Bundan dolayı her iki kavrama dünyevî ve uhrevî olmak üzere varlığın iki boyutunu kuşatan bir anlam yüklemiştir. Saadet, hem bu dünyadaki mutluluğu hem de âhiretteki mutluluğu ifade ederken; şekâvet de hem bu dünyadaki mutsuzluğu hem de âhiretteki mutsuzluğu ifade etmektedir. Saadet kavramı açısından bakıldığında her iki âlemdeki mutluluk, kaynağı vahiy olan din tarafından yorumlanan ve yönlendirilen bir dünya hayatına bağlıdır. Nitekim İslâm"da dinin tanımı ve anlamı, hem bu dünyada hem de âhirette kişiyi mutlu kılacak ilâhî kuralların tamamı olarak belirlenmiştir. Aynı şekilde “dâreyn saadeti” deyimi ve duası da dünya ve âhiret mutluluğunu anlatmaktadır.
Dünya saadeti söz konusu edildiğinde, dünya hayatında dinin, aklın, bedenin, neslin ve malın korunması, İslâm"ın en büyük gayesidir. Bütün bunlar, aynı zamanda günümüz dünyasının temel insan hak ve özgürlüklerinden saydığı hususlardır. Dolayısıyla dünya saadeti ancak, bu beş temel hakkın korunduğu ve yaşatıldığı bir dünyada gerçekleşebilecektir. Bu da İslâm"ın emir ve yasaklarının fert ve toplum hayatında yaşanmasıyla sağlanabilir ki âhiret saadetinin yolu da bundan geçmektedir. Ayrıca dünya saadetinin, bilgi ve sağlam karakter gibi nefse (benliğe), sağlık ve güvenlik gibi bedene ve bu ikisinin dışında kalan ve bu ikisinin mutluluğunu artıracak servet ve benzeri hususlara ilişkin yönleri de bulunmaktadır.
Âhiret saadeti, Allah"a kendi rızasıyla teslimiyet gösteren ve bilinçli bir hayat sürerek O"nun emir ve yasaklarına itaat edenlere vaad edilen, Allah"ın rızasına nâil olma ebedî huzur ve neşesini de içinde barındıran sonsuz mutluluktur. Kur"ân-ı Kerîm, bu durumu şöyle anlatmaktadır: “O gün geldiği zaman Allah"ın izni olmadan hiçbir kimse konuşamaz. Onlardan mutsuz (cehennemlik) olanlar da vardır, mutlu (cennetlik) olanlar da. Mutsuz olanlara gelince; cehennemdedirler. Onların orada çok ıstıraplı bir soluyuşları ve hıçkırışları vardır. Onlar, gökler ve yerler durdukça orada ebedî olarak kalacaklardır. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Şüphesiz Rabbin istediğini yapandır. Mutlu olanlara gelince, gökler ve yerler durdukça içinde ebedî kalmak üzere cennettedirler. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Bu onlara ardı kesilmez bir lütuf olarak verilmiştir.” 3 Buna göre asıl saadet, ebedî saadettir. O da cennettir, cemâlullahtır.
Kur"an"da, şekâvet kelimesi çeşitli türevleriyle kullanılmış, bu kavrama ne şans ne de talih anlamı yüklenmiştir. Aksine bu kavram Allah"tan yüz çeviren ve O"nun hidayetini reddeden kimselerle ilgili olarak kullanılmıştır.4 Örneğin dünya zevk ve eğlencelerine dalmak suretiyle benliklerini kaybedenler5 şakî kimselerdir. Bu insanlar, dünya hayatlarında yapıp ettiklerinden mutlu olduklarını düşünüyor olabilirler. Gerçekte ise benliklerini kaybettikleri için farkına varamadıkları ama âhirette mutlaka farkına varacakları, tam bir bedbahtlık içindedirler. Orada onları, iç çekişlerin ve hıçkırıkların hâkim olduğu bir elem günü beklemektedir.6
Aslında şekâvet kelimesi, bedbahtlığın farklı boyutlarını bünyesinde barındıran bir niteliğe sahiptir. Meselâ, şekâvet kapsamında okunabilecek kelimeler arasında yer alan “havf”, korku ve kaygıyı ifade ederken,7 “hemm” ve “hüzn”, üzüntü, mutsuzluk ve iç sıkıntısını anlatmaktadır.8 “Hasret”, insanın elinden kaçırdıklarına duyduğu elem ve pişmanlığı,9 telâfisi imkânsız olanı görünce yaşanan ruh hâlini ifade ederken, “dîyk” gönül huzursuzluğunu, şüphe ve tedirginliği anlatmaktadır.10 Benzer şekilde “gam”, dilimizde de kullanıldığı biçimde dert, keder anlamı taşımaktadır.11 Olumsuz çağrışıma sahip bütün bu ifadelerin şekâvete dair bedbahtlık türleri olduğunu söylemek mümkündür.
Hz. Peygamber"in dilinde de saadet ve şekâvet kavramının anlam dünyası, Kur"an"ınki ile örtüşmektedir. Anne tarafından Hz. Peygamber"e akraba olup ona ilk iman edenlerden biri olan Sa"d b. Ebû Vakkâs"tan12 rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber, “İnsanoğlu, Allah"ın kendisi için takdir ettiğine rıza gösterirse mutlu olur. Şayet, Allah"tan hayırlı olanı ummayı terk eder ve Allah"ın kendisi için takdir ettiğine kızıp, isyan ederse bedbaht olur. ” buyurmuştur.13
Bu rivayete göre dünya hayatında mutluluğun anahtarlarından biri, Hz. Peygamber"in dilinde “Allah"tan hayırlı olanı istemek” olarak çevirdiğimiz istihâre bilincidir. İstihâre, sadece bir rüya görmek için yatmak değil, Allah"tan hep hayırlı olanı isteme bilincine ulaşabilmektir. Bu bilinç, kişinin, “Ey Rabbim! Şayet senden istediğim şey benim için hayırlı ise onu bana nasip eyle!” diyebilme şuurudur. Buna göre istihâre, her şeyden önce Müslüman"ın hayat tarzıdır.
Mutluluğun diğer anahtarı ise Allah"ın kaza ve kaderine rıza gösterebilme bilincidir. Yunus Emre"nin deyişiyle, “Kahrın da hoş, lütfun da hoş!”; Erzurumlu İbrâhim Hakkı"nın ifadesiyle, “Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler!” teslimiyetini sergileyebilmektir. Bela ve musibetlere sabır gösterebilmektir. Çünkü dünya imtihanı ancak bu şekilde kazanılabilir. Hz. Peygamber, “Sabır, musibetin başa geldiği ilk andadır.” buyurmuştur.14 Müslüman, dünya hayatında zaman zaman musibetlerle karşılaştığında, bunu asla bir bedbahtlık olarak görmez. Aksine ıstırap, sıkıntı, felâket ve musibetler, bir Müslüman"ın, faziletli davranışlar sergileyebilmesi için, Allah"a olan imanının test edildiği bir denenme sürecidir. Böyle bir ıstırap, asla şekâvet değildir. Bunun adı beladır, denenme süreci de ibtilâdır. Kur"an, bu durumu, “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele!” 15 âyetiyle ifade etmektedir.
Câhiliye döneminde Araplar, kadın, ev ve atı (bineği) uğursuz sayarlar; bunların kişiyi bereketsiz ve mutsuz kılacağına inanırlardı.16 Hz. Peygamber, câhiliyeden gelen bu bâtıl inancı ortadan kaldırarak bu dünyadaki bütün mutlulukların en başına, kişinin iyi bir aile kurmasını getirdi. Uhud Savaşı"nda bedenini siper ederek Hz. Peygamber"i koruyan ve bu sebeple Peygamber Efendimizin kendisini, “Anam babam sana feda olsun!” diyerek methettiği, isminin kelime anlamı da “mutluluk” olan büyük sahâbî Sa"d b. Ebû Vakkâs"tan nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Üç şey insanoğlunun mutluluğundan, üç şey de insanoğlunun bedbahtlığındandır. İnsanoğlunun mutluluğundan olan şeyler; iyi bir eş, oturmaya müsait bir ev ve uygun bir binektir. İnsanoğlunun bedbahtlığından olan şeyler ise kötü bir eş, kötü bir ev ve kötü bir binektir.” 17
Hayırlı bir eşten kasıt, dindarlık, beden sağlığı, akıl, edep, güzel idare ve yaratılış güzelliği gibi niteliklerdir. Hz. Peygamber"in saadet kelimesini en çok kullandığı yerlerden birinin aile hayatı ile ilgili konular olması, onun (sav) aile mutluluğuna verdiği önemi göstermektedir. Aile mutluluğunu Kur"an, “göz aydınlığı” deyimi ile anlatmaktadır. Genellikle bütün dillerde mutluluğun ilk tezahür ettiği yer, göz bebeğidir. Kur"an"da da müminlerin özellikleri anlatılırken onların, “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah"a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle!” 18 şeklinde dua ettiklerinden söz edilmektedir.