktır.

Hakikate olan ihtiyacımızı artırmaya çalışmalıyız. İlahi hassasiyetimizi artırmaya gayret etmeliyiz. İlahi şuursuzluğu kaldırmaya gayret etmeliyiz. Teslimiyet, itaat, ibadet ve infakta bulunan neşeyi, zevki, hazzı ve muhabbeti kazanmaya gayret etmeliyiz. Kaybettiğimiz tevazu, şefkat, merhamet, hayâ duygularını yeniden kazandırma çabasında olmalıyız. Kalplerimizdeki ezelî nur hazinesini yeniden keşfetmek çabasında olmalıyız.

Hidayet nurunu almak için ilahi susuzluğumuzu arttırmalıyız. En çok da Mürşid-i Ekber olan Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e muhabbet duymalıyız, çünkü makamımızı gerçek bir mümininkine yükselten ilâhî susuzluğun hissiyatıdır. Hazreti Mevlana’nın dediği gibi: “Aşk nedir? Mükemmel bir susuzluk.” “Suyu aramaya verdiğin zamanı azalt da susuzluğunu artırmaya bak! O zaman su, üstünden altından fışkırıp akacak!”