PEYGAMBER AŞKI
Sevban (r.a.) in bu hareketi, onun Sevgili Peygamberimize karşı hürmetinin, muhabbetinin ve aşkının bir tezahürüydü. O bu konuda taviz vermezdi. Bu sebepten birçok kereler yaralandığı olmuştu. Buna rağmen o sevgiliye toz kondurmazdı. Onun aşkıyla gönlünü o derece doldurmuştu ki, ondan ayrı kalmak, onun sohbetinde bulunamamak korkusuyla vücudu zayıflamış benzi sararmıştı.
Bir gün o, Efendimizin huzurunda derin düşüncelere dalmıştı. Bir yeri ağrıyormuş gibi hasretle, mahzun mahzun Efendimizin nur cemaline, bakıyordu. Öylesine bir bakış ki, hasret, muhabbet ve firak içiçe... Sanki ayrılık vakti gelmişçesine... Sanki bir daha görememe korkusu gönlüne düşmüşçesine. Onun bu melül bakışlarını gören iki Cihan Güneşi Efendimiz "Ya Sevban! Nedir bu halin?Bir yerin mi ağrıyor, bir hastalığa mı yakalandın?" diye sordu. O da: "Anam babam sana feda olsun Ya Resûlallah! Hiçbir yerim ağrımıyor. Bir hastalığa da tutulmadım. Lakin senden ayrı kalmağa dayanamıyorum. Dünyada huzurunuza gelerek hüznümü teskin ediyorum. Ama âhireti düşünüyorum. Siz Makam-ı Mahmud sahibisiniz. Nebiler makamında bulunacaksınız. Biz ise halk arasında olacağız. Cennete girsem dahi sizin mertebenizde olamayacağım. Sohbetinizde bulunamayacağım. Eğer giremezsem, sizi görmekten ebediyyen mahrum kalacağım. O zaman benim halim ne olacak? İşte bu düşünceler, endişeler ve sizden ayrı kalmanın korkusu beni bu hale düşürdü" diye cevap verdi.
Ne incelik!... Ne derin aşk!... Ne engin muhabbet!... Ne yüce ufuk!... Allahım! Bizlere de böylesi aşk, muhabbet ve engin ufuklu olabilmeyi nasib et!... Ahirette bizleri de o sevgilinin sohbetiyle hemdem et!... Amin.
NİSA SURESİ MEALİ
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bir cevap vermedi, sükût edip kendi halince kaldı. Bir müddet sonra Allah Teâlâ, Sevban ve emsali ehl-i imanı şu ayet-i celileleriyle tebşir etti. Mealen "Allah'a ve Peygamberine itaat edenler, işte bunlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği Peygamberlerle, sıddîklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaş!.. işte itaatkarlara yapılan bu ihsan Allah Teâlâ'dandır. Her şeyi bilici olarak Allah kafidir." (Nisa, 69-70)
Bu müjdeyi alan Sevban (r.a.) adeta sevincinden uçuyordu. Bütün endişeleri, korkuları gitmiş, yeniden canlanmıştı. Dünya ve ahirette o sevgiliyle beraber olmak.
Saadet Çağı Simâları, Efendimizin emir ve tavsiyelerine itaat hususunda çok titiz davranırlardı. Bir gün Resûl-ı Ekrem (s.a.) Efendimiz Sevban (r.a.)'e: "Kimseden bir şey isteme ve sual sorma!" buyurdu. O da ömrünün sonuna kadar kimseden bir şey istemedi ve kimseye bir şey sormadı. Hatta atına binerken ve inerken kimsenin yardımını istemedi.
Sevban (r.a) Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimizin vefatından sonra Medine'de kalamadı. Remle'ye gitti. Hz. Ömer (r.a)' ın zamanında Mısır'ın fethine katıldı daha sonra Humus'a yerleşti. Orada hastalandı ve 65 m. /54 h senesinde dar-ı beka'ya irtihal etti. Rabbimiz bizleri de onun gibi sadakatle hizmet eden âşıklardan eyleyip, şefaatlerine nail eylesin. Âmin.