İlme ve bilhassa da fıkha çok ehemmiyet veren Mevlânâ Hâlid Hazretleri, müridlerinden âlim ve hâfızlara hürmet etmelerini, güçleri nisbetinde Kur’ân ile meşgul olmalarını, fıkıh ve hadis ile diğer ilimlerden daha fazla ilgilenmelerini, irşad faaliyetlerinin Kitap ve Sünnet esasları dâhilinde yapılmasına hassâsiyet göstermelerini istemiştir. Böylece onlara, tarîkatin hedeflerine ancak şerîate sımsıkı sarılmakla ulaşılabileceğini telkin etmiştir.[27]

19. yüzyılda pozitivizmin neticesinde dinden uzaklaşan Avrupa’nın tesiriyle memleketimizde de şer’î hassâsiyetler ve mânevî duygular zayıflamaya başlamıştı. İşte bu zamana tesâdüf eden Hâlidîliğin yayılması, başlayan bu menfî cereyanlara engel olma hususunda pek müstesnâ bir vazife görmüştür. İşte Mevlânâ Hâlid g, böylesine mühim ve hassas bir mevsimde hizmet etmiş bulunan mürşid-i kâmillerin başında gelir.

O, yüzlerce halîfe yetiştirerek yolunu İslâm âleminde daha da şümullendirip olgun ve kâmil Müslümanların adedini çoğaltma hususunda pek büyük ve kıymetli bir hizmet yürütmüştür. Belki de yakın tarihimizin mânevî buhranlarını büyük ölçüde geciktiren âmillerin başında bu rûhânî yayılma ve genişleme gelir. Hakîkaten bu sâyede geniş kitlelerin mâneviyâtı takviye olmuş ve dîn, bid’atlerden muhâfaza edilmiştir.

İSTİKAMET VE SIRAT-I MÜSTAKÎM

Sevenlerini dâimâ istikâmete ve sırât-ı müstakîm üzere bulunmaya teşvik eden Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, bir mektubunda şöyle buyurur:

“…Cenâb-ı Hak’tan bizler ve sizler için istikâmetin devâmını dileriz. İstikâmet sebeplerini tahsil etmek için bütün gayretinizle çalışınız! Zira istikâmet, bin kerâmetten daha hayırlıdır. Sizlere sünnetlerin ihyâsı, çirkin bid’atlerin yok edilmesi ve İslâmî ilimlerin neşredilmesiyle ihlâs üzere meşgul olmanızı tavsiye ederim. Seçkin üstadlarımızın edeplerine yapışmanızı, benliğinizi yok etmenizi, imkânlarınızı Allah yolunda bezletmenizi, elinizde olmayan şeylere sabretmenizi, bütün varlığınızla yegâne Melik ve Mâbûd olan Allâh’a yönelmenizi tavsiye eder ve bu garibi hayır duâlarınızda dâimâ hatırlamanızı ricâ ederim.”[28]

Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri îman esaslarını îzah ettiği risâlesinde ise şöyle buyurur:

“Sırat köprüsü kıldan ince, kılıçtan keskindir. Dünya hayatında İslâm’ı yaşamak da böyledir. İslâm’ı tam olarak yaşamaya gayret etmek, Sırat köprüsünden geçmek gibidir. Burada nefse karşı mücâdele güçlüğüne katlananlar, orada Sırât’ı kolay ve rahat geçeceklerdir. İslâm’a uymayan, hevâ ve heveslerine düşkün olanlar ise, Sırât’ı geçerken çok büyük zorluk ve meşakkatlerle karşılaşacaklardır. Bunun içindir ki, Allah Teâlâ, İslâm’ın gösterdiği doğru yola «Sırât-ı Müstakîm» ismini vermiştir. Bu isim benzerliği, İslâm yolunda bulunmanın, Sırat köprüsünü geçmek gibi olduğunu göstermektedir. Cehennemlikler, Sırat’tan geçemeyip Cehennem’e düşeceklerdir.”[29]

HACCA GİDEN KARDEŞİNE TAVSİYELERİ

Mevlânâ Hâlid Hazretleri hacca gitmek için izin isteyen kardeşi Mahmud Sâhib’e şu tavsiyelerde bulunmuştur:

“…Sana Allâh’a karşı takvâ sahibi olmanı, O’na itaati, insanlara ezâ ve cefâ vermemeni, bilhassa Harameyn-i Şerîfeyn’de daha hassas davranmanı tavsiye ederim!

Senin gıybetini yapsalar bile, sen kimsenin gıybetini yapma! Kimseden haksız yere dünyalık bir şey alma, ancak dînin alınmasını helâl kıldığı şeyleri al ve onları da hayır yollarında sarf eyle! Mü’min kardeşlerinin evlâd ü ıyâli aç dururken, sen bu malı nefsânî arzuların için harcayarak zevk u safâ peşinde olma!

Aslâ yalan söyleme, hiç kimseyi hakir görme, kendini de hiç kimseden üstün görme! Bütün gayretini kalbî ve bedenî ibadetlere ver! Bununla birlikte kendini «hiç hayırlı amel işleyememiş bir zavallı» olarak gör! Çünkü niyet, ibadetlerin rûhudur. İhlâs olmadan da niyet mümkün değildir. Senden daha büyük olanlara bile ihlâs gerekirse sana nasıl gerekmesin?! Allâh’a yemin ederim ki, annemin beni doğurduğu günden beri tek bir hayırlı amel işlediğime inanmıyorum, sen ise beni kendinden daha hayırlı görüyorsun!

Eğer kendi nefsini bütün hayırlı işlerde iflâs etmiş olarak görmüyorsan bu, cehâletin en son noktasıdır. Kendini iflâs etmiş olarak görünce de sakın Allâh’ın rahmetinden ümidini kesme! Zira Allah Teâlâ’nın fazl u ihsânı, kul için bütün insanların ve cinlerin amelinden daha hayırlıdır. Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:

«De ki; Allâh’ın lûtfuyla, rahmetiyle, evet ancak bununla ferahlasınlar! Bu, onların toplayıp biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.» (Yûnus, 58)

İbn-i Abbas (r.a.) bu âyetin tefsîrinde, “onların topladıkları” lâfzının “kesbettikleri, yani kazandıkları” mânâsına geldiğini ifâde eder.

Şeytanın, akıllarıyla oynadığı kişiler gibi Allah Teâlâ’nın fazlına güvenerek ibadetleri de terk etme! Kalbî zikre devam et! Yolda yürürken dahî bu zikirde zayıflık gösterme!

Bütün işlerinde Allah Teâlâ’nın gücüne, kuvvetine ve kudretine sarıl! Sâdât-ı kirâmın rûhâniyetinden yardım iste! İlim erbâbına ve Kur’ân-ı Kerîm hâfızlarına hürmet göster! Yapabildiğin kadar Kur’ân-ı Kerîm ile meşgul ol! Fıkıh ilmiyle, diğerlerinden daha fazla meşgul ol!

Kalbî huzûrunu devam ettirme gayretin, seni bunlardan alıkoymasın! Zira kalpteki dâimî zikir hâli ile zâhirî işleri birlikte götürememek, meşrep darlığının ve zayıflığın alâmetidir.

Teheccüd, işrak, evvâbîn, duhâ gibi nâfile namazlara devam et! Devamlı abdestli bulunmaya gayret et! Az uyu! Günde üç defa şu tesbîhi çek:

«Ben Allâh’ı; mahlûkâtı sayısınca, kendisinin hoşnut olacağı kadar, Arş’ının ağırlığınca ve bitip tükenmeyen kelimeleri adedince ulûhiyet makâmına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamd ederim.» (Müslim, Zikir, 79)

Senden taleb etseler bile idarecilerin işlerine karışma! Müslümanların imâmının, vezirlerinin, emirlerinin ve askerlerinin ıslâhı ve sâlihlerden olması için duâ et! Cenâb-ı Hak’tan, İslâm’ın kâfirlere ve bid’atçilere gâlip gelmesini taleb et!

Senin yapman gereken şey; benliğini terk etmek, bütün cehd ü gayretini Allah yolunda bezletmek, elinde bulunan mala kanaat etmek ve Makâm-ı Mahmûd Sahibi’nin sünnetine sıkıca sarılmaktır!..”[30]