A- NEFSİN ZARARLARI
Yüce Rabbimiz olan Allah celle celalühü kainatı yaratmış, yeryüzünü merkeze alıp bir imtihan meydanı olarak belirlemiş, insan ile şeytan arasındaki mücadelede şeytanları nefis ile insanları ise tövbe ile desteklemiştir.
Bilinmelidir ki; nefsin insana olan düşmanlığı şeytanın düşmanlığından daha şiddetlidir, şeytan sadece insanı kötülüklere davet eder bunun dışında başka bir etkisi yoktur, asıl insanı kötülüklere sürükleyen nefistir. Bundan dolayı nefis olmasaydı şeytan insana güç yetiremezdi. Nemrut ve Firavunun ilahlık iddiasında bulunmalarına, Ebu Cehil’e Resulullah (s.a.s) hakkında şiddetli düşmanlık yapmasına, Hz. Adem’in oğulları Kabilin Habili öldürmesine, Hz. Yakub’un oğullarının hz. Yusuf’u kuyuya atmasına sebep olan ve eğer dikkat etmezsek bizleride helak edip cehenneme sürükleyecek olan nefistir. Hüccetü’l-İslam olan İmam Gazali şöyle buyuruyor; "Nefsin bütün davetleri batıl, bütün istekleri tuzak, bütün telkinleri saptırmak ve aldatmaktan ibarettir. Nefsin gerçek durumu böyle olduğu için ona güvenip emirlerine uyan helak olur, onu sorgulamayan boğulur, ona muhalefet emekten aciz kalıp liderliğine boyun eğen cehenneme gider."
Hikmet ehli alimlerden biri, Allah canlıları üç sınıfta yarattığını söyler:
a) Melekler: Allah meleklere akıl vermiş nefis vermemiştir, budan dolayı Allah’ın emirlerine itaat edip, isyan etmezler.
b) Hayvanlar: Allah hayvanlara nefis verip akıl vermemiştir bundan dolayı nefislerinin isteğine göre hareket ederler. Ancak kendilerine akıl verilmeyip peygamber de gönderilmediği için sorumlu tutulmazlar.
c) İnsanlar: Allah insanlara hem meleklerde ve hayvanlarda olan akıl ve nefis özelliğini vermiş hem de onlara din ve peygamber göndermiş ve sorumlu tutmuştur. Bundan dolayı eğer insan aklını kullanıp Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getirirse o zaman meleklerden dahi üstün olur. Eğer nefsine uyup rabbine isyan ederse o zaman hayvanlardan dahi aşağı olur. Kur’an’ı Kerim'de, "Onlar hayvanlar gibidir, hatta dahada aşağıdırlar." (Araf,7/179) ayeti bu hakikat bildirilmektedir.
Allah yolunda yapılan mücadele, cihat da üç çeşittir. Bunlar:
a) Kafirlerle yapılan fiziki cihat (savaş): Bu cihada Resulullah’ın hayatı boyunca yaptığı savaşları örnek verebiliriz. Allah onlar hakkında Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor "Onlar Allah yolunda cihad ederler." (Mâide, 54)
b) İslam düşmanlarıyla yapılan fikri cihat: İslam dışı olan her türlü akıma karşı yapılan fikri mücadeledir. Bunlara İmam Gazali ve Bediüzzaman’ı örnek verebiliriz. Allah bu cihat çeşidi için buyuruyor: "Onlarla en güzel bir şekilde mücadele et." (Nahl 125).
c) Nefisle yapılan cihat: Cihat çeşitleri içinde en zor olan nefisle cihattır. Resulullah Tebük seferi dönüşünde ashabına; "Küçük cihattan büyük cihada geldik." diyor. Ashab, "Ya Resulallah bundan büyük cihat olurmu?" diyor. Resulullah buyuruyor: "Cihadın en üstünü nefisle yapılan cihattır." Allah nefisleriyle mücadele edenler hakkında buyuruyor: "Bizim için nefisleriyle mücadele edenleri yıllarımıza ulaştıracağız, şüpesiz Allah iyi işler yapan Muhsinlerle beraberdir." (Beyhaki, ez-Zühd, 1/165).
Bu cihadın diğer cihatlardan üstün olmasının sebepleri şunlardır: Kafirlerle yapılan cihatta düşmanla sürekli mücadele yoktur. Mücahitler bazen evlerinde oturur bazen de çıkıp cihat ederler. Ancak nefisle yapılan cihatta kişi ölünceye kadar sürekli cihat halindedir. Kafirlerle yapılan cihatta düşman dışta ve ortadadır, nefisle yapılan cihatta ise düşman içte ve gizlidir. İçte ve gizli olan düşman dışta ve açıkta olan düşmandan daha tehlikelidir. Kafirlerle yapılan cihatta kişi mağlup olursa şehadet mertebesine ulaşıp rabbinin rızasını kazanır. Ancak nefisle yapılan cihatta kişi mağlub olursa cehenneme gider.
B- NEFSİN MERTEBELERİ
Nefsin 7 mertebesi vardır. İnsan-ı Kamil olup, iman’ın kemaline ulaşmak isteyen kimselerin bu mertebeleri aşması gerekir.
1- Nefs-i Emmare: Kötülük ve günahı emreden nefistir. Bu mertebedeki kimse tamamen heva ve hevesinin etkisi altındadır. Bu nefsin sıfatı sürekli günahı ve kötülükleri istemektir. Tedavisi ise samimi bir şekilde tövbedir. Kur’an-ı Kerimde "Hiç şüphesiz nefis devamlı kötülüğü emreder " (Yusuf,12/53) ayeti bu sıfattaki nefse işaret eder.
2- Nefs-i Levvame: Kendini kınayan nefis demektir. Bu mertebede nefis tam olarak emmareden kurtulamasa bile ara sıra sahibini hayra yöneltir. Bu mertebedeki kimsenin ruhunda kötülüklerden iyiliğe dönüş arzusu oluşur, önceki kötü fiillerinden dolayı kendini kınamaya başlar. Kur’an-ı Kerimde "Kendini kınayan nefse yemin ederim ki..."( Kıyame, 75/1-2) ayeti bu sıfattaki nefse işaret eder.
3- Nefs-i Mülhime: İlham, feyiz ve keşfe mazhar olan nefistir. Bu mertebedeki kimse neyin iyi ve kötü olduğunu bir sezgi ile bilip, davranışlarını ona göre düzenler. Allah sevgisi ile meşgul olur. Kur’an-ı Kerimde "Nefse ve onu düzenleyene and olsun ki, nefsini temizleyen kurtulmuş, onu kirleten ise ziyana uğramıştır" (Şems, 91/7-10) ayeti bu sıfattaki nefse işaret eder.
4- Nefs-i Mutmainne: Kötü ve çirkin sıfatlardan kurtulup, güzel ahlak ile hemhal olmuş nefse denilir. Bu mertebedeki kimsenin kalbine ilahi aşk yerleşmiş, dünyaya ait her şeyi kalbinden çıkarmış, her şeyde hakkın fiillerini tecelli eder hale gelmiştir. Bu yüzden kalbi itminan içerisinde huzur doludur. Kur’an’ı Kerimde "Ey mutmain olmuş, Allah ile huzur ve sukuna ulaşmış nefis!"(Fecr, 89/27) ayeti bu sıfattaki nefse işaret eder.
5- Nefs-i Radiyye: Gerek kendisi, gerekse başkaları için tecelli eden, hakkındaki ilahi hükümlere tamamen rıza gösteren, keşke şu şöyle olsaydı bu da böyle olsaydı diye itiraza kalkışmayan nefistir. Allah'tan gelen her şeye tamamen rıza gösterildiğinden bu mertebedeki nefse Raziyye denilmiştir. Kur’an’ı Kerim'de "Sen ondan razı oda senden razı olarak rabbine dön. Gir Salih kullarımın arasına. Gir cennetime!" (Fecr, 89/27) ayeti bu safattaki nefse işaret eder.
6- Nefs-i Mardiyye: Allah ile kul arasında karşılıklı rızanın bulunduğu bir durumdur. Bu mertebedeki fiil tecellilerinden kurtulup isim tecellilerini haktan gelen cezbe ile aynel yakin olarak tecelli eder. Kur’an’ı Kerimde "Sen ondan razı O da senden razı olarak rabbine dön. Gir Salih kullarımın arasına. Gir cennetime!‘’(Fecr, 89/27) ayeti bu sıfattaki nefse işaret eder.
7- Nefs-i Kamile: Bu mertebedeki kişi Hak’tan gelen cezbe ile bütün kemal ve marifet sıfatlarını kazanarak, insanları irşat mevkisine yükselir. Bu makamda artık mücahede ve riyazet biter. Bu makamdaki kişinin hareket ve davranışları ibadetten başka bir şey değildir. Bu makamdaki kişi bütün özellikleri ile "Mürşid-i Kamil’’ sıfatıyla insanları irşad etme yetkisini eline almıştır.
Mutasavvuflar hayatları boyunca nefsin bu 7 mertebesini aşmak için mücadele etmişlerdir. Üsküdarlı Aziz Mahmut Hüdayi Osmanlı devletinin cihan imparatorluğu olduğu dönemde sırasıyla Şam, Kahire, Edirne ve Bursa kadılığı yapmıştır. Bursa kadılığı yaparken yanına davacı olarak gelen bir kadın tarafından yaşadıkları hayatında dönüm noktası olmuştur. Bu olaydan sonra Bursa şeyhlerinden Üftade hazretlerinin dergahına gidip kendisine talebe olmak istediğini söyler. Üftade hazretleri ona, "Senin Allah'tan başka her şeyin var bizim ise Allah'tan başka hiçbir şeyimiz yok! Sen bu saltanatın ile bu kapıdan içeri giremezsin. Eğer bize talebe olmak istiyorsan kadılık vazifesinden istifa edip, bütün malını fakirlere dağıtıp, çarşıda ciğer satacaksın’’ der. Hüdayi hazretleri hocasının bütün şartlarını kabul edip çarşıda ciğer satmaya başlar. Onu gören kadınlar, "Kadı aklını yitirmiş, kadı tımarhanelik olmuş’’ diyerek alay ederler. Onu gören çocuklar arkasından takip edip "Deli kadı, deli kadı" diyerek taşlarlar. Aylarca bu şekilde ahalinin alaylarına sabreder. Birgün hocası üftade hazretleri yanına çağırıp "Azizim Mahmut! Artık Bursa ikimize dar geliyor, ikimizden birinin gitmesi gerekiyor, ben yaşlı olduğum için bir yere gidemiyorum." diyerek ona talebe (mürit) yetiştirmesi için icazet verip İstanbula gönderir. Bir zamanlar bursa sokaklarında ciğer satarken taşlanan, hakir görülen Hüdayi hazretleri İstanbulda sırasıyla 5 tane Osmanlı padişahına mürşitlik yapar. Bir gün Sultan Ahmet hocası Hüdayi hazretlerini ziyarete gelir. O esnada Hüdayi hazretleri pazarda alışveriş yapmaktadır. Sultan atın üzerinde olduğu için hocasına saygıdan hemen attan inip "hocam buyurun atıma binin, biz dünya padişahıysak sizde ahiret padişahısınız" der. Hüdayi hazretleri ata binip biraz ilerledikten sonra kendisinin at üzerinde cihanı titreten yüce padişahın ise arkasından yaya olarak gelmesine tahammül edemeyip, attan inip padişaha, "Sultanım sırf hocam Üftade hazretlerinin duası gerçekleşsin diye önünüze geçtim. Çünkü o birgün bana padişahlar ardınca yürüsün diyerek dua etmişti.’’ der.
Nefisle yapılan mücadelede Allah cümle Müslümanların yardımcısı olsun, nefse mağlub olanlardan değilde galip gelenlerden eylesin.