Üzgün ve düşünceli bir halde manevi danışmanlık odasına girdiğinde neler yaşamış olacağına dair kurgularla boğuşarak onun söze başlamasını bekledim. Onu bu kadar üzen ve düşündüren şeyin ne olduğunu çok merak ediyorum. Acaba ne olmuş olabilirdi?

            Fakültede hocaları ile sıkıntılar mı yaşıyordu? Yoksa sınavlara az kaldığı için stres mi yapmıştı? Ya da arkadaşları ile problemleri mi olmuştu? Ders notlarını istemiş de onlar vermemiş miydi? Ya da yurtta yapılan bin bir çeşit yemekten birini bile beğenmiyor yemek istemiyor muydu? Belki de bir erkek arkadaşı vardı ve tüm problem onunla anlaşamıyor olmasıydı.

            Aslında epeydir tanıyordum onu; dini hassasiyetleri olan, edepli, ahlaklı, ibadetlerine özen gösteren biriydi. Hani derler ya “hanım hanımcık”  işte tamda öyle biriydi.

            Ben zihnimde bu düşüncelerle onu izlerken o derin bir nefes aldı ve gözlerimin tam içine bakarak bana şu soruyu sordu;

  • Hocam neden yapamıyorum? Neden çok istediğim halde sevdiklerim üzerinde olumlu tesirler bırakamıyorum. İstiyorum ki onlar da dini konularda benim gibi hassas olsunlar. İstiyorum ki onlar da ibadetlerine  özen göstersinler. İstiyorum ki onlarda etraflarındakilerin ne düşüneceğini değil Allah’ın kendilerinden razı olup olmayacağını düşünsünler. İstiyorum ki yanlış işlere bulaşmasınlar, onlara yakışmayan ortamlara girmesinler. Hocam çok şey mi istiyorum?

            O bana düşüncelerini anlatırken ben onun karşısında küçüldükçe küçülmüştüm. Aman Allah’ım onun derdi neymiş, ben neler düşünmüşüm. Birkaç dakika sonra bana hayatı, işimi, yaptığım, yapmadığım tüm görevlerimi sorgulatan o can alıcı sorusunu sordu;

  • Hocam ben onlara güzel örnek oluyum, onları doğru yola getiriyim derken, bakıyorum ki onlar beni yaptıkları yanlış işlerin doğru olduğuna ikna etmişler. Ve ben onları düzelteyim derken onların günahlarına ortak olmuşum. Yaptığım yanlış işlerden zevk almış, mutlu olmuşum. Ama vicdanımla baş başa kaldığımda pişmanlıklar yaşıyorum. Ne olur söyleyin Hocam, ben neden onlar kadar başarılı olamıyorum. Onlar beni değiştirip, dönüştürebilirlerken, ben yaptığım, inandığım şey Hak olduğu halde neden başaramıyorum?

Peygamber kıssalarından, Kur’an ayetlerinden, Hz. Muhammed’in hayatından örnekler vererek gönlünü ferahlatmaya çalıştım. Ben anlattım o dinledi ama zihninde onu rahatsız eden soru ve soruna cevap bulmamış gibiydi.

Nuh aleyhisselamı, Lut peygamberi, en sevdikleriyle nasıl imtihan olduklarını anlattım. Bizim görevimiz emri bil ma’ruf, nehyi anil münker dedim. Peygamberimizin öz amcaları ile olan imtihanını söyledim. Epey konuştum, örnekler sundum ama hala gönlü inşirah bulmamıştı.

Aradan epey vakit geçmişti. Ben onu ikna etmeye çalışırken sözüm bitmiş, gücüm tükenmişti. Sonra birden yine gözlerimin içine baktı ve heyecandan titreyen sesiyle;

  • Buldum Hocam buldum, deyiverdi.
  • Neyi buldun kuzum, dedim.

            Aradığı cevabı kendi ruhunda bulmanın haklı gururuyla bana unutamayacağım dersimi verdi;

                        -Hocam onlar yaptıkları şeyin yanlış olduğunu bildikleri halde işlerini severek yapıyorlar. Günahlarına sevgilerini kattıkları için bu kadar mutlu oluyorlar, severek yaptıkları için karşılarındaki üzerinde tesir bırakabiliyorlar. Biz yaptığımız şeyler çok doğru, çok güzel olduğu halde sevgi ile yapmadığımız, sevgimizi katmadığımız için başkalarına da etki edemiyoruz. Ben artık biliyorum, işin sırrı SEVEREK YAPMAK, SEVGİYİ KATMAK. İbadetleri zoraki değil, gönülden gelerek, bilerek isteyerek yapmak. Maddi manevi hiçbir karşılık beklemeden yapmak, yaparken mutlu olmak. Sevgi ile yapmak, yaptığın her işe sevgiyi katmak. Ben buldum Hocam! İşin sırrı bu!

 

            O anlattı ben dinledim. O anlattı ben şükrettim. Soru sorulan kişi soran karşısında nasıl aciz kalır o anda öğrendim. Başka şeylerde öğrendim o gün. Nice cevherler var etrafımızda, biz saklandığımız sırça köşklerimizden, rahat koltuklarımızdan bir kalksak, yaptığımız her işe sevgimizi katsak dünya ne güzel bir yer olur...