Rahman ve Rahim Allah’ın ismiyle
Allah’a sonsuz Hamd, Resulüne sayısız Salat ve Selam olsun.
Değerli okurlar! Sizinle dünya ve ahiret yolunun selameti için bazı ilkelerden kısaca bahsedeceğiz.
İslam dini, itikat, ibadet ve ahlak esaslarıyla birlikte bir ilahî kurallar ve değerler bütünüdür. Konumuz olan “TAKVA” da bunlardan biridir. Müslüman kişi, bizler isimle yetinemeyiz. Allah (c.c), Müslüman olarak isimlendir, mümin olarak nitelendirmiş, mütakilerden çok bahsetmiş. İhsan makamına yükselmelerini istemiş. Kur’ân-ı Kerim’de Allah dostlarının nitelikleri anlatılırken iman ve takvâ’dan bahsedilmektedir. Takvâ kelimesi, bir şeyi korumak, ona zarar verecek şeylerden ve tehlikelere karşı korumaktır. Dinî bir kavram olarak ise takvâ; “Kişinin itaatte bulunarak nefsini Allah’ın korumasına bırakması ve bu suretle, âhirette zarar ve elem verecek şeylerden kendini iyice koruması” şeklinde tarif edilmiştir. Takva sahibine “muttaki” denir.
“Takvâ, insanı Allah’tan uzaklaştıracak şeylerden, nefsin arzularını terk etmek ve yasaklardan uzak durmaktır.” “Takva; Allah’tan korkarak günahlardan kaçınmakta, Allah’ın emir ve yasaklarına uymakta titizlik göstermek, Allah’ın himayesine girmek, emrini tutup azabından korunmaktır” (Ragıb el-İsfahanî, el-Müfredat, s. 530.) şeklinde de tanımlanmıştır. Takva: tahkîk derecesindeki imân atmosferi içinde Allah'tan saygı ile korkup her türlü şirkten, fenalıktan, ahlâksızlıktan sakınmak; kulluk görevini yerine getirme azim ve gayretiyle farz ve vâcib ibâdetleri vaktinde yerine getirmek, sünnetleri ihmal etmeyip günlük hayatı kitap ve sünnete göre düzen ve dengede tutmaktır.
- Hz.Ömer ile ashabtan Übeyy b. Kâ’b arasında geçen şu diyalog da bu tanımın doğruluğunu teyit etmektedir. Hz.Ömer, takvâ kelimesinin ne anlama geldiğini kendisine sorduğunda Übeyy b. Kâ’b ona şu karşılığı vermiştir:
- Dikenli yolda hiç yürümedin mi?
- Yürüdüm.
- O zaman ne yaptın?
- Paçalarımı sıvayıp dikenlere basmamaya gayret ettim.
- İşte takvâ odur. (Muhammed Ali es-Sabunî, Muhtasaru Tefsir-i İbn Kesîr, I, 28).
Muttakî insanı diğerlerinden ayıran en önemli özellik şunlardır:
- Kur’ân-ı Kerim’i rehber edinip onun yolundan gitmek.
- Bela ve musibetlere karşı sabırlı olmak,
- Allah’ın takdiri neticesinde meydana gelen tecellilere razı olmak,
- Allah’ın bahşetmiş olduğu nimetlere şükretmek,
Müslümanın gerçek anlamda muttaki olarak yaşayabilmesi için; günah dikenleriyle dolu hayat yolunda çok dikkatli yürümesi, kalbi basiretli ve dikkatli olması, hırs çukuruna, şehvet bataklığına ve haram uçurumuna düşmekten sakınması, iman, ibadet ve ahlakını son nefesine kadar koruması gerekir. Allah Kur’an-ı Kerim’de:
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa öylece sakının ve siz ancak müslümanlar olarak ölün” (Âl-i İmrân:3/102) ayeti bu gerçeğe işaret etmektedir. Bu âyet-i kerimede, insanların dünya ve ahirette mutlu ve huzurlu bir hayat sürmeleri sağlayacak bazı ilahî emirler yer almaktadır ki, bunların ilki ve en önemlisi şudur: Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa öylece sakınınmak. O’na karşı takvâ, ibadet ve itaat görevinizi eksiksiz olarak, hakkıyla yerine getirmektir. Müminler Allah'a ihlasla ibadet etmek, hiçbir tarafa sapmaksızın, dosdoğru hidayet yolunu takip etmek, ilahî gazap ve azaba maruz kalmaktan sakınmak, sevap ve hoşnutluğunu kazanmayı umarak hayırlı ve sâlih ameller işlemek göreviyle yükümlüdürler. Kısaca Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmek, yapılmasını emrettiği işleri yapmak, yasakladığı işleri yapmaktan da uzak durmalıdır. Takvânın en güzel tanımlarından biri, Hz.Ali getirmiştir:
“Takvâ, Allah’tan korkmak, Kur’ân ile amel etmek, aza razı olmak ve göç gününe (âhirete) hazırlanmaktır.” (Edebü’l-Hitabeti’d-Diniyye Fî’d-Da’veti’l-İslamiyye, Halep 1400 h. II. Baskı. s 400).
Allah’ın emirlerini yerine getiren, yasaklarını ihlal etmekten korkup sakınan, O’na karşı saygılı olan, kendisi için takdir edilen rızık az da olsa onunla yetinen ve başkalarının malına göz dikmeyen, hırslı ve tamahkâr olmayan, ahirette ilahî sevap ve mükâfata kavuşmak için dünyada iken gerekli hazırlıkları yapan insana yakışan en güzel vasf takvâdır.
Yüce dinimiz İslâm, bütün hayırları, güzellikleri ve Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaya vesile olacak imkân ve fırsatları bünyesinde bulundurmaktadır. İslam'ın gösterdiği dosdoğru yoldan giden, İslami şiarları koruyan, dinin kendisine yüklediği görevleri eksiksizce yerine getiren ve kendini böyle bir hayat tarzına alıştırma gayreti içinde olan kişi muttaki insandır. Böyle bir yaşantıya sahip olan insana cennet vaad edilmiştir; günahlarının bağışlanacağı müjdesi verilmiştir. Gerçek manada Müslüman, işte bu tarzda bir hayat süren insandır. Rabbimizin teşfiki ve ebedi ziyafetini şöyle tasvir etmiştir:
“Rabbinizin bağışlamasına ve genişliği göklerle yer arası kadar olup, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun” (Âl-i İmrân:3/133).
Sevgili Peygamberimiz; ilahi emir ve yasakların, helallerin ve haramların belli olduğunu, Müslüman’ın neyi yapıp neyi yapmayacağı konusunda yeterince bilgi sahibi olduğunu, şüpheli şeylere karşı ise tedbirli ve duyarlı olmamız gerektiğini bildirmişlerdir:
“Şurası muhakkak ki haramlar apaçık bellidir. Helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanların çoğu bunu bilmez. Bu durumda kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, –takvaya sarılırsa- dinini de ırzını da korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse, harama düşmüş olur. Tıpkı koruluğun çevresinde sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa girebilecek durumdadır. Bilesiniz ki, her hükümdarın bir koruluğu vardır. Allah’ın koruluğu da haramlarıdır. Bilesiniz ki beden de bir et parçası vardır. Eğer o sağlıklı olursa bedenin tümü sağlıklı olur. Eğer o bozulursa, bedenin tümü bozulur. Bilesiniz ki o kalptir.” (Buhari, İman, 39; Müslim, Müsakat 22).
Nasıl muttaki olunur?
Bu sorunun doğru cevabını bulmalıyız ki, takvanın gerçek mahiyetini öğrenebilelim ve kamil manada bir takva hayatı yaşayabilelim. Takvanın gerçek ve doyurucu tanımını, her alan da bize nurlu ufuklar açan Allah Resulünün ifadelerinde aramalıyız. Mesela ashab-ı kiramdan Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerif, efradını cami ağyarını mani bir şekilde takvayı bize net bir şekilde tanımlamaktadır: “Birbirinize haset etmeyin. Kendiniz almak istemediğiniz halde diğerini zarara sokmak için bir malı övüp fiyatını artırma yarışına kalkışmayın. Birbirinize buğz etmeyin. Birbirinize yüz çevirip arka dönmeyin. Sizden bazınız diğer bazınızın alış verişi üzerine alış verişe girişmesin. Ey Allah'ın kulları! Birbirinizle kardeşler olunuz. Müslüman Müslümanın kardeşidir. Müslüman Müslüman'a zulmetmez. Yardıma muhtaç olduğu zamanda onu yalnız ve yardımcısız bırakmaz. Onu hor ve hakir görmez. Takva işte budur. "Resulullah (a.s) "takva işte budur" sözünü üç defâ tekrarlamış ve her seferinde de eli ile göğsüne işaret etmiştir. (Müslim, Birr, 45, 10.).
Muttakî insanlarda bulunan özellikleri, vasıfları Kur’an-ı kerimde birkaç surede geçer. Ama bunların en genişi bakara suresinin 177. ayetinde belirlenmiş. Ayeti meali şöyledir:
"İyilik (iyi amel, söz, fiil ve davranış), yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz (den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, Âhiret gününe, Meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir." (Bakara: 2/177).
Değerli okurlar! Dünyada mutlu bir hayatı yaşamak bu özelikleri kendimizde barındırmakla olur. Ahirette ise Allah celle celaluhu verdiği sözü yerine getirecek. Çünkü O sözünden caymaz. Size Saadetü’d-Dareyn diliyorum.