Saadet ve Şekâvet ne demektir? Cahiliye döneminde mutluluk ve mutsuzluk kavramları nasıl tanımlanıyordu? İslam ile birlikte bu kavramlar nasıl değişti? Müslümanın mutluluk anlayışı nedir? Saadet ve Şekâvet (mutluluk ve mutsuzluk) ile ilgili hadisler...

Hz. Ali (ra) anlatıyor:

“Bir keresinde Medine"deki Bakî" Kabristanı"nda bir cenazede bulunuyorduk. Peygamber (sav) yanımıza gelip oturdu. Biz de onun çevresine toplandık. Elinde bir çubuk vardı. Başını düşünceli bir şekilde aşağıya doğru eğdi ve elindeki çubukla yerde çizgiler çizmeye başladı. Sonra, "Hiçbiriniz, (hatta) hiçbir canlı yoktur ki cennet ve cehennemdeki gideceği yer ile saîd (mutlu) veya şakî (bedbaht) olduğu (önceden) yazılmış olmasın." buyurdu.”

(Buhârî, Cenâiz, 82; M6731 Müslim, Kader, 6)

Sa"d (b. Ebû Vakkâs) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “İnsanoğlu, Allah"ın kendisi için takdir ettiğine rıza gösterirse mutlu olur. Şayet, Allah"tan hayırlı olanı ummayı terk eder ve Allah"ın kendisi için takdir ettiğine kızıp, isyan ederse bedbaht olur.”

(Tirmizî, Kader, 15)

***

İsmâil b. Muhammed"in, babası aracılığı ile dedesi Sa"d b. Ebû Vakkâs"tan naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Üç şey insanoğlunun mutluluğundan, üç şey de insanoğlunun bedbahtlığındandır. İnsanoğlunun mutluluğundan olan şeyler; iyi bir eş, oturmaya müsait bir ev ve uygun bir binektir. İnsanoğlunun bedbahtlığından olan şeyler ise, kötü bir eş, kötü bir ev ve kötü bir binektir.”

(İbn Hanbel, I, 169)

***

Hâris b. Ebû Yezid"in naklettiğine göre, Câbir b. Abdullah, Hz. Peygamber"i (sav) şöyle derken işitmiştir: “Ölümü istemeyin. Zira can vermek (sekerâtü"l-mevt) çok zordur. Kişinin ömrünün uzun olması ve Allah"ın insana, tevbe ile kendisine yönelme imkânı vermesi onun için mutluluktur.”

(İbn Hanbel, III, 333)

***

İbn Ömer"den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav), Mekke"nin fethi günü insanlara hitap ederek şöyle buyurmuştur: “Ey İnsanlar! Allah sizden câhiliye gururunu ve atalarla övünme âdetini gidermiştir. İnsanlar iki gruptur: İyi, takva sahibi, Allah katında değerli kişi ve günahkâr, bedbaht Allah katında değersiz kişi. İnsanlar, Âdem"in çocuklarıdır ve Allah, Âdem"i topraktan yaratmıştır…”

(Tirmizî, Tefsîrü"l-Kur"ân, 49; Ebû Dâvûd, Edeb, 110, 111)

***

Ebû Hüreyre"nin rivayet ettiğine göre Resûlullah (sav), “Şakî (bedbaht) dışında kimse cehennem ateşine girmez.” buyurmuş, “Ey Allah"ın Resûlü, şakî kimdir?” diye kendisine sorulunca da, “Şakî, Allah için hiçbir taatte (ibadet ve amelde) bulunmayan ve Allah için hiçbir kötülüğü (günahı) terk etmeyen kimsedir.” cevabını vermiştir.

(İbn Mâce, Zühd, 35; İbn Hanbel, II, 349)

SAADET VE ŞEKÂVET (MUTLULUK VE MUTSUZLUK) İLE İLGİLİ HADİSLERİ NASIL ANLAMALIYIZ?

Hz. Ali (ra) anlatıyor: “Bir keresinde Medine"deki Bakî" Kabristanı"nda bir cenazede bulunuyorduk. Peygamber (sav) yanımıza gelip oturdu. Biz de onun çevresine toplandık. Elinde bir çubuk vardı. Başını düşünceli bir şekilde aşağıya doğru eğdi ve elindeki çubukla yerde çizgiler çizmeye başladı. Sonra, "Hiçbiriniz, (hatta) hiçbir canlı yoktur ki cennet ve cehennemdeki gideceği yer ile saîd (mutlu) veya şakî (bedbaht) olduğu (önceden) yazılmış olmasın." buyurdu. Sahâbîlerden biri, "Ey Allah"ın Resûlü! Öyleyse biz ibadeti ve ameli bırakıp yalnız kaderimize dayanmalı değil miyiz? Çünkü nasıl olsa saadet ehlinden olan kimse ona uygun işler yapacak; şekâvet ehlinden olan kimse de ona uygun işler yapacak." dedi. Bunun üzerine Allah"ın Resûlü, (bilakis iyi ameller yapmak gerektiğine ve herkesin ne iş için yaratıldıysa onu kolaylıkla başaracağına işaretle), "Saadet ehlinden olan kimseye saadet ehlinin ameli; şekâvet ehlinden olan kimseye de şekâvet ehlinin ameli kolaylaştırılacaktır." buyurdu ve Leyl sûresinin şu âyetlerini okudu: "Onun için kim (elinde bulunandan) verir, Allah"a karşı gelmekten sakınır ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) tasdik ederse, biz onu en kolay olana kolayca iletiriz. Fakat kim cimrilik eder, kendini Allah"a muhtaç görmez ve en güzel sözü (kelime-i tevhidi) yalanlarsa biz de onu en zor olana kolayca iletiriz." ”1

Câhiliye döneminde saadet (mutluluk) ve şekâvet (mutsuzluk) kavramı, daha çok mutluluğu ve mutsuzluğu şans ve talihte aramak için kullanılmıştır. Mutluluk ve mutsuzluk, şans ve talih işi olarak görülmüş, şans ve talih de yıldızların ve kuşların hareketleriyle tespit edilerek sığ bir anlayışa indirgenmiştir. Günümüzde de görüldüğü gibi astroloji ve farklı dillerdeki“talih kuşu” ve benzeri ifadelerde geçen mutluluk ve mutsuzluk, ne insanın kendisine, ne yapıp ettiklerine ne de Yaratıcı"sına bağlanmaktadır. Nitekim “saadet” kavramının kendisinden türediği “seade” kelimesi, erken dönem Arapça sözlüklerde ilk anlam olarak “uğurlu olmak, bir şeyi uğurlu saymak, meymenetli olmak” anlamlarında kullanılmış; bu kelimeden türeyen “suad”, şans ve talihi belirleyen bir yıldızın adı olmuştur. Ayrıca Araplar, şans getirip getirmemesine göre yıldızları, “sa"d” kelimesini izafe ederek isimlendirmişler; “yevm-i sa"d ve yevm-i nahs” deyimini de “bahtlı gün, bahtsız gün” anlamında kullanmışlardır. Aynı şekilde saadetin tam karşıtı olan “şekâvet” kelimesini de “büyük talihsizlik, bedbahtlık, sefalet, ümitsizlik, zorluk, ıstırap” anlamlarında kullanmışlar, dolayısıyla mutsuzluğu da şans ve talihe bağlamışlardır.2

İslâm"la birlikte hem Kur"an hem de Hz. Peygamber, saadet ve şekâvet kavramlarının anlamında köklü bir değişiklik yapmış; mutluluğu ve mutsuzluğu şans ve talihte aramak yerine insanın kendisine ve bu dünyada yapıp ettiklerine bağlayarak Yüce Allah"la olan ilişkisine göre anlamlandırmıştır. İslâm, dünyası ve âhireti ile hayatı bir bütün olarak değerlendirmektedir.