Merhametsizliğin giderek arttığı bir dünyada yaşıyoruz. Dünyanın pek çok bölgesinde yaşanan ve tüm insanlığın gözleri önünde cereyan eden savaşlar, terör olayları, şiddet, baskı ve tahakkümler, çevrenin bilinçsizce tahribi insanlığı gitgide bir şiddet sarmalına sürüklüyor. Özünde şefkat ve merhameti barındıran, daha dünyaya geldiğinde en az anne sütü kadar şefkat ve merhamete muhtaç olan insan, kendinden uzaklaşıyor, fıtratına yabancılaşıyor. Kuşkusuz bu durum günümüz insanını tedirgin ediyor, insanların günlük hayatlarını rahatça yaşamalarına ve neredeyse hiç tedirgin olmadan sokağa çıkmalarına fırsat vermiyor. Yaşanan bu acı tablo, şefkat ve merhameti yeniden kuşanmayı ve özümüzde var olan merhamet duygusunu tekrar ele almayı ve tabir yerindeyse bir merhamet seferberliğinde bulunmayı gerekli kılıyor.
Varlık âlemi, rahman ve rahim olan Yüce Allah’ın rahmet ve merhameti ile var olmuş ve yine O’nun sonsuz rahmet ve merhametiyle varlığını devam ettirmektedir. Kur’an-ı Kerim’de: “Allah’ın lütuf ve rahmeti sizin üzerinize olmasaydı ve Allah çok esirgeyici ve çok merhametli olmasaydı haliniz nice olurdu?” buyrulmuştur. (Nûr, 24/20).
Merhamet, âlemlerin rabbi olan Yüce Allah’ın en önemli vasıflarından biridir ve bu sıfat insanoğluna da lütfedilmiştir: "Allah rahmeti yüz parçaya böldü. Bundan doksan dokuz parçayı kendine ayırdı. Yeryüzüne geri kalan bir cüzü indirdi.” “Şüphesiz acıma, merhamet duygusu Rahman’dan bir cüzdür.” (İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/265).
Annenin evladı üzerinde titreyip şefkatle bağrına basmasından, hayvanların yavrularına olan düşkünlüğüne varıncaya kadar hepsi, Cenab-ı Hakk’ın bahşettiği şefkat ve merhamet sayesindedir. İhsan ettiği sayısız nimetlere ve emrine verdiği nihayetsiz lütuflara rağmen kendisini tanıyıp iman etmeyen veya isyan eden kullarına ikramda bulunmaya devam edip onların rızıklarını kesmeyip havasız, susuz ve nimetsiz bırakmaması da yine O’nun engin rahmetinin ve merhametinin bir sonucudur.
Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır. Âlemlere rahmet olarak gönderilen, sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de insanlığın hasret kaldığı merhameti, sadece insanlara değil, hayvanlara, bitkilere, canlı cansız her şeye karşı göstermiş ve “Merhamet etmeyene, merhamet edilmez.”. buyurarak herkesin şefkat ve merhamete muhtaç olduğunu, merhamet arayanların öncelikle kendilerinin merhametli olmaları gerektiğini hatırlatmıştır. İnsanların hemcinslerine ve diğer canlı cansız varlıklara karşı şefkat ve merhametle davranmalarını tavsiye eden ayet ve hadisler, İslam’ın bir rahmet ahlakı ve merhamet medeniyeti olduğunu göstermektedir.
Toplumsal barışı, huzur ve kardeşliği yeniden inşa etmenin yolu; insanlığın benlik duygusundan sıyrılarak sevgi, şefkat ve merhamet duygusunu içine sindirmesinden ve merhameti yaşayan bir değere dönüştürmekten geçmektedir. Anadolu’nun gönül insanlarının “İncinsen de incitme”, “Sakın incitme bir canı, yıkarsın arşı Rahmanı” ve “İncitme sen kimseyi, kimseye incinme hem / Güler yüzlü, tatlı dilli, her ağzın balı ol / Güneş gibi şefkatli, yer gibi tevazulu / Su gibi sahavetli, merhametle dolu ol.” Sözlerine kulak vermek, bugün toplum olarak belki de en fazla muhtaç olduğumuz hususlardan biridir.
Değerli okurlar mutlu ve huzur dolu bir dünyada yaşamak istiyorsak, tüm varlıklara, özümüzde var olan sevgi ve merhametle davranmalıyız. Üstat Necip Fazıl’ın, Reis Bey’in ağzından ifade ettiği, “Merhamet… Hava gibi, su gibi muhtaç olduğumuz iksir… Baş aşağı bir cemiyeti, baş yukarı edecek bir kudret… Göklerin merhametle dolu olduğuna inanıyorum. Bizse nefsimizin beton çatısını tepemize dikmiş, yaşamayı öldürüyoruz. Merhamet… Âlem bu temel üzerinde. Eğer toprağa, tohuma hatta kire, lekeye merhamet olsaydı, su olur muydu? Rengi merhamet, sesi merhamet, pırıltı şırıltı su… Ne duruyorsunuz? Sökün sahte su borularını. Ev ev merhamet şebekesi kurun! Tepelerinizdeki çatıları da yıkın! Göklerle temasa geçin!” sözlerini yeniden düşünmeye ihtiyacımız var.
Merhamet, Allah’ın cemal sıfatlarından Rahman isminin mazharı olarak zuhura gelen, âlemleri kuşatan, hayatı yönlendiren en önemli güç; ilahî, ruhani ve manevi duygudur. Ruhi hayatımızdaki rikkat ve inceliğin; muhabbet ve sevginin sebebidir. Hayatı besleyen en büyük ilahî ve rahmani damardır. Yürekleri mahveden dertlere çaredir. Asrımızın maddi ve manevi krizini yaşayan insanına devadır. Her gün televizyon ve internet aracılığıyla şahit olduğumuz şiddet sarmalının tek çözümüdür merhamet.
Şiddetin doğurduğu sonuç nefrettir. Tarih boyunca insanlık merhametin ürününü muhabbet, şiddetin ürününü ise nefret olarak soluklamıştır. Bu yüzden cahiliye toplumlarının en büyük problemi merhametten mahrumiyet ve şiddettir. Aile içi şiddetten toplumlararası şiddete kadar her türlü şiddet sarmalı, insanlığı kanser gibi kemiren nefret tohumları ekmektedir. İlahî dinlerin insanlığa öğrettiği hasletlerin başında merhamet duygusu gelir. İnsan merhameti kuşandığı zaman başkalarının farkında olmaya; başkalarının farkına varınca da "Sizden biri, kendi için sevdiğini kardeşi için de sevmedikçe gerçek imana eremez." hadisi mucibince kendisi için istediğini başkaları için istemeye ve empati duygusuyla yaşamayı öğrenmeye başlar. Merhamet ehli, toplumda açlar varsa karnını doyuramaz; üşüyenler varsa ısınamaz; ağlayanlar varsa gülemez, evini, yurdunu ve ülkesini kaybedip başka yerlere sığınan mülteciler varken rahat edemez. Genelde bütün peygamberlerin ve özelde bizim Peygamberimiz (s.a.s.)’in en önemli vasıflarından biri “Gerçek şu ki, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça ananlar için, Allah’ın peygamberinde, güzel örnekler vardır. ” ayette de belirtildiği gibi güzel model, rehber ve örnek oluşudur. (Ahzab, 33/21). Basiret gözü görmeyen, mana cihetine karşı kör, merhamet yoksulu günümüz insanlarının elinden tutacak, yol gösterecek, ayağı tökezlemeden selametle onları menzil-i maksuda götürecek bir rehbere ihtiyaçları vardır. İşte o rehber, Allah’ın insanlığa merhamet modeli olarak sunduğu Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)’dır. Onun yöntemidir. Onun emirleridir. O âlemlere rahmet, takva ehline önder ve insanlığa rehberdir. İnsanlık onun elini tutup ardından yürüdükçe onun sunduğu merhamet ikliminde aradığı huzur ve mutluluğa erecektir. Efendimiz’in insani ilişkilerdeki temel özelliği merhamet, hoşgörü ve şefkati Kur’an şu lafızlarla anlatır: “Allah’ın sana verdiği merhamet sayesinde ey Muhammed sen insanlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz insanlar etrafından dağılır giderlerdi.” (Âl-i İmran, 3/159).
Kardeşlerim Çağımızda hayatın günbegün şiddet ürettiği açıkça görülmektedir. Ruhun rikkat kazanmasına yarayacak merhamet olmadıkça ortaya muhabbet ve sevginin çıkması beklenemez. Günümüzde insanın ruhi ve duygusal tarafı görmezden gelinmektedir. Toplumlar merhametten yana aç hâle getirilmiş durumdadır. Merhametten yana aç olan toplumlarda ise temel öğenin şiddet olması kaçınılmazdır. Bugün merhametini kaybetmeyenler Akdeniz’de batan teknedeki mültecilerden, evini yurdunu kaybeden insanların hâlinden, canlı bombaların son verdiği hayatlardan etkileniyor ve üzülüyor.
Evet, şiddetten şikâyet ediyoruz, ancak şiddeti doğuran sebepler üzerinde durmuyoruz. Şiddet, âdeta bir eğitim aracı hâline geldi. Çocuk oyunlarından, televizyon film ve dizilerine kadar her yer ve her yönümüz şiddet sarmalında. Toplumu bu şiddet sarmalından kurtarmak herkesin derdi gibi görünüyor, ancak bunun yolu nedir, buna nasıl bir çözüm üretilebilir? Buna kafa yoran ise yok. Varsa da çözüm üretebilen, sesini duyurabilen yok.
Kişiyi insani davranışlara sevk eden merhamet çok anlamlı ve önemlidir. Merhamet denilince mutlak bir acıma duygusundan öte kişiyi harekete geçiren, motive eden, davranışa sevk eden duygu hatıra gelmelidir. Yoksa sâdece acıma manasında bir merhametin kıymet-i harbiyyesi yoktur. Nitekim hastayı görünce acıma duygusuna kapılıp merhametle seyretmekten çok tedavi ve şifa bulması için ne yapabilirim derdine düşmek esastır. Aç olanı görünce acıma duygusu yerine onunla lokmamızı paylaşabilecek bir iç motivasyonumuz var mı ona bakmak esastır. Bugün aileden eğitim kurumlarına, iş yerlerinden sokak ve eğlence merkezlerine, ülkesini savunan insanlardan camide ve üniversitede namaz kılanlara saldıranlara kadar her alanda yaygın şekilde gördüğümüz şiddet sahnelerinin temelinde merhametten yoksun bir eğitim sürecinin bulunduğunu söylemek abartı olmasa gerektir.
Bugün asrın vicdanlarına merhameti yeniden aşılamalıyız. Asrın en büyük problemi olan merhametsizliği şefkat ve rahmete çevirmeliyiz. Rahmet ve merhameti topluma yaymalıyız. Bizim medeniyetimizin en temel değerlerinden biri adaletse diğeri merhamettir. Merhametsiz bir medeniyet olmaz. Dileğimiz ve duamız odur ki ülkemizde ve dünyada insani duyguları yaralayan şiddet kalmasın, onun yerine merhamet egemen olsun.