Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe yolunuzu asla şaşırmayacaksınız. Bunlar Allah’ın kitabı (Kur’an) ve resulünün sünnetidir. (Muvatta, kader, 3.)

Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in bu Hadisi, Kur’an ve Sünnet arasındaki bağlantıyı ve bütünlüğü açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Şimdi bu bütünlüğü tam olarak anlamamız için bu iki kavram arasındaki bağlantıya bakalım.

Terim olarak Kur’an, Allah tarafından Cebrail(a.s.) vasıtasıyla mahiyeti bilinmeyen bir şekilde son peygamber Hz. Muhammed’e indirilen, mushaflarda yazılan, tevatürle nakledilen, okunmasıyla ibadet edilen, Fatiha suresi ile başlayıp Nas suresi ile biten, başkalarının benzerini getirmekten aciz kaldığı arapçamuciz bir kitaptır.(TDV, İslam Ansiklopedisi, c. 26, 383.)

Sünnet ise, sözlükte izlenen yol, yöntem, örnek alınan uygulama, örf ve gelenek manalarında kullanılır. Fıkın usulü terminolojisinde ise Sünnet; şeri hükümlerin meşruiyet delillerinden ikincisini ifade eder ve Resulullah’ın söz, fiil ve tasvipleri (takrirleri) şeklinde tanımlanır. Sünnetten bahsetmişken hadis terimini zikretmemek olmazdı. Hadis ise; Hz. Peygambere atfedilen sözlerdir. Bazen birbirleri yerine de kullanılan hadis ve sünnet kavramları Peygamber efendimizin söz ve davranışları için kullanılır.

Kur’an ve Sünnet kavramlarının tanımlarına bakıldığında her iki kavramın da kesişme noktası Hz. Muhammed’dir. Kur’an Hz. Muhammed’e insanlara tebliğ etmesi için Allah tarafından gönderilen bir kitap, Sünnet ise, Kur’an’ı tebliğ etmekle görevlendirilmiş Hz. Muhammed’in Kur’an’ı açıklaması ve onun canlı olarak tatbikidir.

Kur’an ve sünnet, İslam dininin en önemli kaynaklarından ilk ikisini oluşturmaktadır.  Kur’an ve sünnet bir bütünün en önemli iki parçası gibidir. Sünnetsiz Kur’an anlaşılmayacağı gibi Kur’an’sız da sünnet ihya edilmiş olmaz. Kur’an’ı Sünnet’en soyutlamak Kur’an’a ve İslamiyet’e en büyük ihanettir.  Böyle bir durumda Peygamberimiz asrı saadete sıkıştırılıp mahkum ettirilmiş olur. Oysaki Hz. Muhammed’in tebliğ etmiş olduğu din evrensel, çağlar üstü bir din ve anlayıştır. O’nun hayatı yani Sünneti, Kur’an’ın bir yansımasıdır. O’nun sünneti olmadan Kur’an tam anlamıyla anlaşılmaz.

Sünnet, din konusunda devre dışı bırakıldığı taktirde Kur’an’ın yanında sünnetin yapı taşı konumunda olduğu tefsir ve fıkıh gibi İslam bilimleri ve bunlarla yoğrulmuş olan İslam hukuk ve kültür mirası da çöker. On beş asırdır bu kaynaklardan beslenen İslam ümmeti, kendini bir arada tutan temel bağı yitirir. Sünnet ile ilgisi kesilen Kur’an, çeşitli te’viller yolu ile pek çok konuda asıl mecrasından çıkarılıp yanlış yorumlanır, böylece Müslümanlar Kur’an hakkında şüphe ve ihtilafa düşerler.

Kur’an ve Sünnet bütünlüğünün ve ikisi arasındaki bağın İslam dini açısından önemini Hz. Muhammed (s.a.v.) ve Yemen’e vali olarak gönderilen Muaz bin Cebel (r.a.) arasındaki şu diyalogdan çok net anlayabiliriz;

- (Sana bir dava geldiğinde) nasıl hüküm vereceksin?

- Allah’ın kitabına (Kur’an) göre hüküm vereceğim.

- ( O konuda) Allah’ın kitabında bir hüküm bulamazsan?

- Resulullah’ın sünneti ile karar vereceğim.

- Resulullah’ın sünnetinde de yoksa?

- O zaman kendi görüşümle ictihad ederek bir karara varıp ona göre hüküm vereceğim.

Bunun üzerine Hz. Peygamber, Resulünün elçisini resulünün arzuladığı cevabı vermeye muvaffak kılan Allaha hamdolsun buyurmuştu. (Tirmizi, Ahkam, 3; Ebu Davud, Kada’, 11.)

Bu diyalogdan anlaşılıyor ki İslamiyet’in hakkıyla yaşanması için Peygamberimizin sünnetinin önemi hayli büyüktür. Hatta onun tedrisatından geçmiş Sahabiler’in kavilleri(sözleri) bile Kur’an’ı tefsir etmekte ve İslamiyet’in hakkıyla yaşanmasına katkı sağlamaktadır.

Sünnet diğer bir yönüyle de Allah’ın emretmiş olduklarını ve yapmakla mükellef kıldığı ibadetlerimizi nasıl yapacağımızı bizlere öğretmektedir. Sünnet olmadan yükümlü olduğumuz ibadetleri nasıl yerine getireceğimizi bilemeyiz. Resulüllah’ın sünneti olmadan namazın ne zaman ve nasıl kılınacağını, zekatın hangi mallardan ve ne şekilde verileceğini, haccın uygulamalarını, oruca zarar veren durumların ne olduğunu ve benzeri mükellefiyetlerimizi tam olarak bilemezdik.

Hz. Muhammed (s.a.v.) hayatı ve tavsiyeleri göz önünde bulundurularak, sünnetsiz bir İslam anlayışının söz konusu olamayacağı aşikardır.  Hal böyleyken sünnetsiz bir Kur’an tasavvur etmek ne kadar doğru olacaktır? Ayrıca sünnet çerçevesinde yaşanan bir İslamiyet, dini daha anlaşılır ve yaşanır kılacaktır. Aksi durumda ‘Kur’an bize yeter’ diyerek sünneti dinin dışına itmek, onu kabul etmemek, kişinin hem kendisine hem de dine verebileceği büyük bir zarar olur.

Son olarak Kur’an ve Sünnet bütünlüğünü şöyle özetleyebiliriz. Sünnet ve Kur’an arasında birbirini tamamlayıcı ve destekleyici bir durum söz konusudur. Eğer aksi bir durum söz konusu olursa o zaman sünnet (hadis) diye rivayet edilen sözün sıhhati araştırılır.

Allah’a giden yol Hz. Muhammed’in sünnetinden geçer. O’na tabi olarak Allah’ın sevgisine mazhar olabileceğimizi Allah şöyle buyurmaktadır. “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.” (Bakara,143.).

Allah, Kur’an-ı Kerim’e uymayı, Resulünün Sünnet’ini yaşamayı ve yaşatmayı bizlere nasip etsin. Amin.