Hayat bazen bir fırtına gibi esiyor, bazen de bir derenin şırıltısı kadar dingin. Hep bir koşuşturmanın, bir hedefin peşindeyiz.
Daha çok çalış, daha hızlı ulaş, daha fazlasını yap… Peki ya durmak? Ya biraz sessizlik?
Sessizlik, pek çoğumuzun unuttuğu bir lüks artık. Ama aslında o sessizlikte, hayatın bizimle konuştuğunu fark ederiz. Rüzgârın yapraklarla dans ederken çıkardığı sesi düşün… Ya da şehirde, herkes uykuya daldığında sokakların o tuhaf boşluğunu… Sessizlik aslında dolu doludur; yeter ki onu dinle.
Bir günlüğüne tüm gürültüleri susturmayı dene. Telefonun bildirimlerini, zihnindeki "şimdi ne yapacağım?" sorularını… Sadece kendinle ol. Düşünme bile, hisset. Derin bir nefes al ve bırak kendini anda erimeye.
Belki ilk başta zorlanırsın. Sessizlik, insanı korkutabilir çünkü kendi düşüncelerimizle baş başa kalmak ürkütücüdür. Ama zamanla anlarsın ki, o sessizlikteki fısıltılar, hayatın en dürüst öğretmenleridir. Kim olduğunu, ne istediğini, hangi yoldan gitmen gerektiğini sessizlik söyler.
Hayatın en güzel melodileri bazen onun hiç ses çıkarmadığı anlarda çalar. Duyabilmek için durmayı öğrenmeliyiz. Çünkü bazen sessizlik, cevapların ta kendisidir.
Bugün biraz sessizlikle dost olalım mı? Hayatın gizli hikâyelerini birlikte dinleyelim. Belki o hikâyede kendi cevabımızı buluruz…