Sahâbe-i kirâmın üstün meziyetlerinden biri de, sevâba harîs olmalarıydı. Dâimâ kendilerini Allâh’a yaklaştıracak sâlih amelleri öğrenmek için gayret ederlerdi. Fazîletleri öğrenmek için de büyük bir iştiyâk içinde yaşarlardı.
Cenâb-ı Hak; sahâbe-i kirâmı, bilhassa muhâcirleri şöyle medh ü senâ etmiştir:
“Onlar ki;
• (Îmanlarını yaşayabilmek için hicret ederek) yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılmışlardır,
• Dâimâ Allah’tan bir lütuf ve rızâ peşindedirler,
• Allâh’ın dînine ve Peygamberi’ne yardım ederler.
• İşte sâdık olanlar bunlardır.” (el-Haşr, 8)
Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de sahâbenin fazîletini şöyle beyan buyurmuştur:
“Bu ümmetin en hayırlı nesli benim gönderildiğim asırda yaşayanlardır.” (Müsned, V, 357)
Sahâbe-i kirâmın üstün meziyetlerinden biri de, sevâba harîs olmalarıydı. Dâimâ kendilerini Allâh’a yaklaştıracak sâlih amelleri öğrenmek için gayret ederlerdi. Fazîletleri öğrenmek için de büyük bir iştiyâk içinde yaşarlardı.
FAZÎLETLERİ ÖĞRENME YARIŞI
Hazret-i Abbâs -radıyallâhu anh-; 10 yaşlarındaki oğlunu, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in teheccüd namazını öğrenmek üzere, teyzesi Meymûne Vâlidemiz’in odasına göndermişti.
Abdullah İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ- hâdisenin devamını şöyle anlatır:
“Gece teyzem Meymûne -radıyallâhu anhâ-’nın odasında kaldım. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ailesiyle bir müddet sohbet ettikten sonra istirahate çekildi. Gecenin son üçte biri olunca kalktı; bir müddet semâya bakarak tefekkür etti, sonra da Âl-i İmrân Sûresi’nin 190. âyet-i kerîmesini tilâvet etti…” (Buhârî, Tefsîr, 3/17, 18; Tevhîd, 27)
*
Hazret-i Ömer’in oğlu Abdullah -radıyallâhu anhümâ- da Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in fazîletlerini çiçekler gibi dermeye çok iştiyaklı idi.
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hayat tarzına harfi harfine uyma ve O’nun emirlerini aynen yerine getirme husûsunda bir benzeri daha yoktu. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in vefâtından sonra O’na olan muhabbetinin coşkunluğu sebebiyle; Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in namaz kıldığı yerleri öğrenip oralarda namaz kılar, yürüdüğü yollarda yürür, gölgelendiği ağaçların altında oturur, kurumasınlar diye onları sulardı. (Buhârî, Salât, 89; İbn-i Hacer, el-İsâbe, II, 349)
*
Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-’ın naklettiği şu hâdise de, sahâbenin fazîletleri tespit edip hayata geçirme iştiyâkına güzel bir misaldir:
Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile beraber oturuyorduk. Buyurdular ki:
“–Şimdi yanınıza cennetlik bir adam gelecektir.”
Bir de baktık ki ensardan, abdest suyu sakalından damlayan ve ayakkabılarını sol eline almış bir adam çıkageldi.
Ertesi gün olunca Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yine evvelki gibi söyledi. Bu adam yine önceki gibi çıkageldi.
Üçüncü gün olunca Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz yine aynı sözü tekrar etti ve yine aynı adam ilk hâliyle geldi. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kalkınca Abdullah bin Amr -radıyallâhu anhümâ-, o adamı takip etti ve ona;
“–Ben babamla münakaşa ettim, üç gün onun yanına gitmeyeceğime yemin ettim. Bu zaman zarfında beni evinde misafir eder misin?” dedi.
Adam da kabul etti.
Daha sonra olanları, Abdullah bin Amr -radıyallâhu anhümâ- şöyle anlattı:
“–Üç geceyi onunla bir arada geçirdik…
Fecre kadar, zaman zaman uyanıp zikretti ve tekbir getirdi. Onun hayırdan başka bir şey söylediğini de işitmedim. Üç gün geçince sanki onun amelini az bulur gibi oldum ve dedim ki:
«–Ey Allâh’ın kulu! Babamla aramda bir ihtilâf yoktur. Fakat Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in senin için üç kere;
‘Şimdi yanınıza cennetlik bir adam gelecektir.’ buyurduğunu işittim. Üç defa da sen çıkageldin. Ne gibi ameller işlediğini öğrenmek için senin yanında kalmak ve seni örnek almak istedim. Fakat senin büyük bir amel işlediğini de görmedim. Seni Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in söylediği mertebeye ulaştıran amel nedir?»
O zât;
«–Şu gördüğünden başkası değildir.» dedi.
Fakat ben ayrılmak için döndüğümde ardımdan seslenerek dedi ki:
«–Evet, benim amelim, senin gördüğünden başkası değildir. Ancak ben müslümanlardan hiç kimseye karşı kalbimde en ufak bir kin tutmam ve Allâh’ın verdiği herhangi bir nimet ve hayırdan dolayı da kimseye asla haset etmem.»
Bunun üzerine;
«–İşte seni o dereceye ulaştıran bu hâlindir.» dedim.” (Ahmed, III, 166)
Zira;
Fazîletlerin en kıymetlilerinden biri kardeşlik idi.
ÎMAN KARDEŞLİĞİ
Sahâbeden bir başka misal:
Ulbe bin Zeyd -radıyallâhu anh-, Tebük Seferi’ne iştirâk edebilmek için binek bulamayan fakir sahâbîlerdendi. Binek bulması için Fahr-i Kâinât Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e müracaat etmiş, fakat Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de imkânı olmadığı için yardım edememişti. Hazret-i Ulbe çok mahzun oldu. Gecenin bir kısmı geçince kalktı, namaz kıldı ve tazarrûda bulundu.