Son iki cüzde 995 âyet vardır. Fâtiha’yı ilave ederek bunları okuyan bir kişi kolayca çok ecir alanlar sınıfına dâhil olabilir.

Rasûlullah (s.a.v), “Eğer Kur’ân bir deri içine konup da ateşe atılsa yanmaz”[12] buyurmuşlardır. Bu hadis “Kur’an’ı ezberleyip ahkâmına riâyet eden kimse cehennemde yanmaz” diye de anlaşılmıştır.[13] Nitekim Ebû Ümâme (r.a) şöyle buyurmuştur:

“Kur’ân’ı oku­yu­n, ezberleyin! Şu duvarda asılı olan mushaflar sizi aldatmasın! Şu muhakkak ki Allah Teâlâ Kur’ân’ı ezberleyen bir kal­be azâb et­mez.”[14]

Kur’ân tilâveti, insanı âhirette doğrudan yükseltecek ve ulvî makamlara çıkaracak en faziletli amel-i sâlihtir. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) bunu şöyle haber vermişlerdir:

“Kur’ân’ı okuyup onunla hemhâl olan kimseye (âhirette) şöyle denilir:

«–Oku ve yüksel, dünyada nasıl tertîl üzere ağır ağır okuyor idiysen öylece oku, senin makâmın, okuduğun en son âyetin seviyesinde olacaktır».”[15]

Hz. Âişe vâlidemiz bu hadisin şerhi mâhiyetinde şöyle demiştir:

“Cennetin dereceleri, Kur’ân âyetleri sayısıncadır. Cennete girenler arasında, Kur’ân okuyandan daha faziletli kimse yoktur.”[16]

Tabiî bu nimete nâil olacak kişiler “Sâhibu’l-Kur’ân” olan mü’minlerdir. Yani gerek tilâvet ederek, gerekse amel ederek dâimâ Kur’ân ile beraber olanlardır. Yoksa sadece okuyup onunla amel etmeyenler değildir.[17]

Kur’ân okumanın sadece okuyana değil, yakınlarına da faydası vardır. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) bunu şöyle haber verirler:

 “Kim Kur’ân-ı Kerim’i okur ve muhtevâsıyla amel ederse, kıyâmet günü anne babasına bir tâc giydirilir. Bu tâcın ışığı, güneş aranızda olsa, onun dünyadaki bir eve konulduğunda vereceği ışıktan daha güzeldir. Öyleyse, Kur’ân-ı Kerim ile amel eden kişinin durumu nasıl olur, düşünebiliyor musunuz?”[18]

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) Kur’ân ehline ve âilesine şu güzel müjdeleri vermişlerdir:

“Kıyamet günü kabir yarılıp Kur’ân’ı okuyan kişi dışarı çıktığında, Kur’ân onu rengi solmuş bir adam gibi karşılar. «Beni tanıyor musun?» diye sorar. Mü’min «Tanıyamadım» der. O şahıs, «Ben öğle sıcağında seni susuz, gece uykusuz bırakan arkadaşın Kur’ân’ım. Her tüccar ticaretinin peşindedir. Sen ise bugün her ticaretin peşinde olacaksın! (Kazancın hepsinden çok olacak.)» (Bir rivayete göre «Bugün ise ben senin için her ticaretin peşinde olacağım» der. Hemen sağ eline saltanat, sol eline ebediyet verilir, başına vakar tâcı konur, anne-babasına hulleler giydirilir ki dünya ehli onlara kıymet biçemez (veya) bunlar dünya ve içindekilerden daha kıymetlidir. Onlar, «Bu değerli elbiseler bize niçin giydirildi?» diye sorarlar. «Çocuğunuzun Kur’ân’ı eline alması sebebiyle» denir. Sonra Kur’ân okuyan kişiye, «Oku ve cennetin dereceleri ve odaları arasında yüksel!» denir. O, ister hızlı, ister tertîl üzere olsun okumaya devam ettiği müddetçe yükselmeye devam eder.”[19]

Kur’ân’ı ferdî okumak kadar cemaat hâlinde okuyup anlamaya çalışmak da çok faziletlidir. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:

“…Bir grup insan, Allah’ın evlerinden bir evde toplanır, Allah’ın Kitâbı’nı okur ve onu aralarında müzakere ederlerse, üzerlerine sekînet iner, onları rahmet kaplar ve melekler çevrelerini kuşatır. Allah Teâlâ da o kimseleri kendi nezdinde bulunanların arasında zikreder.”[20]

Ebû Hüreyre ve Ebû Saîd el-Hudrî (r.a) Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in şöyle buyurduğuna şâhitlik ederler:

“Bir topluluk Allah Teâla Hazretleri’ni zikretmek üzere oturduklarında, mutlakâ onları melekler kuşatır, ilâhî rahmet kaplar, üzerlerine sekînet iner ve Allah Teâlâ onları, katında bulunan üstün kulları (nebîler ve büyük melekler) arasında zikreder.”[21]

Kur’ân tilâveti en büyük zikirlerin başında gelir. Dünyada Allah’ı zikretmek ve O’nun kelâmını tilâvet etmenin en büyük mükâfâtı, O’nun katında, Mele-i A’lâ’da zikredilmek, orada methedilip övülmektir. Kur’ân okumanın hiçbir faydası olmasaydı mü’mine şeref olarak sadece bu bile kâfi gelirdi.

Kur’ân-ı Kerîm’in her âyeti, her kelimesi, her harfi faziletli ve bereketlidir. Lâkin ihlâs ile okumak şarttır. Kur’ân’ın fazileti, bereketi ve şifâsı, okuyan kişinin ihlâsı nisbetinde tecellî eder. Nitekim şöyle bir kıssa nakledilir: Birgün fakir bir bedevî Hz. Ali’den sadaka istemiş. Ali (r.a), o an verecek bir şey bulamadığı için yerden bir avuç kum almış, bir şeyler okuyarak üzerine üflemiş. Kumlar altına dönüşüvermiş. Hayretler içinde kalan bedevî, Hz. Ali’ye ne okuduğunu kendisine de söylemesi için yalvarmış. Hz. Ali (r.a) Fâtiha Sûresi’ni okuduğunu söylemiş. Bedevî hemen yerden bir avuç kum almış, Fâtiha Sûresi’ni okuyarak üzerine üflemiş. Fakat kumda bir değişiklik olmamış. Bedevî bunun sebebini sorunca Hz. Ali (r.a) “Bu, bir kalb farkıdır” demiş.