Ramazan’ı uğurlamaya hazırlandığımız bu son günlerde toplumda beni en çok rahatsız eden şeye değinmeden geçemeyeceğim.
Beni rahatsız eden konu toplum içerisinde kitlesel olarak Ramazan ayıyla ayyuka çıkan tembellik. Evet konumuz oruç ayında tembellik. Hemen her konuda her kesimin memnuniyetle katıla katıla halkasını genişlettiği tembellik. Toplumumuzun sinsi düşmanı tembellik. Bizi bizden eden, bizi dünyadan uzaklaştıran, tembellik!
Hatırlayınız lütfen yıllar evvel Ramazan-ı Şerif yaz aylarındayken öğlen saatlerinde camilerimiz namaz niyaz yerine kocaman bir yatakhaneye dönüşüyordu. Oruç tutan müminler gün içerisinde rutin işlerini yapacaklarına kendilerini ya bir camiye atıyorlardı veya işi vakti yerinde olanlar eve erkenden gidip gün ortası klimasının altında uzanıyor, ikindi vaktinden itibaren de iftarın hazırlıklarına başlıyorlardı. Elbette ki o görüntülerin müsebbibi sıcak havaların yanı sıra tembellikti.
Müminler genelde Ramazan ayını tembellik ayına dönüştürmüşler. Ne yazık ki ya iş ya oruç meselesine dönüştürmüşler. Yaz aylarına nazaran günlerin daha kısa ve daha serin olmasına rağmen yaz aylarındaki tembelliğin devam ettiğini görüyoruz. Çarşı pazarda arsızca sigara içen yemek yiyen kişilere duadan başka pekte diyeceğim bir şey yok doğrusu. Rabbim en kısa sürede hidayet nasip etsin kendilerine. İçinde bulundukları hal ve ahvalin yanlış olduğunu sırat-ı müstakimin (doğru yolun) İslami vecibeleri yerine getirme sırrında olduğunu öğrenmeleri en büyük arzumdur. Velakin mütedeyyin insanlarda da Ramazan ayında müthiş bir rehavet ve gayesinden uzaklaşmış bir Ramazan ayı profilini çizdiklerini görüyoruz. Kur’an uzaklaşmış bir gençlik en büyük üzüntümüzdür. Gıybet ve günahları terk etmeden oruç tutan bir kesim var ki maalesef Hz. Peygamberin(SAV) in deyiyle sadece kendilerini aç bırakıyorlar. Oysa Ramazan ayı Kur’an ve sünnet ayı, haramlardan en çok sakınılması gereken ay. Öğrencilerin istemsizce okula gidişi, ders çalışmayışı, öğretmenlerin ders anlatmaya pek niyetli olmayışı, esnafın canından bezgin bir şekilde adeta bir şey satmak istemeyişi, ustaların işlerinin başında pek durmayışı, ev hanımlarının dahi öğlene kadar yatıp iftar hatırına öğleden sonra sadece mutfağa girişi, İftara zengin ve gösterişli misafirlerin çağrılışı, İftar sofrasında israfın had safhada oluşu, dahası sofrada hiç mi hiç fakir fukaraya yer verilmeyişi vs. Tüm bunlar Ramazan’ın ruhaniyetine aykırıdır. Yukarda sıraladıklarımıza tembellik te ekledik mi Hz. Peygamber(SAV) ve Sahabe-i Kiramın hiç de istemediği arzulamadığı bir ümmet profilini çizmiş oluyoruz.
Oysa Asrı saadet döneminde Müslümanın en verimli dönemi maddi ve manevi olarak Ramazan ayı oluyordu. Manevi olarak gündüzleri oruç tutmanın yanı sıra Kur’an-ı Kerim tilaveti bolca okunurdu. Geceleri ise teravih namazı pür dikkat bir şekilde 20 rekât eksiksiz olarak kılınırdı. Hatta o kadar kalabalıklar oluşuyordu ki Hz. Peygamber(SAV) teravih namazı ümmete farz kılınır kaygısıyla Sahabe-i kiramı evlerine gönderiyor, kimi zaman Mescidi Nebevide teravihini eda ederken kimi zamanda evinde kılıyordu . Ashab-ı Kiram Ramazan gecelerinde teheccüd namazı daha dikkatlice kılınır duaya daha çok sarılırdı. Ramazan ayı bir nevi Kuran ayıydı. Hz. Peygamber(SAV) Hz. Cebrail ile Kur’an-ı mukabele ederken sahabe-i kiram da Ayeti Kerimeleri ezberliyor, ezberlerini kontrol ediyordu. Ramazan ayı fıtır ve sadaka ayıydı. İftar vaktinde özellikle Ashabı Suffedeki kendini ilme adamış fukara sahabe evlere davet edilirdi. Allah o gece ne nasip ettiyse beraber iftar açarlardı Ramazan ayı yardımlaşma ayıydı. Miskin ve düşkünleri hatırlama ayıydı. Ramazan ayında daha çok Sıla-i rahim yapılırdı. Ramazan ayı rahmet ve bereket ayıydı. Ramazan ayı af ve mağfiret ayıydı.
Sahabe-i Kiram dünya işlerinde de elbette ki geri kalmıyordu. Hz. Peygamberin(SAV) ‘’Yarın ölecekmişsin gibi ahiretine, hiç ölmeyecekmişsin gibi dünyana çalış’’ hadisi şerifini kendine vazgeçilmez bir öğüt olarak kabul etmiş ve din ile dünya işlerini beraber yürütmüştür. Hurma bahçesi olanlar hurmalıklarında, çarşı pazarda esnaf olanlar çarşı pazarında, hayvancılıkla uğraşanlar hayvanlarının başında dünyalık işlerini eksiksizce yürütmüşlerdir. Bunun yanı sıra bir sefer emri geldiğinde sağlam imanları gereği yaptıkları her ne iş varsa onu bırakıp en kısa sürede Mescidi Nebevi ’de Hz. Peygamberin (SAV) huzurunda toplanır verilen emir gereği İslam Nurunu yer yüzüne yaymak için yola çıkarlardı. İslam tarihi bu örnek gazvelerle doludur. Nitekim bu gazvelerin başında Bedir Savaşı gelir. İslam Ordusunun ilk zaferi olan Bedir Gazvesi Ramazan ayında olmuştur. Sahabe-i Kiram ilk zaferini Ramazan ayında kazanmıştır. Tebük seferi de Ramazan ayında gerçekleşmiştir. Sahabe-i Kiramın verilen görevden kaçmayışı ve samimiyetleri neticesinde Cenabı Hak kendilerine zafer ihsan etmiştir. Ramazan ayındaki önemli fetihlere örnek ise Mekke-i Mükerreme’nin fethi İnsan İslam tarihinde şüphesiz en büyük fetihtir. Nihayetinde Şehri Şirinimiz Diyarbekir’in fethi de bir Ramazan günü gerçekleşmiştir. Yani atalarımız bir Ramazan günü İslam nuruyla tanışmışlar. Belki de Cenabı Allah (cc) sahabe-i kiramın İslam nurunu yaymak adına binlerce kilometre öteden gelmeleri sebebiyle gösterdikleri çaba ve Ramazan Şerif hürmetine topraklarımızın İslam Güneşiyle aydınlanmasını arzulamış ve rıza göstermiştir.
Dünden bugüne Ramazan aylarını karşılaştırdığımızda görüyoruz ki Sahabe-i Kiram döneminde ihlas ve samimiyet vardı. Çalışkanlık vardı. ‘’ El Kasibu Habibullah’’ ‘’ Çalışan kişi Allah’ın sevgili kuludur’’ hadisi şerifi gereği kulluk görevlerinde hiçbir eksiklik görülmezken dünyevi işlerde de her zamanki görevler yerine getiriliyordu.
Madem Hz. Peygamber (SAV) ve her biri bir yıldız olan Sahabe-i Kiram bizlerin Cenab-ı Allah’ı tanıma ve kulluk etme yolunda rehberi ve öncüleridir. Onların yaptığı her şeyi kendimize bir emir telakki bilip din ve dünya işlerini beraber yürütmeli ve niha-i yolculuğumuza çalışkan adımlarla yol almalıyız.
Selam ve dua ile…