Riya, “Allah’tan başkasının hoşnutluğunu kazanma düşüncesiyle amelde ihlâsı terketme, Allah’a itaat eder görünerek kulların takdirini kazanmayı isteme, ibadeti Allah’tan başkası için yapma, ibadetleri kullanarak dünyevî çıkar peşinde olma; Allah’ın emrini yerine getirmek maksadıyla değil insanlara gösteriş olsun diye iyilik yapma,insanların görmesi ve takdir etmesi için ibadeti açıktan yapma vb. şekillerde tanımlanmıştır.

Riya, kişinin, başkalarının beğenisini kazanmak, şan , şöhret saygınlık ve çıkar sağlamak amacıyla gösteriş için inandığından farklı davranışlarda bulunmasıdır. Riya, gizli yapılması gereken amel ve ibadetleri başkalarının görmesi amacıyla açıktan yapmaktır. Efendimiz (sas) bir hadisi şeriflerinde “...Kim, görsünler ve duysunlar diye bir kişiyi yüceltirse Allah da kıyamet günü onun gösteriş ve insanlara duyurma niyetini ortaya çıkarır.” (Ebû Dâvûd, Edeb)

Dünyevî menfaat söz konusu olunca ameller boşa gider. İçerisine riya karışan ibadet ve amelin özünün yok oluşu ve kuru bir davranıştan ibaret oluşu ise Kur’an’da şöyle dile getirilmiştir. "Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez."  (Bakara; 264)

Ashâbına, kendileri için en fazla korktuğu şeyin küçük şirk olduğunu söyleyen Allah Resûlü’ne, sahabenin, “Ey Allah"ın Resûlü, küçük şirk nedir?” diye sormaları üzerine Allah Resûlü şöyle cevap vermiştir:Riyadır. Yüce Allah kıyamet gününde kullara amellerin karşılığını verdiği zaman, onlara, "Dünyada kendilerine riyakârlık yaptıklarınızın yanına gidin! Bakın acaba onların yanında bir mükâfat ya da hayır görebilir misiniz?" diyecek.” (Beyhakî, Şuabü’l-îmân.)

Riya; Amellerde Allah rızasını arama keyfiyeti demek olan ihlasın zıddıdır. Bir Müslüman ibâdetlerini Allah rızası için yapmakla mükelleftir. Sadaka, zekat, yardım, güler yüz, tatlı söz gibi her çeşit hayırlı amelleri de Allah rızası için yapmalıdır.

Riya, maddî ve manevî çıkar elde etmek için yapılır. Kişinin özellikle ibadetlerini gösteriş için yapması, onun şirke girmesi; namazının, orucunun, haccının, zekatının boşa gitmesine sebep olur. Riya çok değişik şekillerde yapılmakla birlikte, bunlarda ortak özellik, dindarlık veya dürüstlük görüntüsü altında, insanlar arasında çıkar sağlamak, şan ve şöhrete ulaşmak arzusudur. Sevmedikleri kişileri seviyormuş gibi görünen, onları öven ve böylece menfaat sağlamaya çalışan riyakârlara da bol bol rastlanır.

Şu halde, Allah'ın emrini ve rızasını düşünerek değil de, dindar görünmek için ibadet etmek, âlim ve bilgili desinler diye ilimle uğraşmak, cömert tanınmak için zekât ve sadaka vermek, riyadan ibaret kötü bir davranışın ötesinde bir anlam ifade etmemektedir.

Ebu Saîdi'l-Hudrî radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Her kim duyulsun diye bir iş işlerse, Allah onun kıymetsizliğini duyurur.   Her kim gösteriş olsun diye bir iş yaparsa, Allah da onun gösteriş yapmasını ve değersizliğini ortaya çıkarır."(Müslim, Zühd, Buhârî, Rikak )

Görünüşte Allah’a itaat ediyor gibi yaparak aslında kulların beğenisini kazanmayı amaçlamak, dünyevî çıkarları gözeterek ibadet yapmak, Allah emrettiği için değil de insanlara gösteriş olsun diye iyilik yapmak, gizli yapma imkânı olduğu hâlde gösteriş amacıyla bazı ibadetleri açıktan yapmak riyanın en tehlikeli olanıdır. Nitekim Hz. Peygamber, bir kişinin namaza durup da başka birisinin kendine bakmasından dolayı namazını güzelleştirmesini gizli şirk olarak nitelendirmiştir. ( İbn Mâce, Zühd, 21.)

Ebu Safâ radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) yanımıza geldi. Biz o sırada Mesîh Deccal'i müzakere ediyorduk. Rasülüllah (sas)  buyurdular ki:

"Ben size, nazarımda sizin için Mesih Deccal'den daha ürkütücü bir şeyi haber vereyim mi?"

"Evet! Ey Allah'ın Resûlü! Söyleyin!"dedik. Rasülüllah (sas)  şöyle buyurdular:

"Şirk-i hafidir (gizli şirk). Mesela, kişi kalkar, namaz kılar, bu namazını, kendisine bakanlar sebebiyle güzel kılar, (işte bu, gizli şirke bir örnektir.)"( İbn Mâce, Zühd.)

İbadeti, Allah’a itaati amaçlayarak değil de insanların beğenisini kazanmak veya dünyevî bir makam edinmek beklentisiyle yapmak ibadete bir nevi şirk karıştırmaktır. Bu şekilde ibadete karışan riyanın az olması da şirke düşme tehlikesini ortadan kaldırmaz. Hz. Peygamber az bile olsa riyanın şirkle ilişkisine dikkat çekmiştir.

Ömer bin el-Hattab (r.a.) 'dan şöyle rivayet ediliyor: Bir gün kendisi Resulullah (s.a.v.) 'in (Medine'deki) mescidinden çıktı ve Muaz bin Cebel (r.a.) 'in Peygamber (s.a.v.) 'in kabri yanında oturup ağladığını gördü. Sonra (ona): Seni ağlatan nedir, diye sordu.

Muaz (r.a.) "Resulullah'dan (s.a.v.) işittiğim bir şey beni ağlatıyor. Ben Resulullah (s.a.v.) 'dan şu buyruğu işittim" dedi.  (Rasülüllah (s.a.v.) şöyle buyurdular): "Şüphesiz riyanın azı (bile) şirktir, (yani Allah'a ortak koşmaktır). ....." (İbn Mace, Fiten, 16).

Yine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: "Riyanın en azı da şirktir." buyurmuştur.

Peygamber Efendimiz, amellerdeki ihlâs eksikliğinin, ne hazin bir hüsran sebebi olduğunu  Şeddâd İbnu Evs radıyallahu anh'dan rivayet edilen bir hadisi şerifte şöyle ifâde buyurur:

“Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, Allâh’a şirk koşmaktır. Bu sözümle onların Ay’a, Güneş’e veya puta tapacaklarını kastetmiyorum. Beni korkutan asıl şey, Allâh’ın rızâsının dışındaki gâyeler için yapılacak ameller ve gizli şehvetlerdir (gösteriş duygularıdır).” (İbn-i Mâce, Zühd, 21)

Hayırlı ameller Allah için yapılacakken dünyevî bir menfaat için yapılınca, o dünyalık olan menfaat Allah yerine konmuş olmaktadır. İslam dini, İhlâs ve samimiyete  ehemmiyet vermektedir.  Riyayı da, bir nevî şirk olarak görmektedir. Resûlullah (sas) şirkin bu çeşidine şirk-i hafî (gizli şirk) demiştir.. Dünyevî menfaat söz konusu olunca ameller boşa çıkar. Dünyevî menfaat için amel işleyenlerin durumu aşağıdaki Kudsi Hadisi Şerifte daha açık olarak ortaya konmaktadır:

Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi: Ben Resûlullah (sas) şöyle dediğini işittim. Allah’u Teâlâ buyurdu ki: “Ben, ortakların ortaklıktan en uzak olanıyım. Kim işlediği amelde benden başkasını bana ortak koşarsa, o kişiyi de ortak koştuğunu da reddederim. Ben ondan uzağım ve benim için yaptığı o iş, bana değil, ortak ettiği kimseyedir.( Ahmed İbni Hanbel, Müsned)

İbadet, Allah için yapılır. Allah'ın rızası dışında bir amaçla; gösteriş olarak ibadet yapmak, Allah rızasını ortadan kaldırır. Gösteriş için ve bir çıkar düşüncesiyle Kur'ân okumak, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, sadaka vermek, ibadetleri boşa çıkarır.

Ameller, riya ve gösteriş arzusu ile kirletildiğinde anlamını kaybeder. İhlas ve samimiyetten uzak amellerin dışı süslüdür ama içi boştur. Samimiyet olmadan değerler, değerini yitirir. Samimiyet sadece inanç ve ibadetlerde değil, insanlarla ilişkilerimizde de son derece önemlidir. Aile ve akraba ortamında, komşuluk ve arkadaşlık ilişkilerinde, iş hayatında, kısacası müminin, hayatının her alanında içten ve samimi olması en büyük ahlaki erdemlerdendir. Bu erdemi kazanmanın yolu da her işimizde Rabbimizin rızasına talip olmaktan geçer.

Müminler olarak ihlas ve samimiyet sınavından geçtiğimiz dünyada bizlere düşen, ikiyüzlülükten, gösterişten bencillikten uzak durmaktır. Her sözümüzde, her işimizde, Rabbimizin rızasını, O’nun hoşnutluğunu amaçlamaktır. Yüce değerlerimizi, samimimi duygularımızı istismar etmek isteyen riyakârlara karşı uyanık olmaktır. Göz boyayarak aramıza fitne, fesat, ayrılık, gayrılık sokmaya çalışanlara fırsat vermemektir. 

Buna göre gerçekten dine inanan ve âhiret sorumluluğu taşıyan insan hem Allah’a hem de yaratılmışlara karşı ödevlerinin bilincinde olup bunları tam bir ihlâs ve samimiyetle yerine getiren, kendisi iyilikler yaptığı gibi herkesin de iyilik yapmasına ön ayak olan, yardımlaşma ve dayanışmanın önünü tıkayan değil, aksine gelişip yaygınlaşmasına, bireyselliği aşarak toplumsal ve kurumsal bir yapı kazanmasına katkıda bulunan insandır. İslâm’ın hakim kılmak istediği gerçek ahlâk ve üstün insanlık işte budur.

Sohbetimizi Peygamber Efendimiz (sas) yapmış olduğu bir dua ile bitirelim:

“Allah’ım! Nefsin doymak bilmeyen ihtiyaç hissinden, küfürden, fâsıklıktan, hakka muhâlefetten ve ayrılıktan, nifaktan, süm’adan (amelleri insanların duyması için yapmaktan), riyâdan Sana sığınırım. Sağırlıktan, dilsizlikten, delilikten, cüzzamdan, baras  hastalığından ve her türlü kötü ve müzmin hastalıklardan Sana sığınırım.” (Buhâri, Tefsir)