Bakara suresinin 155. ayeti ne anlatıyor? Bakara suresi 155. ayette ne anlatılmak isteniyor? Belalara sabredenlerin müjdeleneceğini haber veren ayet, Bakara suresinin 155. ayetinin meali ve tefsiri...

Ayet-i kerimede buyrulur:

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِۜ وَبَشِّرِ الصَّابِر۪ينَۙ

“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” (Bakara, 2/155)

BELALARA SABRETMEK

Bilgi

Yüce Allah, sabredenleri ortaya çıkarmak için insanları çeşitli şekillerde imtihan eder ve imtihanı geçenlere mükâfatlarını verir. Fakat sabır, nefse ağır ve zor gelir. Kendisine karşılık büyük sevap ve ecrin verildiği sabır ise musibetlerin çöktüğü zamanlardaki sabırdır. Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur:

“Müminin durumu gıbta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece müminde vardır. Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur.” (Müslim, “Zühd”, 64)

Mesaj

Sabredenlere, felaketlere göğüs gerenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir. (bk. Zümer, 39/10).

Kelime Dağarcığı

Havf: Korku.

Enfüs: Nefisler, canlar.

Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler

TEFSİR

  1. Sizi mutlaka biraz korku ve açlık ile; biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden noksanlaştırmak sûretiyle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!
  2. Onlar ki kendilerine bir musibet dokunduğu zaman: “Bizim bütün varlığımız Allah’ındır ve biz ancak O’na dönüyoruz” derler.
  3. İşte bunlar, Rablerinin bol mağfiret ve rahmetine ulaşanlardır. Doğru yolu bulanlar da ancak onlardır.

Her insanın imtihana tabi tutulacağı hâdiseler olacaktır. Açlık ve korku; mal, can ve mahsullerin noksanlaşması gibi hususlar bunların başında gelmektedir. Rabbimiz bu yolla, belâya sabredip kadere rızâ gösterenlerle göstermeyenleri birbirinden ayırmaktadır. Çünkü belâlar, iyilerle kötüleri ayırmada ve insanların kıymetlerini belirlemede önemli bir ölçüdür. Bunlara sabredenler imtihanı kazanacak, sabredemeyenler ise kaybedeceklerdir. Bu sebeple ayetin sonunda “Sabredenleri müjdele!” buyurmaktadır. Onlar, Allah’tan geldiklerinin, yine Allah’a döneceklerinin şuurunda olan ve bütün varlıklarının Allah’a ait olduğunu bilen akl-i selim sahibi kimselerdir. Onlara büyük müjdeler vardır. Allah Rasulü (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır:

“Mü’mine herhangi bir yorgunluk, çaresiz bir hastalık, bir keder, bir eziyet veya gam isabet etse hatta bir diken batsa mutlaka bu sebeple Allah onun hatalarını bağışlar.” (Buhârî, Merdâ 1)

Musîbete uğrayan kişinin, “Bizim bütün varlığımız Allah’ındır ve biz ancak O’na dönüyoruz” (Bakara 2/156) demesinde pek çok fayda ve hikmet bulunmaktadır: Bu sözü söylemekle meşgul olmak o anda insanın ağzından uygunsuz birtakım sözlerin çıkmasını engeller. Belâya uğrayan kişinin kalbi tesellî bulur ve üzüntüsü azalır. Şeytanın o kişiye uygunsuz söz söyletme arzusu kesilir. Bu sözü duyanlar, aynı şeyi tekrar ederek ona uyarlar. Diliyle bunu söyleyenin kalbine güzel düşünceler ve Allah’ın kazâ ve kaderine teslimiyet arzûsu gelir. Hadis-i şerifte şöyle buyrulur:

“Belâya uğrayan bir kul:

«Bizim bütün varlığımız Allah’ındır ve biz ancak O’na dönüyoruz. Ya Rabbi bu musîbet sebebiyle bana ecir ver ve bana aldığından daha hayırlısını bağışla» derse, Allah onu bu vesileyle mükâfâtlandırır ve ona daha hayırlısını  verir.” (Müslim, Cenâiz 4)

Bu sebeple Allah dostlarından Aziz Mahmut Hüdayi Hazretleri şöyle der:

“Alan sensin veren sensin kılan sen

Ne verdinse odur dahi nemiz var!”

Son olarak 157. âyet-i kerîme ise sabredenlere müjdelenen ilâhî ihsanları, bağış, rahmet ve bereketi haber vermektedir. Onlara Rableri katından bol bol mağfiretler, bağışlanmalar, övgü ve senâlar vardır. “Salavât” kelimesinin çoğul gelmesi bu mânaları ifade eder. Yine onlara Rableri katından büyük ve kesintisiz bir rahmet vardır. Allah onlara dünya ve âhirette faydalı ve sevindirici nimetler ihsan edecek ve hususiyle âhirette onları her türlü zarardan koruyacaktır. Hidâyete erenler de ancak onlardır. Onlar, Allah’a teslimiyet ve kadere rızâ göstermek suretiyle en doğru yolu bulmuşlardır.

Şâir ne güzel söyler:

“Iztırâb-ı hâl bâdî-î sükûnet olduğu

Tıfl iken mâlûmum oldu cünbüş-î gehvâreden.” (Ârif)

“İnsanoğlu her ıstırap verici durumdan hemen şikâyet etmemelidir. Çünkü bu haller bazan insana kalp huzuru verecek imkanlar sağlayabilir. Ben bunu, daha küçücük çocukken ve beşikte sallanırken anladım. Önce beşiğin sallanması biraz başımı döndürür gibi oldu ama, sonra rahat ve sâkin uykulara daldığımı da inkâr edemem.”

Önceki ayetlerde insanı kemale erdirecek ve ilâhî yardımı celbedip kâfirlerle mücadele azmini kuvvetlendirecek “sabır” ve “namaz” gibi iki mühim mânevî silaha sarılmanın lüzumundan bahsedildi. Aşağıdaki ayette ise insanın bu yüksek değerlerden uzaklaşmaması için iç âleminde nefis denilen düşman ile de mücadelenin ihmal edilmemesine işaret buyrulmakta; bunun için sabır ve namazın yanında hac, umre, tavaf ve sa’y gibi nefis tezkiyesine matuf ibâdetlere de önem verilmesi gerektiği hatırlatılmaktadır.