Hazret-i Ebûbekir halîfeliği döneminde de, önceki mütevâzı ve zâhidâne hayatına devam etti. Daha evvel çevresindeki yetim kızların koyunlarını sağıverir, ihtiyaçlarını karşılardı. Halîfe olduktan sonra komşuları, artık onun meşgalelerinin artacağını, belki hayat şartlarının değişeceğini, artık bu hizmetleri göremeyeceğini düşünmüşlerdi. Ancak değişen bir şey olmadı. O, aynı mütevâzı hâliyle yetimlerin koyunlarını sağmaya ve ihtiyaçlarını bizzat karşılamaya devam etti.[27]
Cenâb-ı Hak böylesine güzel bir ahlâka sahip olan kullarını medhederek şöyle buyurur:
“Rahmân’ın (rahmetinin tecellî ettiği has) kulları, yeryüzünde tevâzû ve vakar ile yürürler…” (el-Furkân, 63)
Resûlullah şöyle buyurmuşlardır:
“Ümmetim içinde ümmetime karşı en merhametli olan kişi, Ebûbekir’dir…” (Tirmizî, Menâkıb, 32/3790-3791)
Hazret-i Sıddîk, kalbindeki yumuşaklık, lûtuf, şefkat ve merhameti sebebiyle “Evvâh” lâkabıyla da anılırdı.[28]
Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ashâb-ı kirâmın arasında otururken, bir kişi gelip Hazret-i Ebûbekir’e hakaret ederek onu üzdü. Ancak Ebûbekir radıyallahu anh sükût edip cevap vermedi. O kimse ikinci defa aynı şekilde hakaret ederek eziyet verdi. Ebûbekir radıyallahu anh yine sükût etti. Adam üçüncü sefer de hakaret edince, Hazret-i Ebûbekir ona hak ettiği cevâbı verdi. Bunun üzerine Allah Resûlü hemen kalkıp yürüdü. Hazret-i Ebûbekir de hemen ardından yetişerek:
“–Ey Allâh’ın Resûlü, yoksa bana darıldınız mı?” dedi. Allah Resûlü:
“–Hayır, darılmadım. Semâdan bir melek inmiş, o kimsenin sana söylediklerini yalanlıyor, senin adına ona cevap veriyordu. Sen karşılık verip intikamını alınca melek gitti, onun yerine şeytan geldi. Bir yere şeytan gelince ben orada durmam!” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Edeb, 41/4896)
HEP ÂHİRETİ TERCİH ETMESİ
Hazret-i Ebûbekir radıyallahu anh şöyle buyurmuştur:
“İnsanları iki kısım gördüm. Kimisi dünyayı ister, kimisi âhireti ister. Ben ise Mevlâyı tercih ettim… İslâm’a girdiğimde beni iki amel karşıladı; dünya ameli ve âhiret ameli. Ben dâimâ âhiret amelini tercih ettim…”[29]
Ebûbekir radıyallahu anh dünyayı âhiretin tarlası olarak görür ve:
“Yâ İlâhî, dünyayı bana genişlet ve beni ona karşı zâhid kıl!” diye duâ ederdi. Yani bana önce dünyayı ver, sonra onun âfetlerinden korunmak için sevgisini gönlümden al ve ben kendi irâde ve arzumla fakr içinde olayım, demek isterdi.[30]
Halîfeliğinden önce de sonra da aslâ dünyaya meyletmedi. Tıpkı Resûlullah gibi, bütün arzusu; âhiret yolculuğunu, ilâhî vuslat iştiyâkı içinde ve dünya sıkletlerinden âzâde bir gönül huzûruyla tamamlamaktı. Bu sebepledir ki vefâtına yakın, büyük bir istiğnâ hâli içinde, kendisine âit bir arazinin satılıp halîfeliği müddetince zarûreten aldığı maaşların devlet hazinesine geri ödenmesini vasiyet etti.[31]
Ölüm döşeğindeyken de kızı Hazret-i Ayşe’ye, sütünü içtikleri deveyi, içinde elbise boyadığı kabı ve giydiği kadife elbiseyi vefâtından sonra Hazret-i Ömer’e teslim etmesini vasiyet etti. Gerekçe olarak da bunlardan, müslümanların işleriyle meşgul olurken istifâde ettiğini söyledi. Âişe vâlidemiz de babasının vefâtından sonra, bunları yeni halîfe Hazret-i Ömer’e teslim etti. Bu eşyâları teslim alan Hazret-i Ömer:
“–Ebûbekir! Allâh’ın rahmeti senin üzerine olsun! Senden sonra gelenleri çok müşkül durumda bıraktın!” dedi.[32]
Hazret-i Ebûbekir radıyallahu anh şu samimî niyazda bulunurdu:
“Allâh’ım! Ömrümün en hayırlı devresi sonu, amellerimin en hayırlı kısmı neticeleri, günlerimin en hayırlısı da Sana kavuştuğum gün olsun.”[33]
HZ. EBUBEKİR’İN VEFATI
İbn-i Ömer Hazretlerinin rivâyetine göre Hazret-i Ebûbekir’in radıyallahu anh vefâtına sebep olan şey, onun Resûlullah Efendimiz’in vefâtından duyduğu derin üzüntüdür. Hakîkaten o, Fahr-i Kâinât Efendimiz’in vefâtına o kadar üzülmüştü ki, mübârek vücudu eriye eriye iyice zayıfladı ve nihâyet vefât etti.[34]
Hazret-i Ayşe şöyle anlatır:
“Vefât ettiği hastalığı esnâsında babam Ebûbekir’in yanına girdim. Bana:
«−Peygamber Efendimiz’i kaç parça bez ile kefenlediniz?» diye sordu.
«−Gömlek ile başlık olmaksızın, üç parça beyaz pamuk bez ile kefenledik.» dedim.
«−Nebî r hangi gün vefât etmişti?»
«−Pazartesi.»
«−Bugün günlerden ne?»
«−Pazartesi.»
«−Benim vefâtımın da şu an ile gece arasında olmasını ümid ediyorum!» dedi. (Akabinde:)
[«–Eğer bu gece ölürsem beni yarına bekletmeyiniz! Zira benim için gün ve gecelerin en sevimlisi, Resûlullah’a en yakın olanıdır!» dedi. (Ahmed, I, 8)]
Sonra Hazret-i Ebûbekir, hastayken giymiş olduğu üzerindeki elbiseye baktı, elbisede biraz zâferân lekesi vardı:
«−Bu elbisemi yıkayın, iki elbise daha ilâve edin ve beni bunlarla kefenleyin!» dedi. Ben:
«−Babacığım, bu elbise eski!» dedim. Ebûbekir radıyallahu anh:
«−Diri, yeni elbise giymeye ölüden daha lâyıktır. Ölünün giydiği kefen ise kan ve irinle kirlenecektir.» dedi.
HZ. EBUBEKİR’İN MEZARI NEREDEDİR?
Hazret-i Ebûbekir radıyallahu anh, salı akşamı (pazartesiyi salıya bağlayan akşam) vefât etti ve sabah olmadan defnedildi.” (Buhârî, Cenâiz, 94)
2 sene 3 ay 10 günden beri hasretini çektiği Fahr-i Kâinât Efendimiz’in vuslatına nâil oldu. Allah ondan râzı olsun.
Resûlullah Efendimiz gibi 63 yaşında vefât etmişti. O gün tarih 22 Cemâziyelâhir 13 (23 Ağustos 634) idi.
Not: Hz. Ebubekir’in kabri şerifi Ravza-i Mutahhara’da Peygamber Efendimiz ile Hz. Ömer’in kabrinin arasında bulunmaktadır.