"Kim Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır." (Naziat, 40-41)
Ey Nefsim!
Kendine bakmaya ne dersin? Yüzleşmeye hazır mısın? Bak muhasebe günleri geldi.
Ey nefsim!
Sen düzelmedikçe düzelmeyecek dünya. Boşuna kendini temize çıkarıp durma.
Ey Nefsim!
Sarhoşa kızarsın, şaraba öfkelenirsin ama kul hakkı yersin. Kamu hakkı, faiz yersin. Sarhoş etmiyor nasıl olsa.
İnsan eti yersin; yetim hakkı yersin.
O biliyor! Aracısız biliyor. Kelimesiz biliyor. Görüntüsüz biliyor.
Aleme nasihat eder, kendini unutursun.
Unutma!
Rabbini unutma!
Hesabı unutma!
Ve kendini unutma!
Ey nefsim!
Konusu isyan olan; günah, adam kayırma olan kulislere dalma!
Hırsını, hasedini, kibrini, enaniyetini yeşile boyayıp meşrulaştırma!
Kibrine onur deme!
Hasedine gıpta; hırsına, hedefe ulaşmada kararlı olmak deme!
Rol yapmaya çalışma!
O, gerçeği biliyor.
Ey nefsim!
Mezarlığa uğruyor musun hiç? Aile mezarlıklarına da devlet mezarlığına da uğra bazen. Bak orada nice ünvan sahipleri yatıyor.
Senin gibiydi hepsi. Vazgeçilmezdi hepsi.
Ey nefsim!
Rabbin aracısız bilir.
Bilmek için senin kendini anlatmana ihtiyaç duymaz.
Berat geldi; karar ver!
Geçip gitmesin öncekiler gibi.
Belki de son fırsatın.
Arınmak, yıkanmak, temizlenmek ve hazırlanmak için.