Oğlunun bu hâline çok sevinen annesi:

“–Evlâdım, dâimâ hizmetinde bulunman için seni Allah’a adadım ve kendi hakkımı helâl ettim” dedi.[14]

Bâyezid-i Bistâmî hazretleri tabiî ki hem ibadet edecek hem de anne-babasının hizmetini görecekti. Ancak bu esnâda vâlideynine karşı vâkî olacak kusurlarını peşinen affettirerek kendisini rahatlatıyordu.

Şâh-ı Nakşibend (r.a) Buhâralı âlimlere:

“–Ey ulemâ-yı kirâm topluluğu! Şerîat yolunda biz size bağlıyız ve sizin peşinizden gideriz. Sizler Fahr-i Âlem (s.a.v) Efendimiz’den ne nakleder ve beyan buyurursanız, biz ona tâbî oluruz. Eğer bizim yolumuzda Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in Sünnet-i Seniyye’sine muhâlif bir şey varsa bize gösterin, onu terk edelim. “...Eğer bilmiyorsanız ehl-i zikre sorunuz!”[15] âyet-i kerîmesi mûcibince bizi îkâz edin, hidâyet yolunda mıyız, yoksa değil miyiz haber verin!” demişti. Âlimlerin tamamı:

“–Biz sizin yolunuzu etraflıca araştırdık. Sünnet-i Seniyye’ye uymayan bir şey yoktur” diye cevap verdiler.[16]

Ubeydullah Ahrâr Hazretleri şöyle buyurmuştur: “Hâcegân yolunda halvet der-encümen (halk içinde Hak ile olmak) esastır. Bu yüce tâife, yollarını bu esas üzerine binâ etmişlerdir. Bu kâide; “Öyle erler vardır ki onları ne ticaret ne de alışveriş Allah’ın zikrinden alıkoyabilir…”[17] âyetinin saâdet dolu mânâsından çıkarılmıştır.”[18]

İmâm-ı Rabbânî (r.a):

“Teheccüd namazını çok kıymetli tut! Şefâat makâmı olan Makâm-ı Mahmûd’dan nasîb almak isteyenler, teheccüd namazını hiç kaçırmasınlar!” buyurur sonra da şu âyet-i kerîmeyi okurdu:

“Gecenin bir kısmında, sadece sana mahsus bir fazlalık olmak üzere teheccüde kalk, (Kur’ân, namaz ve zikirle meşgul ol)! Umulur ki Rabbin seni Makâm-ı Mahmûd’a eriştirir.” (el-İsrâ 17/79)[19]

O büyük insanlar, arzettiğimiz misallerde görüldüğü üzere Kur’ân’ı ve onun tefsiri olan sünneti hassas bir şekilde yaşadıkları için Allah’ın sâlih kulu olmuşlardı.

KUR’ÂN’IN TERKEDİLMESİNDEN MAKSAT NEDİR?
Kur’ân istikâmetinde bir hayat yaşamak, her mü’minin vazifesidir. Aksi hâlde âhirette Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in şefâatini beklerken onun Rabbine ümmetini şikâyet ettiğini görürüz ki bu da ne büyük bir hüsrândır. Âyet-i kerimede şöyle buyrulur:

“Rasûl der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’ân’ı büsbütün terk etti.” (el-Furkân 25/30)

Müfessirlerin beyanına göre Kur’ân’ın terkedilmesinden maksat şunlardır:

Kur’ân okurken gürültü yapmak, onu dinlememek,
Kur’ân ilimlerini öğrenmeyi, onu ezberlemeyi ve muhafaza etmeyi terk etmek,
Kur’ân’a iman etmeyi ve onu tasdik etmeyi terk etmek,
Kur’ân’ı tedebbür ve tefekkür etmeyi, manalarını anlamayı terk etmek,
Kur’ân’la amel etmeyi, emirlerine ve nehiylerine uymayı terk etmek,
Kur’ân’ı bırakıp şiir, şarkı, türkü, eğlence gibi şeylere, başkalarına ait sözlere ve başkalarının yollarına yönelmek.[20]
İşte âhirette bu büyük şikâyetle karşı karşıya kalmamak için Kur’ân-ı Kerîm’i mahrecine, tecvîdine riâyetle bol bol tilâvet etmeye, mânâlarını anlayıp üzerinde tefekkür etmeye ve hükümlerini büyük bir heyecanla yaşamaya gayret etmeliyiz.