Yüce Allah, insanı şerefli bir varlık olarak yaratmış,onu yeryüzüne halife tayin etmiş ve verdiği nimetlerle diğer yaratıklara onu üstün kılmıştır.En güzel şekilde yaratılan insan hem iyiye hem de kötüye yönelebilecek bir potansiyelde olup kötüye yöneldiğinde hayvanlardan da aşağı bir dereceye düşebilmektedir.İnsandan istenen,daima iyiye yönelmesi;Allah ve Resulü’nün emir ve yasakları doğrultusunda bir hayat sürmek suretiyle dünya ve ahiret saadetine erişmesidir.Ne var ki bazen insan zaaflarına yenik düşmekte,hevâ ve hevesi peşinde koşarak Rabbinin ikazlarını unutup,şeytanın adımlarını takip ederek,bilerek ve bilmeyerek günah çukuruna düşmektedir.Yüce Allah’ın kullarına lütfettiği ‘’tevbe-istiğfar’’bu durumdan kurtulmak için bir ‘’rahmet kapısı’’dır.

 

Tevbenin özünde pişmanlık vardır. Hakiki bir tevbe için nefsin kendisi ile hesaplaşması, mücadele etmesi gerekir. Zaten Allah Resûlü"nün ifadesi ile günah, insanın içini tırmalayan ve başkalarının haberdar olmasını istemediği şeydir.(Müslim, Birr,15) Yani her an pişmanlık duyabileceği bir iştir. Pişmanlık ise tevbenin ilk şartıdır. Resûlullah (sav) bir hadisinde, “(Günahtan) pişmanlık duymak, tevbedir.(İbn Hanbel, I,423)derken,bu gerçeği ifade eder. Bir diğer hadisinde ise, “Günahtan tevbe etmek, günahı terk edip bir daha ona dönmemektir.” (İbn Hanbel, I,446) buyurmuşturBu iki ifadeyi birleştirdiğimizde, “işlenen günahtan pişmanlık duyarak bir daha o günaha dönmemek” şeklinde bir tevbe tanımı ortaya çıkmaktadır. Ardından istiğfar etmek, yani, Allah"tan, affetmesini istemek gelmelidir ki, tevbe tamamlanmış olsun. O hâlde bu tanıma istiğfarı da ekleyip, “tevbe-istiğfar, kulun, işlediği günahtan pişmanlık duyarak bir daha o günaha dönmemesi ve Allah"tan kendisini affetmesini istemesidir.”diyebiliriz.Zaten tevbe, genellikle istiğfar ile birlikte telaffuz edilerek âdeta onunla özdeşleşmiştir.

 

Hata işleyen bir insanın tevbe etmek amacıyla aracısız olarak doğrudan doğruya Rabbine yönelmesinde herhangi bir engel veya ön şart bulunmamaktadır. Bununla beraber her şeyin kendine göre bir usul ve âdâbı vardır. Yegâne rehberimiz olan Peygamberimiz, tevbenin âdâbını öğretmek maksadıyla şöyle buyurmuştur: “Bir kimse bir günah işler de ardından güzelce abdest alır sonra kalkıp iki rekât namaz kılar ve Allah"tan bağışlanma dilerse, Allah onu mutlaka bağışlar.” Sonra da, söylediğini teyit maksadıyla şu âyeti okumuştur: “Ve onlar ki çirkin bir iş yaptıklarında ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah"ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen bağışlanma dilerler. Zaten günahları Allah"tan başka kim bağışlayabilir ki!”(Âl-i İmrân, 3/135) Böylece tevbenin dil ucuyla söylenen bir iki kelime ile geçiştirilmemesi gerektiğini ve onun bilinçli bir eylem olduğunu anlatır Allah Resûlü.Bununla birlikte tevbe ve istiğfar söz konusu olduğunda, bu işi samimi olarak yapmak ve Allah"ın “Tevvâb”, “Afüv”, “Gafûr” yani tevbeleri çok kabul eden,çok affedici ve çok bağışlayıcı sıfatlarına sahip olduğunda tereddüt etmemek önemlidir. Tevbeyi tamamlayan unsurlardan biri de, günahın derhâl terk edilmesi ve bir daha ona dönülmemesidir.Kişi eğer tüm pişmanlığına rağmen, terk etmeyerek günahına devam ederse, onun bu hâlinin tevbe değil, sadece anlık bir pişmanlık olduğu anlaşılır.

 

Allah"ın affetmeyeceği bir günah veya günahının büyüklüğü sebebiyle tevbe kapısı yüzüne kapanacak bir günahkâr yoktur. Zira Allah"ın af ve mağfireti çok geniş ve büyüktür.İnsan onur ve haysiyetini yok edici suçlar olarak bilinen zina ve hırsızlık, bütün kötülüklerin anası sayılan içki gibi suçları işleyenler için de tevbe kapısı açıktır.İnsanın bütün güzel amellerini âhirette boşa çıkaracak kadar büyük bir suç olan irtidattan yani dinden dönmeden dolayı yapılacak bir tevbenin bile kabul edileceği âyetle bildirilmiştir.(Âl-i İmrân, 3/86-89) Günahların en kötüsü olarak vasıflandırılan şirk suçundan dahi insan tevbe eder ve imana dönerse elbette bu da kabul edilecektir. Yeter ki son nefesini küfür üzere vermesin.

 

Tevbe etmek için belli bir zaman ve mekân şart koşulmamakla birlikte Kur"ân-ı Kerîm"de seher vakitlerinde tevbe edenler övülmüşlerdir.(Âl-i İmrân, 3/17) Peygamber Efendimiz, Allah"ın (cc), kullarını affetmek için gece dünya semasına tecelli edeceğini şöyle haber verir: “Yüce Rabbimiz, her gece, gecenin son üçte biri kaldığında dünya semasına (rahmet nazarıyla bakar) ve şöyle buyurur: Bana dua eden yok mu ki, duasını kabul edeyim! Benden bir şey isteyen yok mu ki, ona dilediğini vereyim! Benden mağfiret isteyen yok mu ki, onu bağışlayayım!” ( Buhârî, Deavât, 14)Bu özel vakitlerin dışında her an günaha düşme riski ile karşı karşıya olan insandan, işlediği günahın farkına varmasıyla birlikte hemen tevbe etmesi beklenir. Zira tevbelerin kabul edilmeyeceği bir an vardır; bu da kişinin ölümünün gelip çattığı, (Nisâ, 4/18) canın boğaza geldiği andır. Ölümün ne zaman gelip çatacağı ise belli değildir. Diğer taraftan Hz. Peygamber"in bildirdiğine göre, güneşin batıdan doğduğu yani dünyanın sonunun geldiği kıyamet günü iyice yaklaştığında, “tevbe kapısı” artık tamamen kapanmış olacaktır.(Müslim, Zikir, 43)

 

Mü’minin dini hayatında tevbe son derece önemlidir.Kur’an-ı Kerim ayetlerine baktığımızda Mü’minlerin sadece işlemiş olduğu günahlardan ötürü değil,her hal ve davranışlarda Rablerine karşı tevbe ve istiğfar içinde olunması istenmektedir.Resulullah (sav) Allah Teâlâ’nın emirlerine herkesten çok uymasına rağmen günde yetmişten fazla bir diğer rivayette günde  yüz defa Allah’a  tövbe-istiğfar ettiği olurdu. Resûl-i Ekrem’in günah işlemekten korunduğunu, dolayısıyla onun hiçbir günahı bulunmadığını biliyoruz. Buna rağmen onun hergün birçok defa tevbe etmesinin sebebi, ümmetine tevbe ve istiğfârın önemini göstermek ve hiçbir kimsenin Allah Teâlâ’ya, O’nun lâyık olduğu şekilde ibadet edemeyeceğini belirtmektir. Zira insan, tevbe sayesinde Allah"a yönelip imanını kuvvetlendirerek Rabbi ile olan bağını güçlendirir.Tevbe ile günahlardan temizlenir.Tevbe ile korktuklarından emin umduklarına nail olur.Tevbe-istiğfar  ile Allah’ın rahmetine ve rızasına kavuşur.Tevbe-istiğfar ile Allah’ın gazabından ve azabından uzaklaşır,içini tırmalayan,vicdanını rahatsız eden günah ve haramlardan  kurtulup kalbi huzura kavuşur.Tevbe-istiğfar ile sıkıntılarından kurtulup toplumda saygın,onurlu bir birey olur.

 

Hz. Ali’nin dediği gibi, dünyada Allah Teâlâ’nın azâbından kurtulmanın iki yolu bulunmaktadır. Bu yollardan biri Resûlullah( sav)’in varlığıdır. Ne yazık ki onun vefâtıyla bu fırsat elden kaçmıştır. Geriye sıkı sıkı tutunulması gereken tek yol kalmıştır. O da istiğfârdır. Şu âyet-i kerîme bu gerçeği dile getirmektedir: “Sen onların içlerinde bulunduğun müddetçe Allah onları azaba uğratmayacaktır. Onlar bağışlanmalarını dilerken, Allah kendilerine azab etmez” [Enfâl sûresi (8), 33]. Allah Teâlâ’nın kullarına olan merhametini bütün genişliğiyle ortaya koyan bu âyet-i kerîme ne ümid verici, değil mi?! Kullarına karşı böylesine şefkatli bir Rabbi olan insan, nasıl ümitsizliğe kapılabilir? Bu âyet-i kerîmede, Allah’dan bizi bağışlamasını dilediğimiz sürece azaba uğramayacağımız va’dedilmektedir. Elimizde böylesine sağlam bir garanti varken niçin ümitsiz olalım ve niçin istiğfâr etmeyelim?

 

Konu ile ilgili oldukça düşündürücü bir kıssa ile yazımı sonlandırmak istiyorum.İmam Kurtubi İbn Subeyh'ten şöyle rivayet etmiştir:Bir adam Hasan-ı Basri'ye kıtlıktan yakındı, o "Allah'a istiğfar et" dedi.Başka birisi fakirlikten şikayet etti,o "Allah'a istiğfar et" dedi.Başka biri geldi,zürriyetinin azlığından şikayet etti.Ona ve toprağın az mahsûl verdiğini anlatan diğer birine de aynı sözü söyledi.Bunun üzerine Rabi b.Subeyh ona "Sana muhtelif adamlar gelip farklı şikayetlerde  bulundular,sen hepsine de istiğfarı tavsiye ettin.Bunun sebebi sorulduğu zaman Hasan-ı Basri ,ben kendimden hiç bir şey söylemedim deyip şu ayetleri okumuştur."ONLARA DEDİM Kİ: RABBİNİZDEN BAĞIŞLANMA DİLEYİN; ÇÜNKÜ O ÇOK BAĞIŞLAYICIDIR. BAĞIŞLANMA DİLEYİN Kİ ÜZERİNİZE GÖKTEN BOL BOL YAĞMUR İNDİRSİN, MALLARINIZI VE OĞULLARINIZI ÇOĞALTSIN, SİZE BAHÇELER İHSAN ETSİN, SİZİN İÇİN NEHİRLER AKITSIN"(Nuh:10-12 - Tefsiri Kurtubi 18/302)

 

Sonuç olarak insan hergün nefsini hesaba çekmeli, yaptığı hataları ve günahları düşünerek Allah Teâlâ’ya yönelmeli ve ondan kendisini bağışlamasını dilemelidir. Tevbe müslümanın yenilenme ve temizlenme imkânıdır. Tevbe bir uyanış,bir silkiniştir.Kullar için büyük bir nimettir. Son nefese ve kıyamet koptuğu âna kadar tövbe kapısı açıktır.Gelin tevbe ve istiğfar ile Rabbimize dönelim.İçinde bulunduğumuz hastalık,fakirlik kuraklık gibi tüm sıkıntılara karşı ümitsizliğe düşmeden, onun sonsuz rahmetine sığınıp,ondan yardım dileyelim.Rabbim hepimize canıgönülden tevbe-i nasûh yapmayı nasip etsin.AMİN.